Okul günlerimiz, gençlik yıllarındaki anılarımız ...

Merhaba, yazılarımı paylaşabilirsiniz, sonuçta paylaşmak için yazıldılar... Ancak lütfen emeğe saygı gösterin, isimsiz kullanılmalarına müsade etmeyin.

İlginize teşekkür ederim.


Okuldaki günlerimiz

"Anılara yolculuk" gezimize Taksim'de başlamış, vitrinlere bakarak İstiklal caddesinde ilerlemiş, balık pasajının önünden imrenerek geçmiş, Galatasaray Lisesi'nin mermer sütunlu, demir kapısına kadar gelmiştik. Şimdi, içeriye girmek ister misiniz ? Gene, önceki seferlerde olduğu gibi, bir zaman tünelinden geçeceğiz; 1900'lu yıllara kadar geçmişe gideceğiz.
Hazırsanız, biz de (ben ve özgün fotoğraflar da) hazırız, birlikte yolculuğumuza başlayalım ..


1920 baskısı, Grammaire kitapları


Grammaire! Hangi sınıfta olursak olalım, ister cours prepatoire'da, ister cours élémentaire'de, ister yetiştiricide, ister lisede, hatta 13ncü sınıfta bile, hep, elimizin altında olmuş olan, olmaya devam eden bir kitap. Belki çok ince, belki çok az sayfalı ama, her virgülü, her harfi önemli. Gece gözümüzü kapamaya görelim, plus que parfait'ler, concordance de temps'lar, verbe irrégulier'ler, subjonctif ler, liaison'lar, singulier-pluriel'ler, proverble'ler, ..... gözlerimizin önünde uçuşur. Derler ki, Galatasaraylı rüya görmez, göremez; ya uyur kalır, ya da, uykusu kaçmışsa, Grammaire sayfalarında dolaşır !

 

L'année enfantine, Lecture courante, Leçons de Choses, 1900

Grammaire kitaplarına eşlik eden, neredeyse, onun ayrılmaz bir parçası olan kitaplar da vardı: Lecture Courante kitapları. Onları okuyacak, grammaire kitaplarında gördüğümüz kuralların uygulamalarını izleyecek, incelikleri kavrayacak, aklımızda kalması için, bazı bölümlerin altını çizecek, büyüyüp, adam olacaktık.


La lecture au cours moyen, 1920

İster, "L'année enfantine" olsun, ister "cours moyen" olsun, lecture kitapları, hiç elimizden düşmezdi. Bazen evde yüksek sesle okuduğumuz da olurdu. O zamanlar, televizyon günlük yaşantımızda yoktu. Bu kitaplardaki gravure'ler, dessin'ler, image'lar bizi alıp uzak diyarlara götürürdü. Resimlerdeki çocuklarla arkadaş olurduk. Onlarla birlikte oynardık. Onlarla birlikte pazara çıkar, tarlalarda koştururduk.


Extraits des oeuvres diverses, 1899


 Biraz daha üst sınıflara çıkınca, çantalarımız, sıralarımız yeni kitaplarla tanıştı. Artık, ünlü yazarların eserlerinden seçilmiş parçalar okuyorduk. Extraits des Oeuvres Diverses kitapları, Larousse kadar, günlük yaşantımızın bir parçası olmuştu.


Oeuvres Choisies, Bossuet


Oeuvres Choisies kitapları sayesinde Pascal ile, Victor Hugo ile, Molière ile, Montesquieu ile, Voltaire ile, Jean Jacques Rousseau ile, Alexandre Dumas ile, Montaigne ile tanıştık. Belki bu kitaplardaki yazılar biraz ağırdı ama başta felsefe öğretmenimiz Pierre Dubois olmak üzere, çok değerli öğretmenlerimiz, bize, bu parçaları sevdirdi, ayrıntılardaki incelikleri gösterdi. Artık hepimiz birer filozof, sosyolog, psikolog, özetle, des élèves littéraires olmuştuk.


Le livre qui parle, Le conte de Cendrillon, 33 tours, Made in Holland


 Aile büyüklerimiz (hepsini saygıyla anıyoruz) fransızcamızı ilerletebilmemiz için, zaman, zaman bizlere "Konuşan kitaplar" da alırdı. Bunun için evimizde, mutlaka gramofon ya da pikap olması gerekiyordu. Pikapların elmas ucunu zaman, zaman, yedekleriyle değiştirmek gerekirdi. 33 devirli plaklar, bize müzikli bir masal anlatırdı. Böylece, yalnız kitaplarda gördüğümüz, liaisonların, vurguların nasıl yapılacağını öğrenmiş olurduk. Her şey, bizi hayata hazırlamak içindi.


