Okul günlerimiz, gençlik yıllarındaki anılarımız ...

Merhaba, yazılarımı paylaşabilirsiniz, sonuçta paylaşmak için yazıldılar... Ancak lütfen emeğe saygı gösterin, isimsiz kullanılmalarına müsade etmeyin.

İlginize teşekkür ederim.


Karadeniz günlüğü - 2009'da yeniden




Yemyeşil bir bitki örtüsü, coşkulu akarsular, gri bir gökyüzü, sisli ve yağışlı bir hava, çırpıntılı bir deniz; işte Karadeniz !

Ülkemiz çok güzel ! Her yöresi, her bölgesi çok güzel !

Oysa biz, neredeyse tüm yaşantımız boyunca, en küçük bir tatil fırsatı bulduğumuzda, deniz-kum-güneş üçlüsüne koşmuş, kendimizi Ege ve Akdeniz sahillerine atmıştık. Karadeniz'i görmezlikten gelmiştik. Geçen yıl, geç de olsa, bunun farkına varmış, çok keyifli bir Karadeniz gezisi yapmıştık. Bir gezi, Karadeniz'e yeter miydi ? Yetmezdi ! Karadeniz bir geziyle biter miydi ? Bitmezdi !



Karadenizli cocuklar, Aleyna ve arkadasları ile birlikte (Hamsiköy)

Her dağına tırmanmalıydık.
Her yaylasını görmeliydik.
Her sokağını gezmeliydik.
Her tarlasında çalışmalıydık.
Her yapısını incelemeliydik.
Her lezzetini tatmalıydık.
Her insanıyla tanışmalıydık.

Bu düşünceler içerisinde, Temmuz'un ortasında, yeniden yollara çıkıyoruz. Belgesel tadında film çekmek, poster görünümünde fotoğraf kadrajlamak istiyoruz. Geçen yılın gezisinde yediyüzün üzerinde fotoğraf çekmiştik. Bu yıl ise, ağırlıklı olarak film çekmek istiyoruz. Fotoğraf makinasını da elimizden bırakmayı düşünmüyoruz. Asağıda bu geziden kısa notlar bulacaksınız. Geçen yılın anlatımını tekrar etmemek için yalnız Karadeniz'in kültürünü tamamlayıcı, zenginleştirici bölümleri yazımıza alıyoruz.



Sahilde tekneler

Karadeniz deyince, aklımıza ilk olarak hamsi geliyor. Biz de bu gezide hamsi ve hamsi ürünlerini yemeyi düşünüyorduk. Ağustos sonuna kadar balık avı yasağı varmış. Geçtiğimiz her yerde, büyük, küçük, bütün tekneler, koylarda, limanlarda bağlı duruyor. Açıklarda bir tane olsun tekne göremiyoruz. Yasalara son derece saygılılar. Balık mevsiminde de zaman, zaman, büyük tekneler Ege'ye ve Akdeniz'e inmek zorunda kalıyorlarmış. Karadeniz'de balık azalmış.


Tortum şelalesi

Erzurum'dan Artvin'e doğru yola çıkıyoruz. Daha önce Artvin'i görmemiştik. Çok merak ediyoruz. Yolumuzun üzerinde Tortum şelalesi ile karşılaşıyoruz. Çok güzel bir manzarası var. Biraz soluklanıyoruz.


Cennetten bir köşe

Karadeniz'in her köşesi çok güzel. Geçtiğimiz yerlerde, doyumsuz manzaralar görüyoruz. Her birinde kısa bir mola veriyoruz. Demli bir çay içiyoruz. Temiz havayı derin, derin içimize çekiyoruz. Depolamak istiyoruz.


Tortum baraj gölü

Erzurum - Artvin arasındaki yol bizi çok etkiliyor. Adeta dünyanın oluşumunu yeniden yaşıyoruz. Dağlar katman, katman. İnanılmaz şekilleri var. Kuzeyde Kaçkar dağları dimdik duruyor. Güneyden İran platformu, Kaçkarlara doğru hareketli. Baskı yapıyor. Böyle olunca da, kırılmalar, dikleşmeler meydana geliyor. Bu etkiyle, Kaçkar dağlarının her yıl 1 mm yükseldiği söyleniyor. Film kameramızı durmadan çalıştırıyoruz. Her köşeyi kaydediyoruz. Bu manzaraları kaçırmak istemiyoruz. Fotoğraf makinamız, biraz geri planda kalıyor. Onu, Tortum barajında hatırlıyoruz.


Su kavuşumu

Erzurum'dan Artvin'e geçerken, ilginç bir doğa olayına tanık oluyoruz: "Su kavuşumu". Sağdan gelen Tortum akarsuyu ile soldan gelen Çoruh nehri birleşiyor. Yağan yağmurlardan sularının rengi sarıya çalıyor. Çamurlu. Arada büyük dal ve kütükler taşıyorlar. Birleşen iki akarsuyun rengi biraz sonra teke dönüşüyor. Nehirlerle denize taşınan odunlar, sahillerde bekleyen Karadenizliler tarafından toplanıyor. Yığınlar oluşuyor. Kurutulup, kışlık yakıta destek olacaklar.


