Okul günlerimiz, gençlik yıllarındaki anılarımız ...

Merhaba, yazılarımı paylaşabilirsiniz, sonuçta paylaşmak için yazıldılar... Ancak lütfen emeğe saygı gösterin, isimsiz kullanılmalarına müsade etmeyin.

İlginize teşekkür ederim.


Etkili İletişim Atölyesi - Aralık 2011



Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu, İşletme Yönetimi Programı Birinci Sınıf öğrencileri için düzenlenen "Etkili İletişim Atölyesi", 28 Aralık 2011 çarşamba günü, 14.30 - 21.30 saatleri arasında, okul kampüsündeki "Toplantı Salonu"nda uygulandı.


"Etkili İletişim Atölyesi"nin bugünkü programı, her biri yarımşar saatlik altı ayrı bölümden oluşuyordu. Aydın Ataberk, tanışma bölümünden sonra, gönüllü hosteslerin yardımıyla, katılan her öğrenciye birer bloknot, tükenmez kalem, basmalı kurşun kalem, isimlik dağıttı; isimlerini yazmaları için kalın keçeli kalemleri dolaştırdı; günün programını açıkladı; atölye çalışmalarını başlattı.


14.30'da başlayan ilk seansa, İşletme Yönetimi Programı "Örgün Öğretim" öğrencilerinden 48 kişi, 19.00'da başlayan ikinci seansa, "İkinci Öğretim" öğrencilerinden 32 kişi katıldı. Hiç ara verilmeden yapılan bu atölye çalışmalarından toplam 80 öğrenci yararlandı.

Uzun sürecek bir "atölye" maratonunda, önceden herşey düşünülmüş, özellikle öğrenciler, İşletme Yönetimi Programı Öğretim görevlisi Dr. Sıdıka Parlak hocanın ricası üzerine, evlerinde kendi elleriyle hazırladıkları yiyecekleri getirmiş, tek seferlik tabakları alabildiği kadar doldurmuştu. Soğuk içecekler, keklere, kısırlara, zeytinyağlı dolmalara, kurabiyelere, sigara böreklerine eşlik etmek üzere bardaklarda hazır bekliyordu.


İlk atölye çalışmasının konusu bir "İş Mektubu"nun yazılmasıydı. Aydın Ataberk, öğrencileri, bir zaman tünelinden geçirdi; geleceğe doğru bir yolculuk yaptırdı; okuldan mezun olduklarını; İşletme Yönetimi Programı diplomalarını aldıklarını; Bursa'da yeni açılan çok yıldızlı bir otelde "İşletme Müdürü" kadrosu ile göreve başladıklarını söyledi.


İlk görevleri ise, Bursa'daki büyük endüstri kuruluşlarının yöneticilerine bir "iş mektubu" yazarak, oteli tanıtmaları, işletmeye özel promosyonlar sunmaları; yeni kişilerle müşteri portföylerini zenginleştirmeleriydi.

Büyük bir otelin "İşletme Müdürü" olmak düşüncesi bile, İşletme Yönetim Programı birinci sınıf öğrencilerini tatlı bir hayal dünyasına götürmeye yetmişti.


Bu hayal güzeldi ama, ortada ciddi bir sorun vardı. Bir iş mektubu nasıl yazılacaktı? Aydın Ataberk "Bugüne kadar iş mektubu yazan var mı?" diye sorduğunda, salonda hiç el kalkmamıştı.


Hitabet nasıl olmalıydı? "Sayın yetkili" diye başlamak yeterli miydi? Başlığa yalnız firmanın adı yazılınca, binlerce kişinin çalıştığı bir işyerinde, mektup ilgili kişinin eline geçer miydi?


Otelin tanıtımı nasıl yapılacaktı? Bir tanıtım kokteyli düzenlenmesi iyi olur muydu? İşletmelerin seminerlerini otelde düzelemeleri için neler önerilmeliydi?


Nefesler tutuldu. Tutulan yalnız nefesler değildi; kalemler de tutukluk yapmaya (!) başlamıştı. Sorun kalemlerde değildi ama, zaman ağır, ağır ilerlediği halde, bazı öğrencilerin mektup sayfaları hala bembeyaz duruyordu! Bakışlar, sayfayı delip geçer gibiydi.


Paragraflar, sola dayalı mı olmalıydı yoksa, alışılagelmiş bir şekilde, girintili paragraflar mı kullanılmalıydı? Giriş, tanıtım ve kapanış paragraflarına neler yazılmalıydı?


Üffff, "İşletme Müdürü" olmak çok güzeldi ama, bu iş mektubunu yazmak çok zordu! Düşünceler bir türlü kağıt üzerine dökülmüyor; yazı ilerlemiyordu. Bazı öğrenciler, yazıya kurşun kalemle başladılar, sık sık silerek yeniden başladılar; tekrar silerek, bir daha baştan başladılar.


Mektubu yazdıktan sonra da işler bitmiyordu. Önce ünvan mı, isim mi yazılmalıydı? İmza, ünvan ile isim arasına mı atılmalıydı? Yoksa, imza en üstte mi olmalıydı? O zaman, ünvan nerede olacaktı?