Bütün Dünya Yıllığı, 1952, 400 Hikaye, 4 Kitap hulasası, Nebioğlu


Bu arada, hiçbir zaman, kendi kültürümüzden kopmadık. Fransızca'yı, bir Türk okulunda, Türk tedrisatıyla okuyorduk. Bütün Dünya yıllıkları, Dede Korkut Masalları, Reşat Nuri Güntekin'in Çalı kuşu romanı, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Gulyabani romanı gibi kitaplar, Ömer Seyfettin'in Pembe İncili Kaftan, Topuz, Diyet, Perili Köşk, Kaşağı gibi öyküleri, hiç elimizden düşmezdi. Edebiyat dünyamızın duayenleri canlı olarak karşımızdaydı, bizlerleydi. Biz, Zeki Ömer Defne'nin şiirleriyle büyüdük.


Kurutma kağıdı, Sodofan iIaç reklamlı, Mustafa Nevzat Pısak Laboratuarı



Kurutma kağıdı takılan mürekkep alıcı araç

Bazen Morceaux Choisies'lerden kısa pasajları, bazen de Tevfik Fikret'in şiirlerini, defterlerimize yazardık. Hepimizin dolmakalemi vardı. Mutlaka sıralarımızda bir koyu lacivert, bir de kırmızı mürekkep şişesi bulunurdu. Çoğu zaman Parker marka olurlardı. Zaman, zaman, dolmakalemlerimizi doldurmak zorundaydık. Beyaz deftere dolmakalemle bir yazı yazılınca, hemen kurumazdı. Sayfayı çevirmek için beklememiz gerekirdi. Bu işi kolaylaştıran kurutma kağıtları (papier buvard'lar) bize yardımcı olurdu. Kurutma kağıtlarını, pratik olarak kullanabilmek için, birer de aracımız bulunurdu. Özel bir ismi var mıydı, hatırlamıyorum. Kurutma kağıdını, bu araca yerleştirir, defter sayfasının üzerinde, kaydırmamaya özen göstererek, ileri geri bastırırdık. Dikkatsizlik yapıp kaydırırsak, yazı, sayfaya bulaşırdı.
Babam, bana bir de correcteur almıştı. Correcteur ile, yanlış yazdığım dolmakalem yazılarını silebilirdim. Bunun için, kimyager gibi çalışmam gerekiyordu. Correcteur (düzeltici), yaklaşık 5 cm yüksekliğindeki yuvarlak bir kutunun içinde duran iki şişeden oluşuyordu. Birlikte, yuvarlak kutunun içine sığabilmeleri için, şişelerin bir tarafı yuvarlak, diğer tarafları (dairenin çapına denk gelen yerleri) düz olurdu. Böylece, sırt sırta yapışarak, bir silindir oluşturur, aynı kutunun içine girerlerdi. Şişelerin kapaklarını açınca, kapağa yapışık olarak, içlerinden birer minik cam spatula çıkardı. Önce, 1 numaralı şişedeki ilaçtan, spatulayla bir damla alır, silmek istediğiniz yazının üzerine sürer, sonra, diğer şişedeki minik spatulayla, ikinci şişedeki ilacı alır, aynı yere sürerdiniz. Biraz da, kuruması için, yavaşça üflerdiniz. Böylece, yazı kaybolurdu .Şimdiki bilgisayarlarda olduğu gibi "delete" tuşu yoktu. Bilgisayarla yazı yazma yöntemini 1990'lü yıllarda ilk gördüğümde, bana sihirbazlık gibi gelmişti.


Ahşap (tahta) gönye

Naylon, plastik, polyester gibi malzemeler henüz yaşantımıza girmemişti. Bütün kırtasiye araçlarımız ahşaptandı (tahtadandı). 30 cm'lik cetvelimiz, 16 cm'lik gönyemiz, çift katlı, kayar kapaklı kalem kutumuz, kurşun kalemlerimiz hep tahtadandı. Tahta cetvel, aşınabilir, çizgimizin düzgünlüğünü bozabilirdi. Onun için, 30 cm'lik cetvellerimizin kenarına, ince şerit halinde metal yerleştirilmiş olurdu. O metali, oraya nasıl yerleştirdiklerini hep merak ederdik. Cetvelimiz, çok eskiyince, o metal şerit de yuvasından çıkardı. Bu metal şeridin bir başka görevi daha vardı. Dolmakalem ile çizgi çizdiğimiz zaman, tahta cetvelin kenarının kirlenmemesini de sağlardı. Sağlar mıydı ? Bilemiyorum. Benim cetvellerimin kenarları, hep mürekkep lekesi içinde olurdu.