Artvin virajları ve Yusufeli barajı inşaatı

Artvin'e gelirken, Yusufeli barajı inşaatı ile karşılaşıyoruz. Yusufeli barajı altında kalacak bütün yerleşim yerleri boşaltılmış. Bu, bize biraz hüzün veriyor. Terkedilmişlikleri cok acı. Solda Kaçkar dağları, sağda Şavşat dağları var. Aralarındaki vadiden ilerliyoruz. Artvin bir yamaç üzerinde. Zigzaglar çizerek iniyor, zigzaglar çizerek yükseliyor, Artvin'e geliyoruz. Artvin'de hiç trafik ışığı yok. Okur, yazar oranının en yüksek olduğu illerimizden biri. Erzurum'un aksine, şehir merkezinde modern görünümlü kızlarla karşılaşıyoruz. Erzurum'da gözleri bile kapalı insan görmüştük. Yol kenarındaki bir ilan bizi gülümsetiyor: "En doğal karpuzi biz üretiyoruh".

Artvin'den Hopa'ya giderken (22 km kala) Cankurtaran geçidinden geçiyoruz. Kazım Koyuncu'nun ezgileri kulaklarımızda. Yağmur ve sis, yol boyu bizlere eşlik ediyor. Temmuz ortasındayız. Aracımızın ısı göstergesi yirmileri gösteriyor.



Artvin, Rize, Trabzon yol ayırımı

Trabzon'dan Rize'ye doğru ilerliyoruz. Rize'de, dört katlı bir cami görüyoruz. Yamaçtan yararlanmak için çok katlı yapmışlar.

Rize ile Trabzon illeri arasında çekişme var. Trabzonspor ile Çaykursporun bir maçı olduğunda, Trabzon'dan Rize'ye bir konvoy geliyor. Önde oyuncuların otobüsü; sonra taraftarların araçları; arka sırada ise Trabzonlu köfteciler, ayrancılar, seyyar satıcılar. Para Rize'ye gitmesin diye böyle yapılıyor. Çaykurspor da Trabzon'da oynayacaksa, bu sefer, Rizeliler benzer konvoy oluşturuyor.



İkinci çay sürgünü kesiminde

Çayeli'ndeyiz. Tam yerindeyiz. İkinci sürgün kesimi başlamış bile. Çorbada bizim de tuzumuz bulunsun diyoruz; çay üretimine katkıda bulunmak istiyoruz. Önce, çalışanlardan izin alıyoruz; sonra tarlaya dalıyoruz. Bütün gece yağan yağmurun etkisiyle çay bitkisi ıslak. Belimize kadar çay bitkisinin içine giriyoruz. Pantalonumuz, çoraplarımız, ayakkabılarımız sırılsıklam oluyor. Sonradan farkediyoruz; çalışan kadınlar bellerine kadar muşamba pantalon ve çizme giymişler. Biz, yazlık kıyafetleyiz. "Olsun" diyoruz; ıslaklığımıza aldırmıyoruz. Nasıl kesildiğini soruyoruz. İkibuçuk yaprak kesmeliymişiz. Olur diyoruz. Birkaç makas da biz sallıyoruz. Kestiğimiz yapraklar, kenardaki yığınların arasında kaybolup gidiyor. Artık kimin bardağına denk gelirse, afiyetle içsin diyoruz. Biraz çalıştıktan sonra, teşekkür edip, oradan ayrılıyoruz.


Mustafa Karal ve kolot peynirleri ile birlikte

Çayeli çarşısında, zahireci ve toptancı Mustafa Karal'ın dükkanından içeri dalıyoruz. Tanışıyoruz. Yöresel lezzetleri soruyoruz. Bize kolot peynirini gösteriyor. İsmini ilk defa duysak bile, peynir bize tanıdık geliyor. Taze kaşar peynirine benziyor. Tam yağlı. Ne fark olduğunu soruyoruz. "Çok fark var" diyor. Kolot peyniri, yayla çiçekleri ile beslenen ineklerin sütünden yapılıyormuş. Yayla çiçeklerinin aroması (rayihası) süte, oradan da peynire geçiyormuş. Sahildeki ineklerin sütlerinden kolot peyniri olmazmış. "Biz bir hafta daha yollardayız. Bu peynir, Bursa'ya kadar dayanır mı?" diye soruyoruz. "Bilemem ki, hiç peynirle birlikte bir hafta yolculuk yapmadım" diye yanıt veriyor. Dükkandan, tadımlık kolot peyniri, kışlık ince kabuklu İspir fasulyesi, ilaçlik 1 kilo kestane balı, 2 kiloluk yaban mersini (myrtille) reçeli alarak çıkıyoruz. Toptancıda, kestane balının kilosu 40 lira, Ayder yaylasında 80 lira. Her sabah iki çay kaşığı, her akşam 1 çay kaşığı alınıyor. Ağızda eritiliyor. Boğazda bekletiliyor. Kana karışması için en az 1 saat kahvaltı edilmiyor; bir şey yenmiyor. Birçok hastalığa iyi geliyor. Aynı parmak, aynı metal kaşık, bala iki defa batırılmıyor. Yoksa, bal hemen bozuluyor.


