Okul günlerimiz, gençlik yıllarındaki anılarımız ...

Merhaba, yazılarımı paylaşabilirsiniz, sonuçta paylaşmak için yazıldılar... Ancak lütfen emeğe saygı gösterin, isimsiz kullanılmalarına müsade etmeyin.

İlginize teşekkür ederim.


Geleneksel köy düğünü - Mayıs 2011

Bir yandan bahar bayramının yaşandığı 1 Mayıs pazar günü, Uludağ'ın dağ köylerinden Seferiışıklar'a davetliyiz. Seferiışıklar, geleneklerini yaşatmaya devam ediyor. Köyün 700 yıllık bir geçmişi var. Osmanlı'nın yaptığı seferlerin ilk ışıkları bu köyden görülmüş. Birçok köyün ismi sonradan değiştirildiği halde, Seferiışıklar köyünün ismi değiştirilmeden duruyor.


Güneşli bir sabahın eşliğinde yola çıkıyoruz. Bursa'dan itibaren tırmanmaya başlıyoruz. Yükseldikçe, ısı yavaş, yavaş düşüyor. 20'lerden 16'ya kadar geriliyor. Köy, Bursa'ya 45 km uzaklıkta. Yolculuğumuz yaklaşık 1 saat sürüyor. Tertemiz bir hava, yemyeşil çayırlar ve çiçeklenmiş bahar dalları bizi karşılıyor.


Köyün insanlarının birçok özelliği var. Öncelikle herkes güler yüzlü ve çok sağlıklı. Yaş ortalaması oldukça yüksek. Gençler, çalışmak üzere, şehirlere göç etmişler. Bugün düğün olduğu için, bütün gençler, koşup köylerine gelmişler. Ahmet dede 90 yaşında. Bizi güler yüzü ile karşılıyor. Kucaklaşıyoruz.


Bugün Seferiışıklar'da, çalışmalar, günün ilk ışıkları ile başlamış. Gelini taşıyacak olan kağnı arabası hazırlanmış, süslenmiş. Renkli kilimlerle örtülmüş, kapalı bir hale getirilmiş. İlerleyen saatlerde, öküzleri koşulacak ve gelin evine doğru yola çıkacak.


Köyde bugün bayram var. Herkes tertemiz elbiselerini giymiş. Büyük bir heyecanla, düğünün başlayacağı saati bekliyor. Yanaklar al, al.


Kadınlar, erkenden işe girişmişler. Elbirliği ile "gözleme" ya da yerel adıyla "adak" hazırlıyorlar. Yoğun ama düzenli bir faaliyet var. Biri humuru dağıtıyor; diğerleri, yufkayı açıyor. Bir yandan da sohbet ediyorlar. Eller, öyle hızlı hareket ediyor ki, hafif ışıkta görüntülemekte zorluk çekiyoruz.


Açılan gözlemeler, hemen dışarıdaki ocak başına taşınıyor. Odun ateşinin muhteşem kokusu ile, pişen gözlemelerin kokusu birbirine karışıyor. Bugün, köye çok konuk gelecek. Civar köyler de davetli. Ateş, sürekli yanmalı. Odunlar bittikçe, yandaki yığının içinden yeni odunlar, ocağın altına sürülüyor.


Tören alanı, köyden biraz ileride. Geniş bir çayırlık. Orada da mangallar yanmış. Mangal işini gençler üstlenmiş. Pişen köfteler, kapalı kaplara alınıyor.


Bugün hiç rüzgar yok. Hava sıcak mı, sıcak. Duman, nazlı, nazlı gökyüzüne doğru yükseliyor. Köfte kokusu ise dayanılmaz. Zaten, temiz hava iştahımızı iyice açmış. Yememek için kendimizi zor zaptediyoruz.


Azl ileride Yusuf usta, pilav işine girişmiş. Soruyoruz. 25 kilo pirinç kullanmış. "Şehriye?" diyoruz. "Bu pilav, köfteye eşlik edecek. Şehriyeli olmaz. Kurufasulye, nohut, patates yemeği olsaydı, o zaman şehriye gerekirdi" diye yanıt veriyor. Hemen arkasında, bir kazan daha kaynıyor. "O nedir?" diye soruyoruz. Kemik suyuymuş. Pilav, kemik suyu ile yapılırsa, lezzetli olurmuş.


Bugün herkesin bir görevi var. İşler paylaşılmış. Tatlı olarak "mısır unu helvası" ikram edilecek. Mehmet usta, bu işin ustası. Bize anlatıyor. "Önce, tereyağ eritilecek, iyice kaynar hale getirilecek, mısır unu eklenecek, ....." İki kazan mısır unu helvası yapmak herhalde hiç kolay olmasa gerek. Bu iş için, özel bir kürek yapılmış. Oldukça sağlam. Kadıların bu boyutta bir helva yapması olası değil. Helvaya, şeker çok kıvamında konmalıymış; ne baymalı, ne de tatsız olmalıymış. Bir parça tadına bakıyoruz. Hımmm, nefis!


Erken bir saatte ise, fırınlar yakılmış, önceden mayalanan hamurlar pişirilmiş; ekmekler hazır hale getirilmiş. Yemek saatinin gelmesini bekliyorlar. Bu ekmeklerden daha önce yemiştik. Tadını çok iyi biliyoruz. O tat, hemen ağzımıza geliyor. Yutkunuyoruz.


Bu arada ise, herkes köy meydanında toplanıyor. Bayraksız düğün olmaz. Bayrak en önde, çocuklar ve kadınlar kenarlarda. Düğün alayı ise, davul ve zurnanın arkasında.