Bu bölümün sonunda, Aydın Ataberk, "doğru" bir iş mektubu yazmanın kurallarını açıkladı. Mektubu alacak kişinin "zamanının" çok önemli olduğunu söyledi. Gözler, yalnız mercek görevini görüyordu; okuma ise "beynimizde" gerçekleşiyordu. Herkesin, mektup yazımında bu özelliği göz önüne alması gerekirdi.

Aydın Ataberk, "gerçek" iş mektuplarından örnekleri de yanında getirmişti. Birçok mektupta, geliştirilmesi gereken yönler bulunuyordu. "Tam kurallarına göre yazılmış" gerçek mektuplar, elde ele dolaştırıldı.

Anlatılanlar, öğrencilerin çok ilgisini çekmişti. Bütün ayrıntıları dikkatle dinlediler. Böyle bir uygulamayı ilk defa görüyorlardı. Mutlu oldukları, yüzlerinden ve gözlerinden okunuyordu.


İkinci atölye çalışmasının konusu "Verilerle iletişim"di. Bu konu, bir trafik kaza raporunun düzenlenmesi kurgusu ile gerçekleştirilecekti.


Öğrencilere bir trafik kazası krokisi dağıtıldı. Bir kavşakta, bir otomobil ile bir kamyonet çarpışmıştı. Öğrencilerin yedi değişik soruya yanıt vermeleri istendi. Salonun yarısı sorulara, otomobil sürücüsü olarak, diğer yarısı ise kamyonet sürücüsü olarak yanıt verecekti.


Yanıtlar okunduğunda, ilginç sonuçlarla karşılaşıldı. Otomobil sürücüleri kamyonetin kırmızı ışıkta geçtiğini, kamyonet sürücüleri ise, otomobilin kırmızı ışıkta geçtiğini söylüyorlardı. Oysa, teknik olarak, her iki taraf da, karşı tarafın trafik ışığını görebilecek konumda değillerdi. Kendileri yeşil ışıkta geçtikleri için, karşı tarafın kırmızı ışıkta geçtiği "yorumunu" yapmışlardı. Meydana gelen hasar konusunda da, "Sol tarafım hasarlı", "Aracımın ön kısmı hasarlı" gibi, yoruma çok açık yanıtlar vardı.

Aydın Ataberk, yapılan çalışmayı değerlendirerek, "Yazı yazma tekniklerini" ve "5N-1K" parolasını açıkladı. Her konuşmada ya da her yazıda "Kim, kiminle, ne zaman, nerede, ne kadar, nasıl-niçin-neden, ne yaptı?" sorularının yanıtları verilmeliydi.


Üçüncü atölye çalışmasının konusu "Bilgileri düzenleme"ydi. Bu konu, "Krem Karamel" tarifi kurgusu ile gerçekleşecekti.

Bir gün öğleden sonra, Ayşe abla, Fatma ablaya misafirliğe gitmişti. Fatma abla krem karamel yapmasını bilmiyordu. Ayşe abladan bu tatlıyı tarif etmesini istedi. Ayşe abla da, kendine göre tatlı yapımını anlattı.

Öğrecilere dağıtılan "Ayşe ablanın krem karamel tarifinde" sıralama hataları vardı; ölçü belirsizlikleri vardı; püf noktaların nedenleri açıklanmamıştı; unutulan cümleler bulunuyordu.


Salon düzenini fazla bozmadan ikişerli, üçerli ya da dörderli grup çalışması düzenine geçildi. Öğrencilerden, krem karamel tarifini "bir yemek kitabında yer alacak ve onlara yakışacak şekilde" yeniden düzenlemeleri istendi.


Dağıtılan tarifte, beş yerde "önceden ...." yazan satırlar vardı. Bu tarifteki anlatımın, bir sıraya sokulması gerekiyordu. "Bir miktar şeker" yerine, kesin ölçü belirtilmeliydi.


Ama öncelikle "malzeme listesi" hazırlanmalıydı. Peki, tencereler, çırpıcılar, .. ne olacaktı? Bir de "araç, gereçler" listesi düzenlenmeliydi. Fırın? Ocak? Onlar da, olsa, olsa, "demirbaşlar" olabilirdi.


Erkek öğrenciler, bu tarifi düzenlemek için biraz daha zorlandılar. Ne de olsa, yumurta ve makarnanın dışında, mutfak onlara yabancıydı.


Tam bir yıl önce, 7 Aralık 2010 tarihinde yapılan "Pazarlama Atölyesi"ne katılmış olan Hülya Demirayak ve Gizem Yalçın da, Aydın Ataberk'in seminer vereceğine duyunca koşup gelmiş, ikinci seansı heyecanla izlemeye başlamışlardı.

Salonda ayrıca, Bankacılık Yönetimi, Yerel Yönetimler, Büro Yönetimi gibi değişik bölümlerden gelen öğrenciler de bulunuyordu.


Grup çalışmaları yavaş yavaş meyvelerini vermeye, sonuçlar elde edilmeye başlamıştı.


Erkek öğrenciler ise, hala ne yapacaklarının, nereden başlayacaklarının arayışı içerisindeydi.


En merak edilen konuların başında ise, diğer grupların ne yaptığıydı. Başlar zaman zaman arkaya döndü; bakışlar, diğer grupların sayfalarına kaydı.