Fırtına vadisi

Fırtına vadisine doğru hareket ediyoruz. Kaçkarlara doğru ilerliyoruz. Burada 1816 adet endemik bitki var. Bu bölgede, metrekareye yılda en az iki ton yağmur düşüyor.

Önce, Çamlihemşin'den geçiyoruz. Çamlıhemşin'in iki girişi var. Bir taraftan girerken tabelada nüfusu 2400, diğer taraftan girerken 2300 yazıyor. Aradaki yüz kişiye ne olduğunu merak ediyoruz.



Uzungöl

Ayder ve Uzungöl tam yayla değil. Bir çeşit toplama ve toplanma bölgesi. Asıl yaylalar, orman üst sınırından, 1600 metrelerden sonra başlıyor. Uzungöl'de, hem film kameramıza, hem fotoğraf makinamıza çok iş düşüyor.


Ayder yaylası

Yayla kültürü

Karadenizlililerin yazın yaylaya çıkmalarının altında üç ana neden yatıyor.

Bunlardan birincisi hayvancılık. Sahilde ve sahile yakın yerlerde nem var. Nemli ortamlarda böcekler çok oluyor. Böcekler hayvanları rahatsız ediyor. Hayvanlar strese giriyor. Verimleri düşüyor. Yaylalara çıkınca, hayvanlarin stresleri düşüyor.

Yaylada hayvanlar doğal besleniyor. Çoban, ineğin peşinde dolaşmıyor. İnek, kendi gidiyor, kendi geliyor. Yaylalarda keçi formatlı hayvanlar oluyor. Yamaçlarda topraklar, oldukça az. Hayvanlar, yamaçlarda düşmeden dolaşacak yapıda oluyor.

Boğalar da yaylaya çıkıyor. Boğalarda liderlik içgüdüsü var. Yaylaya çıkmadan önce, boğa güreşleri yapılıyor. Bu güreşlerde boğalar insanlarla değil, boğalarla güreşiyor. Boğa güreşlerinde, boğalar telef olmadan, birbirlerinden ayrılıyor. Böylece yaylaya çıkmadan önce, lider belirleniyor. Anlaşma sağlanıyor. Yaylalarda, boğalar arasında sürtüşme olmuyor.




İkinci neden sosyal amaçlı. Temmuz ve Ağustos'ta, yaylalarda şenlikler yapılıyor. Karadenizliler, çalışmak için başka şehirlere, hatta başka ülkelere gidiyorlar. Şenliklerde herkes toplanıyor. İnsanlar, mahalleler, köyler şenliklerde buluşuyor. Hasret gideriliyor. Toplanılıyor. Sosyalleşiliyor. Bu eğlenceler sırasında Temel'ler, Fadime'leri beğeniyor.



Üçüncü neden sağlık. Yükseklerde oksijen azalıyor. Vücut alyuvarları çoğaltıyor. Vücutta normalden daha fazla oksijen dolaşıyor. Yaylalarda, yirmi günde, bir insanın kanı tamamen yenilenebiliyor. Bu nedenle, sporcular, yükseklerde kamp yapıyor.


Fırtına vadisi

Atmaca kültürü

Yaylalarda, ormanın kralı atmaca ! Karadenizli için, evinde atmaca bulundurmak bir onur meselesi. Atmaca yakalamak için, ilginç bir yol geliştirmişler. Toprak altında yuva yapan danaburnunun yuvasına sabunlu su döküyorlar. Danaburnu yuvadan çıkınca yakalıyorlar. At kılı ile bağlıyorlar. Danaburnu ile Çeçen kuşunu yemliyorlar. Çeçen kuşunu, atmacanın olduğu yerde çırpındırıyorlar. Böylece atmacayı yakalıyorlar. Evcilleştiriyorlar. Atmacanın dişisini tutmuyorlar. Yasak.



Gelin Hamdiye bacı - duvarda kuymak sahanları (Ayder yaylası)

Ayder yaylasında, Hamdiye bacı ile tanışıyoruz. Bütün Karadenizliler gibi, Hamdiye bacı da çok çalışkan. Bir yandan bizimle sohbet ediyor, bir yanda da yöresel yemekler yapmaya devam ediyor. Kara lahana dolması sarıyor; kuymak sahanlarını dizeliyor. Sıra, mısır helvasını yapmaya gelince, eniştesi Mustafa'dan yardım istiyor.


Mısır helvası kazanı başında Mustafa ile birlikte (Ayder yaylası)

Mustafa 50 yaşlarında. Bugüne kadar güneşi yazın bir, iki sefer görmüş. Güneşi görmek için buralara kışın gelmek gerekirmiş. Kışın ya kar yağar, ya güneş çıkarmış. Yazın güneş olmazmış. Karadeniz'de zaman, zaman güneş duasına çıkılıyor. Oysa, her yerde yağmur duasına çıkılıyor.