Kabaralı ayakkabı


Can Kıraç ağabeyimiz, geçenlerde bizimle paylaştığı bir anısında "kabaralı ayakkabı"lardan söz etmişti. Gençlerin anlayıp anlamadıklarını merak ettim. Gençler, anlamış mıydı acaba ? Sorum biraz anlamsız oldu, çünkü hepimiz genciz ! Kabara, tabanın aşınmaması, böylece iskarpin'in daha uzun süreli kullanılabilmesi için altına çakılan demir aksamdı (çok özür dileyerek, at nalındaki uygulamayı düşünebileceğinizi belirteyim). Benim ayakkabılarımda, hiçbir zaman, yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü kadar, tam taban demir kullanılmadı. Ama,.... işin aması var, bana yeni bir ayakkabı alındığı zaman, daha ayağıma hiç giymeden, rahmetli babam, onu hemen bir tamirciye götürür, burnuna ve topuklarına, küçük yarım ay şeklinde bir metal parça (ökçe mi denirdi ?) çaktırırdı. Bu işlemden hiç mi hiç hoşlanmazdım ama itiraz da edemezdim. Kitabımızda itiraz yoktu. Ayakkabı hem ağırlaşır, hem de okulumuzun taş koridorlarında dolaşırken, garip sesler çıkarırdı. Bir de, mermer merdivenlerde kayardı. Her yerde lastik ayakkabı giyen günümüz gençlerinin ne kadar şanslı olduğunu düşünüyorum.


Büyüklerimizin çalışma masası

Büyüklerimizin, çalışma masaları, nerede ise, birer sanat eseriydi. Böylesine bir masada çalışmak herhalde, insana çok keyif verirdi. Masanın dekorunu, yerdeki hasır kağıt sepeti (çöp sepeti demiyorum) üzerindeki daktilo, mürekkep hokkası, gerektiği (!) zaman iletişim kurmak için kullanılan, normalde pek çalmayan siyah bir telefon, masa ölçüsüne göre seçilmiş yerdeki bir halı tamamlardı. Genellikle evlerimizde kalorifer yoktu. Eğer, çalışma odası biraz büyükse, odanın bir kenarında çini soba yanardı. Çini sobanın cidarları (kenar duvarları) kalın olduğu için, içindeki odun ya da kök kömürü azalsa bile, kalorifer düzeninde, sıcaklık yaymaya devam ederdi.


1947-1948 ders yılı programı, Talebe Kooperatifi

Ders programlarımızı ezbere bilirdik. İsteyenler, programı Talebe Kooperatifi'nden de satın alabilirdi. Bu kartonu açtığınız zaman içinde program bulunurdu. Çarşamba ve cumartesi günleri, okul yarım gündü. 4'er ders yapılırdı. Matematik gibi önemli derslerin pazartesi sabahına konmasından hiç hoşlanmazdım. Öğretmenlerimiz, hafta sonunda, ders çalıştığımızı düşünüp, imtahanları (sınavları), pazartesi sabahı yaparlardı. Oysa, hafta sonları, bizim dinlenme ve eğlenme günümüzdü. Öğretmenlerin bu düşüncesini hiç hoş karşılamazdım. Pazar akşamları hava kararmaya başladıktan sonra, bizleri "pazartesi sendromu" kaplamaya başlardı.


Yavrukurt nota defteri

 İlk okulda bir çoğumuz Yavrukurt olmuştuk (Hepimiz olmuş muyduk ?). Kepimiz, fularımız, üniformamız, kısa pantolonlarımız vardı. Kangal sucuk benzeri sarılmış ipi, kemerimizin yanına asardık. Onsuz asla olmazdı. İki parmağı bitiştirerek yapılan bir selamımız bile vardı. Ortaköy'de, ikinci kattaki müzik salonunda, bir de yabancı (İtalyanca mıydı, Hintçe miydi ?) şarkı öğrenmiştik. Sözlerinin ne anlama geldiğini bilmiyorduk, olsun, melodisi pek ritmikti. Baş tarafını hatırlamıyorum ama, bitişi " Alafin giri zahhariiiiii, alafin giri zahhariiiiii, nato-ma'ma, mario-ma'ma, si, si, siiiiii" gibi bir şeydi (doğrusunu hatırlayan, bir adım öne çıkar mı lütfen). Enver hocamızın komutlarıyla, hep bir ağızdan, boynumuzdaki damarlarımızı şişirerek söylerdik. Yavrukurt olduğum için pek gururluydum. Ben bir küçük askerdim. İleride büyüyüp, izci olacaktım. Oymağa katılacak, törenlere çıkacak, Anıtkabir'e gidecek, Atatürk'ü ziyaret edecektim !