Yılın son ayı, ayın son haftası, haftanın son günlerinden biriydi. Saatler ise 21.00'e yaklaşıyordu. Artık enerjinin bitmiş olması, gözlerin birer çizgi gibi, bakışların donuk olması gerekirken ..... kahkahalar, salonun her tarafında yankılanıyordu. Öğrenciler, belki de, böyle etkileşimli bir anlatımı ilk defa yaşıyorlardı. Keyifler yerindeydi. Kimse ara vermeyi bile düşünmüyordu.


"İletişim Süreci" de animasyonlu şekillerle aktarıldıktan sonra, sıra "Geri bildirim" başlığına gelmişti. Aydın Ataberk "Sözcüklerin değişik anlamları olabilir mi?" diye sordu. Atölye çalışmasının başından beri söylediği sözcüklerin her biri, acaba öğrenciler tarafından, onun o sözlere verdiği anlamlarda mı anlaşılmıştı?

Bunu test etmenin tek bir yolu vardı. Öğrencilere "kendinden yapışkanlı" küçük kağıtlar (Post-it'ler) dağıtıldı. Tahtaya yansıtılacak olan sözcüğü gördüklerinde ilk akıllarına gelen sözcüğü bu kağıtlara yazıp, tahtaya yapıştırmaları istendi.


Öğrenciler, teker, teker kalkarak, yanıtlarını tahtaya yapıştırdılar. Herkes, kendi kalkmalıydı. Yanıtını tahtaya yapıştırması, bir arkadaşından istenemezdi. Yasaktı. Bu da, animasyonun bir parçasıydı. Böylece, az da olsa, kan dolaşımı ve hareketlilik sağlananacaktı.


Bu anons boşuna yapılmıştı. Hiçbir öğrencinin yerinde oturmaya niyeti yoktu. Sınıfta herkes ayaktaydı.


Gidenler, gelenler, sıra bekleyenler, gülenler, merak edenler .... birbirini izliyordu.


Tahtaya yaklaşanların bakışları çok meraklıydı. Acaba arkadaşları neler yazmıştı? Kendi kağıdını yapıştırmadan önce, diğer yanıtları okuyanlar çoğunluktaydı.

Sonuç ise çok şaşırtıcıydı. Tahtaya yansıtılan sözcüğün çağrıştırdı kelimeler arasında: "Masumluk, araba, gül, gelinlik, berrak, vanilya, öğrenci, w, kelebek, ...." gibi çok değişik sözcükler bulunuyordu. Yorumlamak, gerçekten uzmanlık gerektiriyordu.

Sonuç olarak, iletişim kurarken, dinleyenin sözcüklere değişik anlamlar yükleyebileceği göz önüne alınmalıydı.


Son bölüm ise "Geniş Düşünme, Düşünceleri Kanıtlama" atölyesiydi. Tahtaya bir polisiye olay yansıtıldı. Aydın Ataberk, öğrencilere, bu olayda "Ne oldu?" diye sordu. Öğrenciler soru sorarak, sonuca ulaşmaya çalışacaklardı. Animatör ise, sorulara yalnız "Evet, hayır, bilmiyorum, yeniden anlatın" diye yanıt verebilirdi. Eve gidiş saati, bu olayın çözümüne bağlıydı. Olay hemen çözülürse, salon hemen dağılabilirdi.


Dakikalar, dakikaları kovaladı .... saatin yelkovanı durmadan ilerliyor ama olay bir türlü çözülemiyordu.


Bazen, doğruya yakın bir yanıt gelip, animatör "Evet, doğru" diye yanıt verdiğinde, herkes sevincinden, söz alanı alkışlıyordu. Önemli ipuçları yakalanmıştı ama, olayın tamamı hala aydınlanmamıştı. Bu uygulama, öğrencilerin düşünce sınırlarını oldukça zorluyor, onları "geniş düşünmeye" yöneltiyordu.


Tüm atölye çalışmaları tamamlandığında, İşletme Yönetimi Programı Öğretim görevlisi Dr. Sıdıka Parlak, Aydın Ataberk'e Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Müdürlüğü adına, bir teşekkür belgesi ve Üniversitenin armağanlarından oluşan bir paket verdi.


28 Aralık 2011 tarihinde, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu, İşletme Yönetimi Bölümü Programında yapılan "Etkili İletişim Atölyesi" Örgün Öğretim öğrencilerinin ve .....


..... İkinci Öğretim öğrencilerinin, Öğretim görevlisi Dr Sıdıka Parlak'ın ve Aydın Ataberk'in toplu anı fotoğrafıyla son buldu.

Sonbahar ... bir başka güzel - Kasım 2011

Sizce de öyle değil mi? Sonbahar, yeşiliyle, sarısıyla, serinliğiyle, meyvasıyla, duygularıyla, dostlarıyla ..... bir başka güzel!


Geçtiğimiz günlerdeki puslu, kasvetli hava biraz ara veriyor; kış güneşi sevimli yüzünü gösteriyor. Biz de bunu fırsat biliyoruz; Kasım'ın sonlarına doğru bir pazartesi günü, doğanın kucağına koşuyoruz.

Bu sefer, Bağlı köyünü ziyaret edeceğiz. Muhtar Kemal Taşpınar, bizi bekliyor. Bağlı köyü, oldukça yükseklerde. Uludağ yolundan oteller bölgesine giderken, Milli Park bilet gişelerine gelmeden sağa bir yol ayrılıyor. O yol, Keles'e doğru iniyor. Bağlı köyü, 8ci kilometrede.