Mısır helvasını yapmak için, büyükçe bir kazan, gürül, gürül yanan kuzinenin üzerine konuyor. İçerisine 1 kilo kadar tereyağ konuyor. Tereyağ eritiliyor. Hafif kavruluyor. Suyu buharlaştırılyor. İki kilo kadar mısır unu dökülüyor. Yarım saat kadar tahta kaşıkla karıştırılyor. Dibini tutmaması lazım. İşin bu kısmı gerçekten zor. Hem de kuzinenin karşısında. Mısırın rengi pembeleşecek, başka bir deyimle kahverengiye dönecek. Ayrı bir kapta şerbet hazırlanıyor. Şerbet de kuzinenin üzerinde. Sıcak. İçinde, su, tereyağ, bal ve şeker var. Mısır ununun rengi dönüşünce, şerbet, kazanın içine dökülüp iyice karıştırılıyor. 15 dakika kadar demlenmesi beklenip, tabaklara alınıyor. İstenirse, çatalla, üzerine süs yapılıyor.

Mısır unuyla yapılan başka bir tarif: süt + mısır unu + peynir. Kaynayan sütün içerisine mısır unu ve peynir konuyor.

Termon (tatlı): kokulu yöresel üzüm suyu + barbunya fasulyesi peltesi ile karıştırılıyor. Pelte benzeri bir tatlı elde ediliyor.

Mısır unuyla yapılan başka bir tarif: mısır unu kavruluyor. Su ile karıştırılıyor. Hamur gibi yapılıyor. Ortası yumruk ile açılıyor. Tereyağ konup kapatılıyor.



Yük taşımaya yarayan teleferik

Karadeniz'de, düz arazinin azlığı, dağınık yerleşimin başlıca nedeni. Sürekli yağan yağmurlar, coşkulu akarsulara dönüşüyor. Yüksek yamaçlarda ya da köprülerin olmadığı yerlerde, basit teleferikler, Karadenizlilerin mücadeleci ve yaratıcı gücünü gösteriyor.


Ayder'de, yayla evleri

Karadeniz evleri

Karadeniz'de yayla evlerini genelde eski ustalar yapıyor. Binaları yaparken çizmek gerekmiyor. Binalar, arazinin şekline uyduruluyor. Mal sahiplerinin isteği önemli. Bazısı büyük, bazısı küçük istiyor. Bir tahta bina, birbuçuk, iki ayda tamamlanıyor.

Bina yapım tekniğinde "gözdere" kullanılıyor. Yatay ve dikey tahtaların arası taş ve çamur karışımı ile dolduruluyor. Daha varlıklı olanlar, gözleri kesme taş ile dolduruyor. "Taş" gücü ve zenginliği simgeliyor.



Serenderlerde sürekli hava akımı var

Doğu Karadeniz'de, evlerin ayrılmaz parçalarından biri de "Serender"ler. Serin yer anlamına geliyor. Serenderler, bir cins ambar ya da kiler. Izgaralar aracılığı ile sürekli hava akımı sağlanıyor. Geçme tahtalardan yapılıyor. Evler ve serenderler, soluk alıp, veriyor. İçindekiler bozulmuyor, çürümüyor.

Tahtalar çapraz olursa, "muskalı ev" deniyor. Şekiller muskaya benziyor. Bunlarda da boşluklar, taş ve çamurla dolduruluyor.



Evler, geçme tahtalardan yapılıyor

Evlerin camları, demir parmaklıklar ile korunacaksa, acil çıkışlar için, bir pencere demirsiz olarak bırakılıyor. Yangın olursa, oradan kaçıp, kurtulmak isteniyor.

Bir zamanlar, Alirıza usta, evine kat eklemek istemiş. Bakmış, ikinci katı yapmak pek zor, ek katı zemine yapmış. Bütün köy ahalisi toplanmış, merakla seyretmiş. Alirıza usta, sonra, eski evi askılarla kaldırarak yeni yaptığı ek katın üzerine oturtmuş. Ev, üzerinden 50 yıl geçtiği halde hala ayakta.




Sürmene'de "Bağdadi tekniği" var. Birkaç şeyi birbirine geçirerek yapılan bağlama tekniğine "Bağdadi tekniği" deniyor. Bu teknik, evlere ses ve ısı izolasyonu sağlıyor. Evler sürekli nefes alıyor.

Günümüzde, eskiyen "hartema"ların (damların) yerini saç kaplamalar almış.

Evlerde saçaklar, mümkun olduğunca geniş yapılıyor. Yağmurdan korunuluyor. Bazı ustalar, evi havalandırmak için, saçak altını kaplamıyor. Bazıları aerodinamiğe dikkat ederek kaplıyor.

Evlerde, ocaklar çok önemli. Topluca yemek yenen, eğlenilen, sohbet edilen yerler. Ocaklar, mümkün olduğunca söndürülmüyor. Onlar, ortak yaşam alanları.

1940 yılında, bir mal sahibi, Mustafa ustadan, geniş pencereli bir ev yapmasını istemiş. Mustafa usta, tarzının dışındaki bu evi yapmayi reddetmiş. Mal sahibi çok ısrar etmiş. Böylece, Rize'nin ilk geniş pencereli evi doğmuş.

Eski ustalar, beton eve girmeyi reddediyor. "Bu evlere ancak doktor girer" diyorlar.