İzciler törende

O zaman oymak başı Altan Varol ağabeydi. Bir de Erhan Balmumcu'yu (sonradan soyadını Güriş olarak değiştirdi) hatırlıyorum. Asker gibi disiplinlilerdi. İzcilik meşakkatliydi (zordu), komando eğitimini andırırdı. Buna karşın, 19 Mayıs'ta, Dolmabahçe'deki törenlerde, göğüsleri dimdik yürürlerdi. Hepimiz çılgınca alkışlardık. Saygınlıkları çok yüksekti. Biz de, ileride onlar gibi olmak isterdik.


İzciler grup halinde

İzciler, çok seyahat ederdi. Diğer okulların izcileri ile buluşur, ya da kendi başlarına her yeri gezerlerdi. Kamp yaparlardı. Yavrukurt olduğumu hatırlıyorum ama, galiba ben hiç izci olmadım. Nedenini bilemiyorum. Oysa, izcilik, yukarı okulda (Beyoğlu'nda) da vardı.




Galatasaray Lisesi 1926-1927 Okul hatırası, fotoğrafın ön ve arka yüzü

Sizlere bir sorum olacak. Bizi aydınlatır mısınız lütfen? 1925-26 yılı okul hatırası yazan yukarıdaki fotoğrafın ön yüzünde, kız öğrenciler görülüyor. Fotoğrafın arkasında "Galatasaray Lisesi" yazıyor olmasaydı, burası bizim okulumuz değil diyecektim. Ama, yazıyor. Bu nedenle, bu fotoğrafta bir uyumsuzluk hissediyorum. Bir de, hafızamda şöyle bir anım var; rahmetli annem anlatırdı. Annem, Kandilli Kız Lisesi öğrencisiymiş. Savaş yıllarında, bir süre, geçici olarak, Ortaköy'deki Galatasaray Lisesi binasına taşınmışlar (herhalde kendi binaları zarar görmüştü). Bu nedenle, anılarını anlatırken, "Ben de senin okulunda okudum" derdi. Bu fotoğrafa, çok dikkatli baktım. Annemi görebilmeyi umdum. Göremedim ya da çıkartamadım. Buna karşın, en sağdaki kızın kazağında bir arma var. Galatasaray arması olabilir mi ? Bu fotoğrafı nasıl yorumlamalıyız?


Cumhuriyetten önceki günlerde, derslerden bir görüntü


1933 yılında, Galatasaray Liselilerden bir görüntü



Yukarıdaki fotoğraflar, ayrı yıllarda çekilmiş: 1926'da, 1933'de ve 1965'te. Kıyafetler (giysiler) ayrı ama, öğrencilerin zihniyeti (düşünceleri, davranışları) hep aynı. Müthiş bir birlik, beraberlik, eğlenerek öğrenme, öğretmenlerle kaynaşma, neşe ve ciddiyet yanyana.

1965-66 yıllarında, Mr Butery'li derslerden bir görüntü, 98nci dönem (Bendeniz, fotoğrafın solunda, beyaz gömlekliyim, sıranın üzerine basmamışımdır, mutlaka size öyle geliyordur).


Yerli malı haftası kutlamaları

Özellikle ilk okul yıllarında "Yerli Malı Haftası" kutlardık. Yerli malı, yurdun malıydı. Atatürk, 1923 yılında, İzmir'de, İktisat Kongresini toplamıştı. İsmet İnönü de, 12 Aralık 1929'da, Büyük Millet Meclisinde bir konuşma yapmıştı. Yerli malı kullanmamızı, tutumlu olmamızı istemişti. O zamanlar, milliyetçi bir politika izlenirdi. 12 Aralık tarihini de kapsayan hafta, Yerli Malı Haftası olarak kutlanırdı. Ortaköy'deki binanın en alt katında, yemekhanelerden sonraki arka bölümde, sergi yapılırdı.Yerli mallar sergilenirdi. Bizim ilgimizi daha çok çocuk kitapları çekerdi. Elma gibi yiyecekleri de hatırlıyorum. Günümüzde bu hafta hala kutlanıyor mu bilmiyorum ama, günlük hayatta artık, "yerli malı, yurdun malı" demeyi çoktan unuttuk...

2 yorum:

filiz dedi ki...

Muhteşemsiniz.. Enerjinize hayran kaldım. Uykusuz bir gecenin başlangıcında saat 1'den sabah 3:30'a kadar hiç sıkılmadan büyük bir zevkle okudum yazdıklarınızı....
İnşallah birgün bunları kitap halinde de görebiliriz.

Sevgilerimle,
Filiz ÖZEN ÇİFTÇİ

Ozan dedi ki...

İyi akşamlar Aydın ağabey,145.dönemden 17 yaşında bir kardeşinizim.Tüylerim diken diken oldu resımlere bakınca;yüzlerce insanın hayatının en güzel yıllarını geçirdiği,duvarların herşeye şahit olduğu mektepte okumak benim başıma gelen en güzel şey,Blogunuz çok güzel,okumaya doyamadım,herşey için teşekkürler!