Pırıl pırıl bir havada yola çıkıyoruz. Birkaç adımda bir durup, doğayı görüntülüyoruz. Yeşilin her tonu bize olağanüstü bir tablo sunuyor.


Yalnız yeşilin mi? Sarının, turuncunun, kırmızının da yüzlerce tonu var. En güzeli de hepsinin bir arada olduğu zamanlar!


Sarı yapraklar, tek başınlarına da çok güzel. İnsanı, kendinden alıp, uzaklara götürüyor. Ah, şimdi şair olmak vardı!


Bir tepede, keçi sürüsü, keyifle otluyor. Bizi görünce ilerlemeye başlıyorlar. Çoban Erol bizi uyarıyor: "Beyim, siz yürürseniz, onlar da yürürler. Siz durunca, onlar da dururlar".

Erol çobana soruyoruz: " Hiç yavru keçi görmüyoruz. Onlar neredeler?". Aldığımız yanıt çok net: "Henüz annelerinin karnındalar".


Sonbahar demek, yaprak dökümü demek. Yapraklar, çoktan yerlerde doğal bir halı oluşturmuş. Bir ağacın altında, sarı yapraklar, yeşilleriyle kucaklaşmış.


Bu manzara karşısında Yves Montand ile ölümsüzleşen "Ölü yapraklar" (Les feuilles mortes) ezgisini duyar gibi oluyoruz. Ortalarına dalıp, yaprakların hışırtıları arasında dakikalarca yürüyoruz.


Şehirden ayrılırken, ısı 7 derece civarındaydı. Yükseldikçe, 2 dereceye kadar düşüyor. Geçtiğimiz günlerde yağan karların izleri gölgelerde duruyor.


Ortak yaşam (co-existance) buna denir herhalde. Doğanın bir uyumu. Sarmaşık mı, ağacı kucaklamış, ağaç mı sarmaşığı çağırmış, bilemiyoruz. Her ikisi de çok sağlıklı.


Çamlar da yapraklarını (iğnelerini) döküyor, onları yeniliyorlar. Bu oluşum, ilginç bir görüntü sergiliyor; sanki çamlara "röfle" (reflet) yapılmış.


Zaman zaman, ağaçların arasında boşluklar beliriyor. İşte o zaman, derin bir sonsuzluk, bakışlarımızı alıp, çok uzaklara götürüyor.


Sarıdan, yeşilden, kırmızdan söz ettik; başka renkler yok mu? İşte bir "beyaz" rapsodi! Hafif esen rüzgarda, sanki başlarını eğip, bizi selamlıyorlar.


Sonunda, Bağlı köyüne geliyoruz. Muhtar Kemal Taşpınar ile kucaklaşıyoruz. Hasret gideriyoruz. Söz verdiği halde, bu dönemde işleri çok yoğun olduğu için, bir türlü şehire inemiyor.


Hemen, bizi evine davet ediyor. Nezaketle kabul etmiyoruz. Bizimle konuşurken, işlerini aksatmasını istemiyoruz.


Bahçede muşmula (döngel) ağacı var. Kimse, meyvalarını toplamamış. Önce görüntülüyoruz; sonra olmuşlarından birkaç tanesinin tadına bakıyoruz.


Kemal muhtar, bugünlerde büyük bir projeyi gerçekleştirmeye çalışıyor. Artık organik çilek üretimi yapacak. İl Tarım Müdürlüğünden, hem kredi, hem teknik destek, hem de malzemeye yardımı almış. 9 dönümlük bir araziye, örtüler serilmiş. Ailenin bayanları (kendi eşi de dahil), örtülerdeki deliklere, hassas bir şekilde, İl Tarım Müdürlüğü'nce verilen çilek fidelerini ekiyor. Bir yanda da, gelen mühendisler, sulama sisteminin montajını tamamlıyorlar. Her tarafta yoğun bir çalışma var. Nefes alınmıyor.


Vakit ikindiye yaklaşırken, küçük bir mola veriliyor. Yere örtü seriliyor. Çay semaverinin altına, çam kozalakları atılıyor (tüpgaza hiç gerek yok). Biz de "Tanrı misafiriyiz". Diz çöküp, onlara eşlik ediyoruz; bir bardak çay da biz içiyoruz.


Bize "pişi" ikram ediyorlar. Acıkmış olmalıyız. Böyle temiz bir havada, öyle iyi gidiyor ki! Çay ve zeytinle beraber yiyoruz.


Tatlıyı ise ilk defa görüyoruz. Ne tatlısı olduğunu soruyoruz. Önce tarif ediyorlar. Puf böreği gibi yapılıyormuş. Yalnız içine, peynir yerine ceviz ve hindistan cevizi konuyormuş. Yağda kızartıldıktan sonra, şerbet dökülüyormuş. "Ceviz ve hindistancevizi"? Bize çok ilginç geliyor. Bu kültür sentezinin tadına bakıyoruz. Nefis. Yapımı da çok kolay.


Elma hasadı çoktan yapılmış. Elmalar, ambara yerleştirilmiş. Kemal mutar, 3 çeşit elma yetiştiriyor. Üçü de organik. Mayhoş elma, oldukça büyük ve sulu. Amasya elması, küçük ve çok tatlı. Golden elma ise, hem büyük, hem tatlı. Her birinden birer tane yiyoruz.