Sultan hanım (83) ile birlikte (Safranbolu)

Safranbolu'da Sultan hanımla tanışıyoruz. Elini öpüyoruz. Sohbet ediyoruz. Sultan hanım 83 yaşında. Evinde biraz üşümüş. Isınmak için, güneşe çıkmış; kaldırımda oturmuş. Eşini soruyoruz. Hastaymış. Bakıma muhtaçmış. Dereden, tepeden laflıyoruz. Çok hoşuna gidiyor. Epeydir, böyle derdini soran olmamış. Yüzümüzü sıvazlıyor. Hayır duasını alıyoruz. Sağlıklı günler dileyip, ayrılıyoruz.


Baharatlı yaprak sarma

Safranbolu'da karnımız acıkıyor. Yaprak sarma ısmarlıyoruz. Bu dolma, bildiğimiz dolmadan biraz farklı. İçinde baharatların her cinsi var: kimyon, kırmızı biber, dereotu, maydanoz, kuru nane ... aklımızda kalanlardan. Çok nefis. Özellikle kimyon ayrı bir tat vermiş. Bir tabak bize yetmiyor; yeniden söylüyoruz.


Ilgaz daglarında bir dinlenme yeri

Ilgaz dağlarına çıkıyoruz. Yemyeşil bir çam ormanı. Bütün ağaçlar, birbirine benziyor. Kurşun kalemler gibi. Bir dinlenme yerindeki banklara oturuyoruz. Güneşin batışını içimize sindiriyoruz. Yalnız o kadar mı ? ..........



.......... kelebeklerin dansını seyrediyoruz ..........




.......... bol, bol yürüyüş yapıyoruz; derin, derin nefes alıyoruz !



Her güzel şey gibi, gezimiz bitiyor ama, gönlümuz bir kere daha, Karadeniz'de kalıyor. Dağlara, bayırlara, yaylalara, atmacalara, tekrar geleceğimize söz veriyoruz.

Ülkemiz çok güzel ! Her yöresi, her bölgesi çok güzel !



Google
 

Sizlerden Gelenler ;

Sevgili Aydın; ağabeyin Mehmet'in Galatasaray Lisesinden sıra arkadaşıydım. Hatırlayacağını zannediyorum. Ayrıca bir de rahmetli Rahmi Ertin ortak dostumuzdu. Damadım ile kızımın sevgili amcaları idi. Uzun yıllar sonra, Mehmet'le buluştuk. İnşallah seninle de görüşürüz. Anılara Yolculuk siten, çocukluk ve ilk gençlik yıllarımdan, hayallerimde bile unutulmuş güzellikleri yeniden yaşamamı sağladı. Eline ve o güzel yüreğine sağlık. Görüşmek dileğiyle. Sevgiler.


Altuğ İşmen, 1 Mart 2010


----------------------------------------------------


Sayın Aydın Ataberk,


Çok çok güzel olmuş ellerinize ve emeklerinize sağlık. Eski bir İhsan Çizakcalı olarak ayrıca şu anda merhum abeyimin de çizakcanın ilk öğrencilerinden olması dolayısıyla eski Bursa'yı ve okulumu, yazılarınızda tekrar yaşamış oldum. Size minnettarlığımı ve şükranlarımı sunar çalışmalarınızda başarılar dilerim.Saygılarımla


Erhan Kurtulan, Elk.Müh., 17 Aralık 2008


-------------------------------------------------------


Sevgili Aydin,



Muhtesem bir eser yaratmissin. Seni kutlarim. Beni Ekvator Gine'sindeki yamyamlarin arasinda aglatmayi basardin. Saatlerce tek tek butun belgelere baktim. Tombul yanaklarindan opuyor ve seni tekrar kutluyorum. Artik bu birikimleri koyacagimiz bir web sitemizin olmasi gerekiyor. Ben de onu organize edeyim. Senin bu muhtesem birikimlerinle cok guzel bir siteye sahip olacagiz. Yakinda www.gsl97.org aramiza katilacak.



Seni sevgiyle kucakliyorum.



Mahmut Melih Kayahan, 9 Aralık 2008


---------------------------------------------------------


Sizlere tesadufen ogrendigim Sn Aydin ATABERK tarafindan hazirlanmis bir site adresi iletiyorum. İzlemeniz tavsiye olunur, harika bir calisma olmus. Ellerine ve yuregine saglik....


Öznur Dere, 24 Eylül 2008


--------------------------------------------------------------Sevgili Aydın bey, anılara yolculuk Blogunuzu inceledim. İnanılmaz bir şey. Ne çok emek var. Ben sizden daha genç :) olduğum için eskiye ait yazı ve görüntülerin bir kısmını özel yaşantımdan hatırladım ama çoğunu da geçmişe olan özel ilgimden dolayı hatırladım. Çok duygulandım. Ne olur bu yaptıklarınızı daha çok insan duysun, sizi daha çok insan tanısın. Sizi tanıyan bir kişi olmak benim için ne şans. Sizi çok seviyorum. Saygılarımla,


Sıdıka Parlak, 24 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Aydin Bey Gunaydin ,



Ellerinize saglik, soyle bir goz atabildim henuz, ilk firsatta satir aralarinda kaybolmak isterim .



Ozellikle benim icin de sizi tanimak cok buyuk bir sans .