Google
 

Sizlerden Gelenler ;

Sevgili Aydın; ağabeyin Mehmet'in Galatasaray Lisesinden sıra arkadaşıydım. Hatırlayacağını zannediyorum. Ayrıca bir de rahmetli Rahmi Ertin ortak dostumuzdu. Damadım ile kızımın sevgili amcaları idi. Uzun yıllar sonra, Mehmet'le buluştuk. İnşallah seninle de görüşürüz. Anılara Yolculuk siten, çocukluk ve ilk gençlik yıllarımdan, hayallerimde bile unutulmuş güzellikleri yeniden yaşamamı sağladı. Eline ve o güzel yüreğine sağlık. Görüşmek dileğiyle. Sevgiler.


Altuğ İşmen, 1 Mart 2010


----------------------------------------------------


Sayın Aydın Ataberk,


Çok çok güzel olmuş ellerinize ve emeklerinize sağlık. Eski bir İhsan Çizakcalı olarak ayrıca şu anda merhum abeyimin de çizakcanın ilk öğrencilerinden olması dolayısıyla eski Bursa'yı ve okulumu, yazılarınızda tekrar yaşamış oldum. Size minnettarlığımı ve şükranlarımı sunar çalışmalarınızda başarılar dilerim.Saygılarımla


Erhan Kurtulan, Elk.Müh., 17 Aralık 2008


-------------------------------------------------------


Sevgili Aydin,



Muhtesem bir eser yaratmissin. Seni kutlarim. Beni Ekvator Gine'sindeki yamyamlarin arasinda aglatmayi basardin. Saatlerce tek tek butun belgelere baktim. Tombul yanaklarindan opuyor ve seni tekrar kutluyorum. Artik bu birikimleri koyacagimiz bir web sitemizin olmasi gerekiyor. Ben de onu organize edeyim. Senin bu muhtesem birikimlerinle cok guzel bir siteye sahip olacagiz. Yakinda www.gsl97.org aramiza katilacak.



Seni sevgiyle kucakliyorum.



Mahmut Melih Kayahan, 9 Aralık 2008


---------------------------------------------------------


Sizlere tesadufen ogrendigim Sn Aydin ATABERK tarafindan hazirlanmis bir site adresi iletiyorum. İzlemeniz tavsiye olunur, harika bir calisma olmus. Ellerine ve yuregine saglik....


Öznur Dere, 24 Eylül 2008


--------------------------------------------------------------Sevgili Aydın bey, anılara yolculuk Blogunuzu inceledim. İnanılmaz bir şey. Ne çok emek var. Ben sizden daha genç :) olduğum için eskiye ait yazı ve görüntülerin bir kısmını özel yaşantımdan hatırladım ama çoğunu da geçmişe olan özel ilgimden dolayı hatırladım. Çok duygulandım. Ne olur bu yaptıklarınızı daha çok insan duysun, sizi daha çok insan tanısın. Sizi tanıyan bir kişi olmak benim için ne şans. Sizi çok seviyorum. Saygılarımla,


Sıdıka Parlak, 24 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Aydin Bey Gunaydin ,



Ellerinize saglik, soyle bir goz atabildim henuz, ilk firsatta satir aralarinda kaybolmak isterim .



Ozellikle benim icin de sizi tanimak cok buyuk bir sans .



Saygilar, Sevgiler,



Sibel Birçiçek, 25 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Sevgili Aydın ağbey,



Bize tekrar muhteşem bir yolculuk yaptırdın güzel anılara.Ellerine sağlık ağbey bize böyle nefis güzellikler yarattığın için.


Sevgiler, saygılar



Sinan Acarel, 25 Eylül 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Kardesim Aydin,



Candan tebrikler! Iyi ki boylesine guzel sunulan ve ozlem degeri yuksek anilarini bir gunlukte topladin ve e-postalarda kaybolmamalarini sagladin.



Daha nice 5000'lere! Gerek icerik gerek sunudaki nitelik ilgiyi kendisi yaratiyor. Ne mutlu bizlere, ayni ailedeniz!



Sevgilerle,


Tuncer Ören (1955), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Aydın Bey günaydın



Sizi kutluyorum. Bu azminiz ve paylaşma isteginiz hiç eksilmesin, artsın….