Mısırlar, kestaneler, cevizler de toplanmış. Ambarda yere yayılmış. Havalandırılmaya (kurutulmaya) bırakılmış. Yayılmazlarsa, küflenebiliyorlarmış.


Mısır, Uludağ'da çok yetiştirilen gıda maddelerinden. Ekilmeleri, sulanmaları, toplanmaları, ayıklanmaları, başlı başına bir iş.


Bu yıl cevizlerde bir sorun olmuş. Geçtiğimiz haftalarda hava birden çok soğumuş. Cevizler daha ağaçtayken donmuş. Yeşil kabukları, simsiyah oluvermiş. İçlerinde cevizler de çürümüş. Hasat çok az olmuş. Gerçekten de yol boyunca, ağaçlarda simsiyah ceviz topları görüyoruz. Üzülüyoruz.


Kestaneler ise, Kemal muhtarın kayınvalidesinin. Nazmiye hanım çok güleç. Kucağında torunlarından biri var. Adı Nisa. Bir yaşında. Al yanaklı. Nasıl olmasın ki! Nisa kızın ön dişleri çıkmış ama, bir türlü bize göstermiyor.


Köy yerinde, bütün hayvanlar özgür. Bahçede ördekler, kazlar, tavuklar, civcivler koşuşturuyor. Küçük elmalar onların hakkı.


Evin önünde devasa boyutlarda bir çam var. Neredeyse, göğe değecek. Tamamını görüntüleyemiyoruz. Gövdesi ise, bize güzel bir kompozisyon sunuyor.


Muhtar Kemal Taşpınar'a, eşine, baldızına, kayınvalidesine, küçük Nisa'ya veda ediyoruz; konukseverlikleri için teşekkür ediyoruz. Tekrar görüşebilmeyi diliyoruz.

Sonbahar tabloları, dönüş yolculuğumuza eşlik ediyor.


Yolda, bir doğa mucizesini daha görüyoruz. Ormanın içerisinde, küçük çam fidanları var. Düşen kozalaklardan, yeni çam fidanları oluşmuş. "Orman kendini yeniliyor".


Artık akşam oluyor. Sürüler ağıllarının yolunu tutuyor. Biz de dönüşe geçiyoruz.

Güzel bir gün daha anılarda yerini almaya başlıyor.

Sonbahar, yeşiliyle, sarısıyla, serinliğiyle, meyvasıyla, duygularıyla, dostlarıyla ..... bir başka güzel!

Google
 

Sizlerden Gelenler ;

Sevgili Aydın; ağabeyin Mehmet'in Galatasaray Lisesinden sıra arkadaşıydım. Hatırlayacağını zannediyorum. Ayrıca bir de rahmetli Rahmi Ertin ortak dostumuzdu. Damadım ile kızımın sevgili amcaları idi. Uzun yıllar sonra, Mehmet'le buluştuk. İnşallah seninle de görüşürüz. Anılara Yolculuk siten, çocukluk ve ilk gençlik yıllarımdan, hayallerimde bile unutulmuş güzellikleri yeniden yaşamamı sağladı. Eline ve o güzel yüreğine sağlık. Görüşmek dileğiyle. Sevgiler.


Altuğ İşmen, 1 Mart 2010


----------------------------------------------------


Sayın Aydın Ataberk,


Çok çok güzel olmuş ellerinize ve emeklerinize sağlık. Eski bir İhsan Çizakcalı olarak ayrıca şu anda merhum abeyimin de çizakcanın ilk öğrencilerinden olması dolayısıyla eski Bursa'yı ve okulumu, yazılarınızda tekrar yaşamış oldum. Size minnettarlığımı ve şükranlarımı sunar çalışmalarınızda başarılar dilerim.Saygılarımla


Erhan Kurtulan, Elk.Müh., 17 Aralık 2008


-------------------------------------------------------


Sevgili Aydin,



Muhtesem bir eser yaratmissin. Seni kutlarim. Beni Ekvator Gine'sindeki yamyamlarin arasinda aglatmayi basardin. Saatlerce tek tek butun belgelere baktim. Tombul yanaklarindan opuyor ve seni tekrar kutluyorum. Artik bu birikimleri koyacagimiz bir web sitemizin olmasi gerekiyor. Ben de onu organize edeyim. Senin bu muhtesem birikimlerinle cok guzel bir siteye sahip olacagiz. Yakinda www.gsl97.org aramiza katilacak.



Seni sevgiyle kucakliyorum.



Mahmut Melih Kayahan, 9 Aralık 2008


---------------------------------------------------------


Sizlere tesadufen ogrendigim Sn Aydin ATABERK tarafindan hazirlanmis bir site adresi iletiyorum. İzlemeniz tavsiye olunur, harika bir calisma olmus. Ellerine ve yuregine saglik....


Öznur Dere, 24 Eylül 2008


--------------------------------------------------------------Sevgili Aydın bey, anılara yolculuk Blogunuzu inceledim. İnanılmaz bir şey. Ne çok emek var. Ben sizden daha genç :) olduğum için eskiye ait yazı ve görüntülerin bir kısmını özel yaşantımdan hatırladım ama çoğunu da geçmişe olan özel ilgimden dolayı hatırladım. Çok duygulandım. Ne olur bu yaptıklarınızı daha çok insan duysun, sizi daha çok insan tanısın. Sizi tanıyan bir kişi olmak benim için ne şans. Sizi çok seviyorum. Saygılarımla,


Sıdıka Parlak, 24 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Aydin Bey Gunaydin ,



Ellerinize saglik, soyle bir goz atabildim henuz, ilk firsatta satir aralarinda kaybolmak isterim .