Saygilar, Sevgiler,



Sibel Birçiçek, 25 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Sevgili Aydın ağbey,



Bize tekrar muhteşem bir yolculuk yaptırdın güzel anılara.Ellerine sağlık ağbey bize böyle nefis güzellikler yarattığın için.


Sevgiler, saygılar



Sinan Acarel, 25 Eylül 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Kardesim Aydin,



Candan tebrikler! Iyi ki boylesine guzel sunulan ve ozlem degeri yuksek anilarini bir gunlukte topladin ve e-postalarda kaybolmamalarini sagladin.



Daha nice 5000'lere! Gerek icerik gerek sunudaki nitelik ilgiyi kendisi yaratiyor. Ne mutlu bizlere, ayni ailedeniz!



Sevgilerle,


Tuncer Ören (1955), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Aydın Bey günaydın



Sizi kutluyorum. Bu azminiz ve paylaşma isteginiz hiç eksilmesin, artsın….



Selamlar



Mustafa GEYVE, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------


GÜNAYDINLAR AYDIN ABİCİĞİM; NASILSINIZ?? "ANILARA YOLCULUKTA" DAHA 10 000'Cİ, 50 000'Cİ , 500 000'Cİ ZİYARETÇİLERE ULAŞMANIZ DİLEĞİYLE. BEN BÜTÜN KALBEMLE İNANIYORUMKİ AYDIN ABİMİN KALEMİNİN YALINLIĞI, SADELİĞİYLE ULAŞILABİLİR. YAZILARI OKURKEN DALIP BİR YERLERE GİTMEMEK İMKANSIZ.. SEVGİLER,SAYGILAR


Şükran Durgan, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------Sayin Aydin agabey



Boylesine guzel, degerli bir birikimi bir araya getirdiginiz ve bunu hazine degerindeki bir belgesellige donusturdugunuz için sizi kutlarim. Müzik dersini gösteren fotografta, sag basta yer alan muzik ogretmeni, Almanya'da muzik egitimi gormus, oglu da bir donem unlu bir fagotcu olan rahmetli Enver Haraçci hocamizdir. Karli kis gunlerinde, Ortakoy'de okulun onunden denize girer ve esasli bir sekilde yuzerdi.



Grand Cour'da hocalar maçini gosteren fotografin sag tarafinda en bastaki siyah formali adi yazilmamis ogretmen de, Galatasaray Ilkokulu yavrukurtlari baskurtu ve de 1950'li 60'li yillarda Ortakoy'de ogretmenlik yapmis olan Huseyin hoca'dir.



Saygilar, sevgiler



Turgay Tuna 102, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Aydin Kardesim,



Gercekten bir "online GS müzesi" yaratmisin, eline saglik ve tebrikler !



Ender Enön ( 94 x1962), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Çok güzel, çok sevindim.. Tebrik ederim Aydın Bey.



Çok çok daha fazla kişiye ulaşması dileğiyle. Çünkü gerçekten çok güzel bir çalışma.



Sevgi ve Saygılarımla



Gizem Ertürk, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sayın Aydın Ataberk,


Doğum yerim Bursa anılarına yaptığım gezintide, sizin de benim gibi halamın gelin gittiği konakta kurulan "Özel Yeni Okul"dan mezun olduğunuzu öğrendim. Yalnız ben 1957 mezunuyum.... Ne yazık ki daha sonra kurulan İhsan Çizakça Kolejinin kapandığını öğrendim. Merhum İhsan ve merhume Süheyla Çizakça'nın ruhları şad ve mekanları cennet olsun!Selamlarımla,


Beyza Üntuna, 28 Kasım 2008


Türkiye Cumhuriyeti, Atina-Pire Başkonsolosu


-------------------------------------------------------------



Sevgili Aydın agabey ;


Henuz sadece ıkı bolumu okudum . Ikıncı bolum ozel ılgı alanıma gıren oyuncaklardı . Gecmıse donup o yokluktakı zenginliklerimizi hatirlamak çok güzel . Bir kez daha tesekkür ederim . Bence oyuncak dostu ve oyuncak müzesinin kurucusu sevgili Sunay Akın'la temasa geçip O'nun da sitene ulaşmasini saglarsan çok mutlu olacaktir .Sevgi ile kalin


Bünyat AKIN(104-106 V.S.), 14 Şubat 2008


------------------------------


Degerli Kardeşim



Erol Günaydın ın arkasındaki ben Mehmet Ali ve yanımda Özer Berkay dan tebrikler,selamlar,sevgiler,ellerinize saglık.Özer Berkay ve ben GSLAAG den ayrıldık,resimde gördügünüz oturan GS a hizmet eden üç kardeşimize madalya ve plaket verdik.Tahminen 40 ın üstünde agabeyimiz,okul müdürümüz Meral Mercan ,kıymetlı GS lılar bu madalya ve plaketleri aldılar. Resim o tören sırasında çekildi.



Bilgisayar kullanmada cok acemiyim,ancak daha çok gencim yaşım 73 yavaş yavaş öğreneceğim...



Lütfen gslaag ye girin,orada devrelere girin,gsl55.free.fr dan hatıralara girin 2 sahife Necdet Mahfi Ayral ın kızı Jeyan hanımefendinin bana hediye ettiği üç albüm resim ve efemeraları tetkik edin.Bunlarıda dilerseniz kullanabilirsiniz.