Selamlar



Mustafa GEYVE, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------


GÜNAYDINLAR AYDIN ABİCİĞİM; NASILSINIZ?? "ANILARA YOLCULUKTA" DAHA 10 000'Cİ, 50 000'Cİ , 500 000'Cİ ZİYARETÇİLERE ULAŞMANIZ DİLEĞİYLE. BEN BÜTÜN KALBEMLE İNANIYORUMKİ AYDIN ABİMİN KALEMİNİN YALINLIĞI, SADELİĞİYLE ULAŞILABİLİR. YAZILARI OKURKEN DALIP BİR YERLERE GİTMEMEK İMKANSIZ.. SEVGİLER,SAYGILAR


Şükran Durgan, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------Sayin Aydin agabey



Boylesine guzel, degerli bir birikimi bir araya getirdiginiz ve bunu hazine degerindeki bir belgesellige donusturdugunuz için sizi kutlarim. Müzik dersini gösteren fotografta, sag basta yer alan muzik ogretmeni, Almanya'da muzik egitimi gormus, oglu da bir donem unlu bir fagotcu olan rahmetli Enver Haraçci hocamizdir. Karli kis gunlerinde, Ortakoy'de okulun onunden denize girer ve esasli bir sekilde yuzerdi.



Grand Cour'da hocalar maçini gosteren fotografin sag tarafinda en bastaki siyah formali adi yazilmamis ogretmen de, Galatasaray Ilkokulu yavrukurtlari baskurtu ve de 1950'li 60'li yillarda Ortakoy'de ogretmenlik yapmis olan Huseyin hoca'dir.



Saygilar, sevgiler



Turgay Tuna 102, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Aydin Kardesim,



Gercekten bir "online GS müzesi" yaratmisin, eline saglik ve tebrikler !



Ender Enön ( 94 x1962), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Çok güzel, çok sevindim.. Tebrik ederim Aydın Bey.



Çok çok daha fazla kişiye ulaşması dileğiyle. Çünkü gerçekten çok güzel bir çalışma.



Sevgi ve Saygılarımla



Gizem Ertürk, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sayın Aydın Ataberk,


Doğum yerim Bursa anılarına yaptığım gezintide, sizin de benim gibi halamın gelin gittiği konakta kurulan "Özel Yeni Okul"dan mezun olduğunuzu öğrendim. Yalnız ben 1957 mezunuyum.... Ne yazık ki daha sonra kurulan İhsan Çizakça Kolejinin kapandığını öğrendim. Merhum İhsan ve merhume Süheyla Çizakça'nın ruhları şad ve mekanları cennet olsun!Selamlarımla,


Beyza Üntuna, 28 Kasım 2008


Türkiye Cumhuriyeti, Atina-Pire Başkonsolosu


-------------------------------------------------------------



Sevgili Aydın agabey ;


Henuz sadece ıkı bolumu okudum . Ikıncı bolum ozel ılgı alanıma gıren oyuncaklardı . Gecmıse donup o yokluktakı zenginliklerimizi hatirlamak çok güzel . Bir kez daha tesekkür ederim . Bence oyuncak dostu ve oyuncak müzesinin kurucusu sevgili Sunay Akın'la temasa geçip O'nun da sitene ulaşmasini saglarsan çok mutlu olacaktir .Sevgi ile kalin


Bünyat AKIN(104-106 V.S.), 14 Şubat 2008


------------------------------


Degerli Kardeşim



Erol Günaydın ın arkasındaki ben Mehmet Ali ve yanımda Özer Berkay dan tebrikler,selamlar,sevgiler,ellerinize saglık.Özer Berkay ve ben GSLAAG den ayrıldık,resimde gördügünüz oturan GS a hizmet eden üç kardeşimize madalya ve plaket verdik.Tahminen 40 ın üstünde agabeyimiz,okul müdürümüz Meral Mercan ,kıymetlı GS lılar bu madalya ve plaketleri aldılar. Resim o tören sırasında çekildi.



Bilgisayar kullanmada cok acemiyim,ancak daha çok gencim yaşım 73 yavaş yavaş öğreneceğim...



Lütfen gslaag ye girin,orada devrelere girin,gsl55.free.fr dan hatıralara girin 2 sahife Necdet Mahfi Ayral ın kızı Jeyan hanımefendinin bana hediye ettiği üç albüm resim ve efemeraları tetkik edin.Bunlarıda dilerseniz kullanabilirsiniz.



İyi günlerde görüşmek dileklerimle.



M Ali Zeren, 17 Şubat 2008


----------------------------------


Aydin agabey,



Dun gslaag sitesinde, yazilarinizda gezindim. Site harika, yazilariniz enfes, onlari toplanmis ve guzel sunulmus gormek icimi isitti. Hem sitenizin hem yazilarinizin duyurularini tekrar tekrar yapmaliyiz orada. Yapacagiz zaten. Dun bunu dusundum. Ilk olanakta ben de gerekeni yapacagim. (ilk vaktim oldugunda yani, affedin beni bu nedenle)



Saygilarimla.