Ozellikle benim icin de sizi tanimak cok buyuk bir sans .



Saygilar, Sevgiler,



Sibel Birçiçek, 25 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Sevgili Aydın ağbey,



Bize tekrar muhteşem bir yolculuk yaptırdın güzel anılara.Ellerine sağlık ağbey bize böyle nefis güzellikler yarattığın için.


Sevgiler, saygılar



Sinan Acarel, 25 Eylül 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Kardesim Aydin,



Candan tebrikler! Iyi ki boylesine guzel sunulan ve ozlem degeri yuksek anilarini bir gunlukte topladin ve e-postalarda kaybolmamalarini sagladin.



Daha nice 5000'lere! Gerek icerik gerek sunudaki nitelik ilgiyi kendisi yaratiyor. Ne mutlu bizlere, ayni ailedeniz!



Sevgilerle,


Tuncer Ören (1955), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Aydın Bey günaydın



Sizi kutluyorum. Bu azminiz ve paylaşma isteginiz hiç eksilmesin, artsın….



Selamlar



Mustafa GEYVE, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------


GÜNAYDINLAR AYDIN ABİCİĞİM; NASILSINIZ?? "ANILARA YOLCULUKTA" DAHA 10 000'Cİ, 50 000'Cİ , 500 000'Cİ ZİYARETÇİLERE ULAŞMANIZ DİLEĞİYLE. BEN BÜTÜN KALBEMLE İNANIYORUMKİ AYDIN ABİMİN KALEMİNİN YALINLIĞI, SADELİĞİYLE ULAŞILABİLİR. YAZILARI OKURKEN DALIP BİR YERLERE GİTMEMEK İMKANSIZ.. SEVGİLER,SAYGILAR


Şükran Durgan, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------Sayin Aydin agabey



Boylesine guzel, degerli bir birikimi bir araya getirdiginiz ve bunu hazine degerindeki bir belgesellige donusturdugunuz için sizi kutlarim. Müzik dersini gösteren fotografta, sag basta yer alan muzik ogretmeni, Almanya'da muzik egitimi gormus, oglu da bir donem unlu bir fagotcu olan rahmetli Enver Haraçci hocamizdir. Karli kis gunlerinde, Ortakoy'de okulun onunden denize girer ve esasli bir sekilde yuzerdi.



Grand Cour'da hocalar maçini gosteren fotografin sag tarafinda en bastaki siyah formali adi yazilmamis ogretmen de, Galatasaray Ilkokulu yavrukurtlari baskurtu ve de 1950'li 60'li yillarda Ortakoy'de ogretmenlik yapmis olan Huseyin hoca'dir.



Saygilar, sevgiler



Turgay Tuna 102, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Aydin Kardesim,



Gercekten bir "online GS müzesi" yaratmisin, eline saglik ve tebrikler !



Ender Enön ( 94 x1962), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Çok güzel, çok sevindim.. Tebrik ederim Aydın Bey.



Çok çok daha fazla kişiye ulaşması dileğiyle. Çünkü gerçekten çok güzel bir çalışma.



Sevgi ve Saygılarımla



Gizem Ertürk, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sayın Aydın Ataberk,


Doğum yerim Bursa anılarına yaptığım gezintide, sizin de benim gibi halamın gelin gittiği konakta kurulan "Özel Yeni Okul"dan mezun olduğunuzu öğrendim. Yalnız ben 1957 mezunuyum.... Ne yazık ki daha sonra kurulan İhsan Çizakça Kolejinin kapandığını öğrendim. Merhum İhsan ve merhume Süheyla Çizakça'nın ruhları şad ve mekanları cennet olsun!Selamlarımla,


Beyza Üntuna, 28 Kasım 2008


Türkiye Cumhuriyeti, Atina-Pire Başkonsolosu


-------------------------------------------------------------



Sevgili Aydın agabey ;


Henuz sadece ıkı bolumu okudum . Ikıncı bolum ozel ılgı alanıma gıren oyuncaklardı . Gecmıse donup o yokluktakı zenginliklerimizi hatirlamak çok güzel . Bir kez daha tesekkür ederim . Bence oyuncak dostu ve oyuncak müzesinin kurucusu sevgili Sunay Akın'la temasa geçip O'nun da sitene ulaşmasini saglarsan çok mutlu olacaktir .Sevgi ile kalin


Bünyat AKIN(104-106 V.S.), 14 Şubat 2008


------------------------------


Degerli Kardeşim



Erol Günaydın ın arkasındaki ben Mehmet Ali ve yanımda Özer Berkay dan tebrikler,selamlar,sevgiler,ellerinize saglık.Özer Berkay ve ben GSLAAG den ayrıldık,resimde gördügünüz oturan GS a hizmet eden üç kardeşimize madalya ve plaket verdik.Tahminen 40 ın üstünde agabeyimiz,okul müdürümüz Meral Mercan ,kıymetlı GS lılar bu madalya ve plaketleri aldılar. Resim o tören sırasında çekildi.