İyi günlerde görüşmek dileklerimle.



M Ali Zeren, 17 Şubat 2008


----------------------------------


Aydin agabey,



Dun gslaag sitesinde, yazilarinizda gezindim. Site harika, yazilariniz enfes, onlari toplanmis ve guzel sunulmus gormek icimi isitti. Hem sitenizin hem yazilarinizin duyurularini tekrar tekrar yapmaliyiz orada. Yapacagiz zaten. Dun bunu dusundum. Ilk olanakta ben de gerekeni yapacagim. (ilk vaktim oldugunda yani, affedin beni bu nedenle)



Saygilarimla.



Gün ARUN 113, 25 Şubat 2008


-----------------------------------



Aydin Bey merhaba


Hazirladiginiz sitenin öncelikle Bursa sayfasini, daha sonra da müzik sayfalarini ve digerlerini inceledim. Paylastigimiz noktalari da gördüm. Böyle bir ise zaman ve emek harcamak, bunlara derlemek takdire sayan. Sizi kutluyor ve tüm günlerinizin bu sekilde verimli olmasini diliyorum. Selamlar.Mustafa GEYVE, 2 Mart 2008


-------------------------------


Sayin Ataberk,



Blogunuz cok hosuma gitti.



22 sene evvel biraktigim dunyanin en guzel sehri Istanbul'u bana tekrar gezdirdiniz.



tesekkur ederim



selam ve saygilarla



David Hasday



New York, 7 Mart 2008


-----------------------------------


Sayın Ataberk,



Biraz önce oğlumun haber vermesiyle sitenize baktım. Elinize sağlık, kutluyorum. Ben de, unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş güzelliklerin arayışı, duyurulması çabasındayım. Blogunuzda sergilediğiniz bilgilere, belgelere kendi genelağ yerimde yer vermek, beni, ziyaretçilerimi pek sevindirecek, mutlu edecek. Bilmem izninizi alabilir miyim?



Bu arada belirteyim, ilgilendiğim konular arasında dilimiz, müzik, yazın, sinema önde geliyor. Sinemayla ilgili bir kitabım (http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=110695 ), araştırma yazılarım, senaryolarım, öykülerim vb. var. Bir göz atabilirseniz, http://www.ilgilik.net/ size bir fikir verebilir sanıyorum.



Başarılarınızın artarak sürmesi dileğiyle selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.



İnal Karagözoğlu, 10 Mart 2008


----------------------------------



Aydın Abi,



Tesadüfen



”Anılara Yolculuk”



Bloguna takıldım.



Bir defada keşfedilemez.



Dönüp dönüp bakacağım.



Teşekkürler.



Çok yaşa emi.



Sevgiler,



A.Şeref Türkmenoğlu, 22 Mart 2008


-----------------------------


Emeklerinize saglik, cok guzel olmus. Bir IEL ve ITU mezunu olarak da ayrica gurur duydum:) Saygilarimla,



Aydin Gurel, 23 Nisan 2008


-------------------------


Merhaba Aydın Bey,



Anılarda yolculuk sayfalarında gezinirken çocukluğuma gittim 4-5 yaşlarındaydım ve ilk defa film makinası görüyordum,İstanbul'dan Niyazi Dayı gelmişti ,Seher Nenemin kireç badanalı duvarına bir bez gerildi ve sizin eşinizin ve çocuklarınızın görüntüleriydi izlediklerimiz.Babanız parmaklarımı tutar birşeyler yapar hep eksik sayardı parmaklarımı onu güleryüzlü ve kocaman bir adam olarak hatırlıyorum çocukluğumdan.



Ben kimmiyim? ben Ümit Arıcan'ın küçük kızı Safinaz'ım,her ne kadar hiç tanışmamış olsakta selamlar sevgiler...



Safinaz KAROL, 31 Ekim 2008


-------------------------------



Ağbi bu güzel sayfalarına bakmak saatlerimi aldı. Yapması kim bilir ne kadar zaman ve emek gerektirmiştir.Ailem 1965'de Bursaya taşınmıştı. Abdal Köprüsünün 5-6 ev yakınına. Heryer gibi oralar da artık tanınmaz olmuş. O yıllarda köprü sayfandaki (daha önce görmediğim) o resmine benziyordu gene az çok.Güzel günler...


Murat Kalınyaprak 109, 1 Ekim 2008


------------------------------------



Aydın Bey sitenizi ziyaret ettim ve çok mutlu oldum. Lakin kendi çocukluğunun oyuncaklarını hatırlayıp bunu konu edip bugünün kuşaklarına aktaran maalesefki çok az büyüğümüz var. Yine maalesef ki geçmişe ait belleğimiz, sanki o güzelim oyuncakların yerine geçen modern oyuncaklarla birlikte yitip gitmaktedir.Aydın Bey, ben TRT çocuk televizyonu için eski ("Dedemin Oyuncağı) oyuncaklarımızı konu eden bir programın yapımcısıyım. Televizyonumuz Ekimde yayın hayatına başlayacaktır. Hazırlayacağım programda komuğumuza oyuncakla ilgili malzemeleri hazırlayarak ya da konuğumuzun desteğiyle; onun çocukluğunda yer etmiş bir oyuncağın yapım aşaması anlatımlı olarak gerçekleştirilecektir. Bu konuda önerilerinizi paylaşmanız bizi sevindirecektir. Yapımını bildiğiniz bir oyuncak varsa ve bunu bizimle program çekimiyle paylaşırsanız çok memnun oluruz. Şimdiden desteğiniz ve oyuncaklara olan duyarlılığınız için teşekkür ederiz, saygılar sunarız.