Gün ARUN 113, 25 Şubat 2008


-----------------------------------



Aydin Bey merhaba


Hazirladiginiz sitenin öncelikle Bursa sayfasini, daha sonra da müzik sayfalarini ve digerlerini inceledim. Paylastigimiz noktalari da gördüm. Böyle bir ise zaman ve emek harcamak, bunlara derlemek takdire sayan. Sizi kutluyor ve tüm günlerinizin bu sekilde verimli olmasini diliyorum. Selamlar.Mustafa GEYVE, 2 Mart 2008


-------------------------------


Sayin Ataberk,



Blogunuz cok hosuma gitti.



22 sene evvel biraktigim dunyanin en guzel sehri Istanbul'u bana tekrar gezdirdiniz.



tesekkur ederim



selam ve saygilarla



David Hasday



New York, 7 Mart 2008


-----------------------------------


Sayın Ataberk,



Biraz önce oğlumun haber vermesiyle sitenize baktım. Elinize sağlık, kutluyorum. Ben de, unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş güzelliklerin arayışı, duyurulması çabasındayım. Blogunuzda sergilediğiniz bilgilere, belgelere kendi genelağ yerimde yer vermek, beni, ziyaretçilerimi pek sevindirecek, mutlu edecek. Bilmem izninizi alabilir miyim?



Bu arada belirteyim, ilgilendiğim konular arasında dilimiz, müzik, yazın, sinema önde geliyor. Sinemayla ilgili bir kitabım (http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=110695 ), araştırma yazılarım, senaryolarım, öykülerim vb. var. Bir göz atabilirseniz, http://www.ilgilik.net/ size bir fikir verebilir sanıyorum.



Başarılarınızın artarak sürmesi dileğiyle selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.



İnal Karagözoğlu, 10 Mart 2008


----------------------------------



Aydın Abi,



Tesadüfen



”Anılara Yolculuk”



Bloguna takıldım.



Bir defada keşfedilemez.



Dönüp dönüp bakacağım.



Teşekkürler.



Çok yaşa emi.



Sevgiler,



A.Şeref Türkmenoğlu, 22 Mart 2008


-----------------------------


Emeklerinize saglik, cok guzel olmus. Bir IEL ve ITU mezunu olarak da ayrica gurur duydum:) Saygilarimla,



Aydin Gurel, 23 Nisan 2008


-------------------------


Merhaba Aydın Bey,



Anılarda yolculuk sayfalarında gezinirken çocukluğuma gittim 4-5 yaşlarındaydım ve ilk defa film makinası görüyordum,İstanbul'dan Niyazi Dayı gelmişti ,Seher Nenemin kireç badanalı duvarına bir bez gerildi ve sizin eşinizin ve çocuklarınızın görüntüleriydi izlediklerimiz.Babanız parmaklarımı tutar birşeyler yapar hep eksik sayardı parmaklarımı onu güleryüzlü ve kocaman bir adam olarak hatırlıyorum çocukluğumdan.



Ben kimmiyim? ben Ümit Arıcan'ın küçük kızı Safinaz'ım,her ne kadar hiç tanışmamış olsakta selamlar sevgiler...



Safinaz KAROL, 31 Ekim 2008


-------------------------------



Ağbi bu güzel sayfalarına bakmak saatlerimi aldı. Yapması kim bilir ne kadar zaman ve emek gerektirmiştir.Ailem 1965'de Bursaya taşınmıştı. Abdal Köprüsünün 5-6 ev yakınına. Heryer gibi oralar da artık tanınmaz olmuş. O yıllarda köprü sayfandaki (daha önce görmediğim) o resmine benziyordu gene az çok.Güzel günler...


Murat Kalınyaprak 109, 1 Ekim 2008


------------------------------------



Aydın Bey sitenizi ziyaret ettim ve çok mutlu oldum. Lakin kendi çocukluğunun oyuncaklarını hatırlayıp bunu konu edip bugünün kuşaklarına aktaran maalesefki çok az büyüğümüz var. Yine maalesef ki geçmişe ait belleğimiz, sanki o güzelim oyuncakların yerine geçen modern oyuncaklarla birlikte yitip gitmaktedir.Aydın Bey, ben TRT çocuk televizyonu için eski ("Dedemin Oyuncağı) oyuncaklarımızı konu eden bir programın yapımcısıyım. Televizyonumuz Ekimde yayın hayatına başlayacaktır. Hazırlayacağım programda komuğumuza oyuncakla ilgili malzemeleri hazırlayarak ya da konuğumuzun desteğiyle; onun çocukluğunda yer etmiş bir oyuncağın yapım aşaması anlatımlı olarak gerçekleştirilecektir. Bu konuda önerilerinizi paylaşmanız bizi sevindirecektir. Yapımını bildiğiniz bir oyuncak varsa ve bunu bizimle program çekimiyle paylaşırsanız çok memnun oluruz. Şimdiden desteğiniz ve oyuncaklara olan duyarlılığınız için teşekkür ederiz, saygılar sunarız.