Bilgisayar kullanmada cok acemiyim,ancak daha çok gencim yaşım 73 yavaş yavaş öğreneceğim...



Lütfen gslaag ye girin,orada devrelere girin,gsl55.free.fr dan hatıralara girin 2 sahife Necdet Mahfi Ayral ın kızı Jeyan hanımefendinin bana hediye ettiği üç albüm resim ve efemeraları tetkik edin.Bunlarıda dilerseniz kullanabilirsiniz.



İyi günlerde görüşmek dileklerimle.



M Ali Zeren, 17 Şubat 2008


----------------------------------


Aydin agabey,



Dun gslaag sitesinde, yazilarinizda gezindim. Site harika, yazilariniz enfes, onlari toplanmis ve guzel sunulmus gormek icimi isitti. Hem sitenizin hem yazilarinizin duyurularini tekrar tekrar yapmaliyiz orada. Yapacagiz zaten. Dun bunu dusundum. Ilk olanakta ben de gerekeni yapacagim. (ilk vaktim oldugunda yani, affedin beni bu nedenle)



Saygilarimla.



Gün ARUN 113, 25 Şubat 2008


-----------------------------------



Aydin Bey merhaba


Hazirladiginiz sitenin öncelikle Bursa sayfasini, daha sonra da müzik sayfalarini ve digerlerini inceledim. Paylastigimiz noktalari da gördüm. Böyle bir ise zaman ve emek harcamak, bunlara derlemek takdire sayan. Sizi kutluyor ve tüm günlerinizin bu sekilde verimli olmasini diliyorum. Selamlar.Mustafa GEYVE, 2 Mart 2008


-------------------------------


Sayin Ataberk,



Blogunuz cok hosuma gitti.



22 sene evvel biraktigim dunyanin en guzel sehri Istanbul'u bana tekrar gezdirdiniz.



tesekkur ederim



selam ve saygilarla



David Hasday



New York, 7 Mart 2008


-----------------------------------


Sayın Ataberk,



Biraz önce oğlumun haber vermesiyle sitenize baktım. Elinize sağlık, kutluyorum. Ben de, unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş güzelliklerin arayışı, duyurulması çabasındayım. Blogunuzda sergilediğiniz bilgilere, belgelere kendi genelağ yerimde yer vermek, beni, ziyaretçilerimi pek sevindirecek, mutlu edecek. Bilmem izninizi alabilir miyim?



Bu arada belirteyim, ilgilendiğim konular arasında dilimiz, müzik, yazın, sinema önde geliyor. Sinemayla ilgili bir kitabım (http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=110695 ), araştırma yazılarım, senaryolarım, öykülerim vb. var. Bir göz atabilirseniz, http://www.ilgilik.net/ size bir fikir verebilir sanıyorum.



Başarılarınızın artarak sürmesi dileğiyle selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.



İnal Karagözoğlu, 10 Mart 2008


----------------------------------



Aydın Abi,



Tesadüfen



”Anılara Yolculuk”



Bloguna takıldım.



Bir defada keşfedilemez.



Dönüp dönüp bakacağım.



Teşekkürler.



Çok yaşa emi.



Sevgiler,



A.Şeref Türkmenoğlu, 22 Mart 2008


-----------------------------


Emeklerinize saglik, cok guzel olmus. Bir IEL ve ITU mezunu olarak da ayrica gurur duydum:) Saygilarimla,



Aydin Gurel, 23 Nisan 2008


-------------------------


Merhaba Aydın Bey,



Anılarda yolculuk sayfalarında gezinirken çocukluğuma gittim 4-5 yaşlarındaydım ve ilk defa film makinası görüyordum,İstanbul'dan Niyazi Dayı gelmişti ,Seher Nenemin kireç badanalı duvarına bir bez gerildi ve sizin eşinizin ve çocuklarınızın görüntüleriydi izlediklerimiz.Babanız parmaklarımı tutar birşeyler yapar hep eksik sayardı parmaklarımı onu güleryüzlü ve kocaman bir adam olarak hatırlıyorum çocukluğumdan.



Ben kimmiyim? ben Ümit Arıcan'ın küçük kızı Safinaz'ım,her ne kadar hiç tanışmamış olsakta selamlar sevgiler...



Safinaz KAROL, 31 Ekim 2008


-------------------------------



Ağbi bu güzel sayfalarına bakmak saatlerimi aldı. Yapması kim bilir ne kadar zaman ve emek gerektirmiştir.Ailem 1965'de Bursaya taşınmıştı. Abdal Köprüsünün 5-6 ev yakınına. Heryer gibi oralar da artık tanınmaz olmuş. O yıllarda köprü sayfandaki (daha önce görmediğim) o resmine benziyordu gene az çok.Güzel günler...