Engin Yıldız, 21 Eylül 2008


---------------------------------


Aydın bey günaydın,



sitenize meraktan hemen buradan bir göz attım. detaylı olarak evden bakacağız tabii. ellerinize ve yüreğinize sağlık diyorum. eski bursa ve istanbul resimleri çok ilgimi çekti. anlatımlarınızı da okuyacağım . tekrar teşekkürler. saygılarımızla,



Cenk Özçelik, 13 Şubat 2008 çarşamba


-------------------------------


Aydin Bey supersiniz !!!! tebrikler.



Ayşe Siner, 13 Şubat 2008 çarşamba


--------------------------------


Cok guzel. Super bir ani derlemesi. Size cok tesekkurler.Sanki o gunleri yasamis gibi hissettim. Sonsuz sevgi ve saygilarimla



Ali Rıza Tuğluk, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------


Harika bir site tebrikler tebrikler Aydın beyciğim cok yararlı ve enteresan. Bu sitenizinden faydalanabilecek ve memnunlukla takip edecek dostlar var acaba onlara da izninizle adresinizi iletebilirmiyim ?



Sevgiler ve tüm bu güzel şeylerin devamını getirmeniz dileyiğle



Fügen Evren, 13 Şubat 2008 Çarşamba


------------------------------------


Sevgili Aydın Ağabey;



Çok güzel bir site olmuş.Ellerinize sağlık ve teşekkürler. Saygılar.



Ahmet Dikencik, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------



Aydın Beycigim ,



bir ara sakin bir zamanda fırsat bulup okumak o güzel anlatımız esliginde kahvemi yudumlarken sizinle beraber gecmiste yolculuk yapmak isterim. Simdiden elinize, yureginize ve super hafızanıza saglık. Sevgilerimle



Özlem Şenkoyuncu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Sevgili Aydın beyciğim merhaba.



Anılara yolculuk'ta İstanbul'un o eski günlerini sanki yeniden yaşıyormuş gibi keyif aldım. Biliyorsun ben GS lı değilim. 1970 Maçka mezunuyum. O yıllarda İstanbul bir başkaydı.



Geçen sene Sirkeci'deki Orient ekspres'te yaptığımız Eski dostlar yemeğine Yenikapıdan Sirkeciye yürüyerek gelmiştik.Bu yürüyüşten büyük keyif almıştım. Eski günleri ya'dederek beraberce yürümüş ve eski günleri anımsamıştık.



Anılara yolculuk için teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.



Harun Masatoğlu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------------


Aydin bey,



henuz tamamini okuyamadim ama okudugum bolumler ve fotograflar cok guzeldi.Elinize saglik. Selamlar



Sevgül Alper, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Ellerine saglik çok guzel olmus



Ali Meriçboyu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


---------------------------------



Ben de Aydın abimiz nerelere kayboldu diyordum. meğer yoğun bir çalışma içindeymiş. Blog'unuzu inceledim, çok beğendim. Yorum bile yazdım. Hayırlı olsun blogunuz.



Çok güzel olmuş. Ellerinize, emeğinize sağlık. Ben de sizden gelen mailleri güzelce derleyip, bir directory açıp saklamaya çalışıyordum. Ama böylesi çok daha güzel oldu ve size çok yakıştı. Sevgiler,



Yelda Dürüşken, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------



Merhaba Aydin bey,



Dun sayfaniza hizli bir bakis attim, simdi biraz daha bakacagim. Cok guzel olmus ellerinize saglik



Oldukca emek harcamissiniz. Harika gorunuyor



Sevil İnci Cankurt, 15 Şubat 2008 Cuma


---------------------------



Nefis bir arşiv..paylaştığınız için teşekkürler..Saygılar..



Ayfer Çırak, 15 Şubat 2008 Cuma


----------------------------------



Sevgili Ataberklerimiz Bu kadar güzel resimleri bulmak eskiyi bizlere yaşatmak breh breh (Bu aferin demektir.)Ben torunlarla Erim babamla meşgul olduğu için of günümde temiz bir nefes oldu.Her ikinizide öpüyoruz ilk fırsatta buluşmak dileğiyle. Nur. Erim dede(artık amca değil.)



Nursal Tarhan, 15 Şubat 2008 Cuma


------------------------------


Ozenle hazirlanmis bir blog...Teknik olarak kusursuz..Her sayfasini dikkatle okumak gerek...Hazirlayanin eline saglik...



Yorumkar, 12 Şubat 2008


--------------------------------------


Aydın Ataberk'in eseri, beni de çok etkiledi.


Ahmet Kuzucu, 26 Subat 2008 salı