Engin Yıldız, 21 Eylül 2008


---------------------------------


Aydın bey günaydın,



sitenize meraktan hemen buradan bir göz attım. detaylı olarak evden bakacağız tabii. ellerinize ve yüreğinize sağlık diyorum. eski bursa ve istanbul resimleri çok ilgimi çekti. anlatımlarınızı da okuyacağım . tekrar teşekkürler. saygılarımızla,



Cenk Özçelik, 13 Şubat 2008 çarşamba


-------------------------------


Aydin Bey supersiniz !!!! tebrikler.



Ayşe Siner, 13 Şubat 2008 çarşamba


--------------------------------


Cok guzel. Super bir ani derlemesi. Size cok tesekkurler.Sanki o gunleri yasamis gibi hissettim. Sonsuz sevgi ve saygilarimla



Ali Rıza Tuğluk, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------


Harika bir site tebrikler tebrikler Aydın beyciğim cok yararlı ve enteresan. Bu sitenizinden faydalanabilecek ve memnunlukla takip edecek dostlar var acaba onlara da izninizle adresinizi iletebilirmiyim ?



Sevgiler ve tüm bu güzel şeylerin devamını getirmeniz dileyiğle



Fügen Evren, 13 Şubat 2008 Çarşamba


------------------------------------


Sevgili Aydın Ağabey;



Çok güzel bir site olmuş.Ellerinize sağlık ve teşekkürler. Saygılar.



Ahmet Dikencik, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------



Aydın Beycigim ,



bir ara sakin bir zamanda fırsat bulup okumak o güzel anlatımız esliginde kahvemi yudumlarken sizinle beraber gecmiste yolculuk yapmak isterim. Simdiden elinize, yureginize ve super hafızanıza saglık. Sevgilerimle



Özlem Şenkoyuncu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Sevgili Aydın beyciğim merhaba.



Anılara yolculuk'ta İstanbul'un o eski günlerini sanki yeniden yaşıyormuş gibi keyif aldım. Biliyorsun ben GS lı değilim. 1970 Maçka mezunuyum. O yıllarda İstanbul bir başkaydı.



Geçen sene Sirkeci'deki Orient ekspres'te yaptığımız Eski dostlar yemeğine Yenikapıdan Sirkeciye yürüyerek gelmiştik.Bu yürüyüşten büyük keyif almıştım. Eski günleri ya'dederek beraberce yürümüş ve eski günleri anımsamıştık.



Anılara yolculuk için teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.



Harun Masatoğlu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------------


Aydin bey,



henuz tamamini okuyamadim ama okudugum bolumler ve fotograflar cok guzeldi.Elinize saglik. Selamlar



Sevgül Alper, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Ellerine saglik çok guzel olmus



Ali Meriçboyu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


---------------------------------



Ben de Aydın abimiz nerelere kayboldu diyordum. meğer yoğun bir çalışma içindeymiş. Blog'unuzu inceledim, çok beğendim. Yorum bile yazdım. Hayırlı olsun blogunuz.



Çok güzel olmuş. Ellerinize, emeğinize sağlık. Ben de sizden gelen mailleri güzelce derleyip, bir directory açıp saklamaya çalışıyordum. Ama böylesi çok daha güzel oldu ve size çok yakıştı. Sevgiler,



Yelda Dürüşken, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------



Merhaba Aydin bey,



Dun sayfaniza hizli bir bakis attim, simdi biraz daha bakacagim. Cok guzel olmus ellerinize saglik



Oldukca emek harcamissiniz. Harika gorunuyor



Sevil İnci Cankurt, 15 Şubat 2008 Cuma


---------------------------



Nefis bir arşiv..paylaştığınız için teşekkürler..Saygılar..



Ayfer Çırak, 15 Şubat 2008 Cuma


----------------------------------



Sevgili Ataberklerimiz Bu kadar güzel resimleri bulmak eskiyi bizlere yaşatmak breh breh (Bu aferin demektir.)Ben torunlarla Erim babamla meşgul olduğu için of günümde temiz bir nefes oldu.Her ikinizide öpüyoruz ilk fırsatta buluşmak dileğiyle. Nur. Erim dede(artık amca değil.)



Nursal Tarhan, 15 Şubat 2008 Cuma


------------------------------


Ozenle hazirlanmis bir blog...Teknik olarak kusursuz..Her sayfasini dikkatle okumak gerek...Hazirlayanin eline saglik...



Yorumkar, 12 Şubat 2008


--------------------------------------


Aydın Ataberk'in eseri, beni de çok etkiledi.


Ahmet Kuzucu, 26 Subat 2008 salı