Murat Kalınyaprak 109, 1 Ekim 2008


------------------------------------



Aydın Bey sitenizi ziyaret ettim ve çok mutlu oldum. Lakin kendi çocukluğunun oyuncaklarını hatırlayıp bunu konu edip bugünün kuşaklarına aktaran maalesefki çok az büyüğümüz var. Yine maalesef ki geçmişe ait belleğimiz, sanki o güzelim oyuncakların yerine geçen modern oyuncaklarla birlikte yitip gitmaktedir.Aydın Bey, ben TRT çocuk televizyonu için eski ("Dedemin Oyuncağı) oyuncaklarımızı konu eden bir programın yapımcısıyım. Televizyonumuz Ekimde yayın hayatına başlayacaktır. Hazırlayacağım programda komuğumuza oyuncakla ilgili malzemeleri hazırlayarak ya da konuğumuzun desteğiyle; onun çocukluğunda yer etmiş bir oyuncağın yapım aşaması anlatımlı olarak gerçekleştirilecektir. Bu konuda önerilerinizi paylaşmanız bizi sevindirecektir. Yapımını bildiğiniz bir oyuncak varsa ve bunu bizimle program çekimiyle paylaşırsanız çok memnun oluruz. Şimdiden desteğiniz ve oyuncaklara olan duyarlılığınız için teşekkür ederiz, saygılar sunarız.


Engin Yıldız, 21 Eylül 2008


---------------------------------


Aydın bey günaydın,



sitenize meraktan hemen buradan bir göz attım. detaylı olarak evden bakacağız tabii. ellerinize ve yüreğinize sağlık diyorum. eski bursa ve istanbul resimleri çok ilgimi çekti. anlatımlarınızı da okuyacağım . tekrar teşekkürler. saygılarımızla,



Cenk Özçelik, 13 Şubat 2008 çarşamba


-------------------------------


Aydin Bey supersiniz !!!! tebrikler.



Ayşe Siner, 13 Şubat 2008 çarşamba


--------------------------------


Cok guzel. Super bir ani derlemesi. Size cok tesekkurler.Sanki o gunleri yasamis gibi hissettim. Sonsuz sevgi ve saygilarimla



Ali Rıza Tuğluk, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------


Harika bir site tebrikler tebrikler Aydın beyciğim cok yararlı ve enteresan. Bu sitenizinden faydalanabilecek ve memnunlukla takip edecek dostlar var acaba onlara da izninizle adresinizi iletebilirmiyim ?



Sevgiler ve tüm bu güzel şeylerin devamını getirmeniz dileyiğle



Fügen Evren, 13 Şubat 2008 Çarşamba


------------------------------------


Sevgili Aydın Ağabey;



Çok güzel bir site olmuş.Ellerinize sağlık ve teşekkürler. Saygılar.



Ahmet Dikencik, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------



Aydın Beycigim ,



bir ara sakin bir zamanda fırsat bulup okumak o güzel anlatımız esliginde kahvemi yudumlarken sizinle beraber gecmiste yolculuk yapmak isterim. Simdiden elinize, yureginize ve super hafızanıza saglık. Sevgilerimle



Özlem Şenkoyuncu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Sevgili Aydın beyciğim merhaba.



Anılara yolculuk'ta İstanbul'un o eski günlerini sanki yeniden yaşıyormuş gibi keyif aldım. Biliyorsun ben GS lı değilim. 1970 Maçka mezunuyum. O yıllarda İstanbul bir başkaydı.



Geçen sene Sirkeci'deki Orient ekspres'te yaptığımız Eski dostlar yemeğine Yenikapıdan Sirkeciye yürüyerek gelmiştik.Bu yürüyüşten büyük keyif almıştım. Eski günleri ya'dederek beraberce yürümüş ve eski günleri anımsamıştık.



Anılara yolculuk için teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.



Harun Masatoğlu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------------


Aydin bey,



henuz tamamini okuyamadim ama okudugum bolumler ve fotograflar cok guzeldi.Elinize saglik. Selamlar



Sevgül Alper, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Ellerine saglik çok guzel olmus



Ali Meriçboyu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


---------------------------------



Ben de Aydın abimiz nerelere kayboldu diyordum. meğer yoğun bir çalışma içindeymiş. Blog'unuzu inceledim, çok beğendim. Yorum bile yazdım. Hayırlı olsun blogunuz.



Çok güzel olmuş. Ellerinize, emeğinize sağlık. Ben de sizden gelen mailleri güzelce derleyip, bir directory açıp saklamaya çalışıyordum. Ama böylesi çok daha güzel oldu ve size çok yakıştı. Sevgiler,



Yelda Dürüşken, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------



Merhaba Aydin bey,



Dun sayfaniza hizli bir bakis attim, simdi biraz daha bakacagim. Cok guzel olmus ellerinize saglik



Oldukca emek harcamissiniz. Harika gorunuyor



Sevil İnci Cankurt, 15 Şubat 2008 Cuma


---------------------------



Nefis bir arşiv..paylaştığınız için teşekkürler..Saygılar..



Ayfer Çırak, 15 Şubat 2008 Cuma


----------------------------------



Sevgili Ataberklerimiz Bu kadar güzel resimleri bulmak eskiyi bizlere yaşatmak breh breh (Bu aferin demektir.)Ben torunlarla Erim babamla meşgul olduğu için of günümde temiz bir nefes oldu.Her ikinizide öpüyoruz ilk fırsatta buluşmak dileğiyle. Nur. Erim dede(artık amca değil.)



Nursal Tarhan, 15 Şubat 2008 Cuma


------------------------------


Ozenle hazirlanmis bir blog...Teknik olarak kusursuz..Her sayfasini dikkatle okumak gerek...Hazirlayanin eline saglik...



Yorumkar, 12 Şubat 2008


--------------------------------------


Aydın Ataberk'in eseri, beni de çok etkiledi.


Ahmet Kuzucu, 26 Subat 2008 salı