Düğün yöneticisi komut veriyor. Birden davul vurmaya başlıyor; zurna sesi ortalığı kaplıyor. Düğün alayı yavaş, yavaş yola çıkıyor. Davul ve zurna, köy düğünlerinin en belirgin öğelerinden biri. Düğün alayının ön sırasındakiler kolkola girmiş.


Geleneksel kıyafetli gençler ön saflarda. Birbirlerine kenetlenmişler. Bugün, eski gelenekleri yeniden yaşatmak istiyorlar. Giysiler, koyun yününden yapılmış. Üstte, yelekler var. Pantalon yerine giyilenlere ise "İngiliz külotu" deniyor. Siyah kasketler bir örnek.


Düğün alayı çok yavaş ilerliyor. Sık, sık duruyor. Her duruşta, davul zurna eşliğinde, hep birlikte oyunlar oynanıyor. Muhtar Hakkı dayı da oynayanlar arasında. Bugün ev sahibi o.


Oyunlar oynanırken, düğün alayındakiler yere çömeliyor. Önde gençler var. Kısa aralıklarla ellerini yanındakilerin omuzuna koyuyorlar; başlarını eğiyorlar, hep birlikte "Heeeeeytttt" diye bağırıyorlar. Gür sesleri dağlarda yankılanıyor.


Köydeki herkes bugün en güzel giysilerini giymiş. Parıltılar çok uzaktan farkediliyor. Yüzler, hep gülüyor.


Düğün alayı birden duruyor. Öndeki gençler yere çömeliyor. Halka oluyorlar. Muhtarı ortalarına davet ediyorlar. Yola devam edebilmek için, muhtarın, her birine hediye vermesini bekliyorlar. Düğün yöneticisi, muhtara, gençlere birer hediye vermeden yola devam edemeyeceklerini söylüyor.


Hakkı Uygur muhtar, bu durumu bekliyor olmalı. Daha önceden tavukları hazır etmiş. Düğün alayının önündeki bütün gençlere birer tavuk veriyor. Yüzler gülüyor. Muhtar da mutlu, gençler de mutlu, izleyenler de mutlu.


Gün oldukça ilerliyor. Konuklar acıkmış olmalı. Öğle yemeği yemek üzere, düğün alayı, tören alanının yolunu tutuyor.


Hakkı dayı, tören alanındaki masaları teker, teker dolaşıyor. Herkesin halini hatırını soruyor. Geldikleri için teşekkür ediyor. Civar köyün muhtarları bir masa etrafında toplanmış. Bir yandan, ortak sorunlarını konuşuyorlar.


Bu arada delikanlılar, geniş siniler içerisinde, gözlemeleri getirerek, masalara dağıtmaya başlıyorlar. Hemen arkasından, köfteler, pilav, mısır unu helvası, dilimlenmiş köy ekmeği ve buz gibi kaynak suyu masalardaki yerini alıyor.


Bir ara, biz de coşkuya kapılıyoruz; davulu boynumuza takıyoruz; ince sopayı sol elimize, tokmağı sağ elimize alıyoruz; başlıyoruz meydanda dolaşmaya "Güm, güm de güm, güm". Çalıyor olmalıyız ki, birkaç alkış alıyoruz.


Önce erkekler yiyor. Hemen masadan kalkıyorlar. Sonra kadınlar ve çocuklar. Herkese yetecek yiyecek var. Çocuklar ise, oradan oraya koşturuyor.


Yemek sonrası, tepsilerle çay servisi başlıyor. Bardakların biri gidiyor, biri geliyor. Çay o kadar da güzel gidiyor ki; bir tane yetmiyor.


Günün en keyiflilerinden biri de, hiç şüphesiz ki, Karabaş. Karabaş, yeşil çimenleri ve güzeşi görünce, sırt üstü uzanıveriyor; bir sağa, bir sola dönmeye, daha doğrusu yuvarlanmaya başlıyor.


Bugün herkes o kadar renkli ki, keyifli ki! Şehriye bacı, yanındaki akrabalarıyla birlikte, bir resmini çekmemizi rica ediyor. Şehriye bacıyı hiç kırar mıyız?


Gelinin küçük kardeşi, herkesten heyecanlı. Tören alanında neler olduğunu merak ediyor. Ablasını bilgilendirecek. O, herkesten daha süslü. İzin alıp, bir portresini çekiyoruz. Parıltılı gözleriyle bize poz veriyor.


Osmanlı geleneklerinin yeniden yaşatıldığı bu düğünde, Ahmet Kahraman dede çok duygulanıyor. Ahmet dede, çoktan 90 yaşına gelmiş. Eşi Makbule hanım, henüz 82 yaşında. Evlendikleri günü hatırlıyorlar. "Kaç yıldır evlisiniz?" diye sormak geliyor içimizden. Senesini bilen mi var? En az 60 yıl olmalı. Oysa, o ilk heyecan hiç bitmemiş. Ahmet dede, bir elini eşinin omuzuna koyuyor, öbür eliyle Makbule hanımın elini sıkıca tutyor. Düğünü birlikte izliyorlar. Nazar değmemesini diliyoruz.


Muhtar, "ağır misafirlere", daha doğrusu, dışarıdan gelen konuklara "yazma" (yemeni) dağıtıyor. Kimin konuk olduğunu belirtmek içinmiş. Mavi renklisini seçip, boynumuza bağlıyoruz. Beğenmiyor; çözüp, kendisi, usule uygun olarak yeniden bağlıyor.


Artık, gelin almaya kız evine gidilecek. Kağnıya koşulmak üzere iki adet öküz getiriliyor. O kadar da sevimliler ki! Yanlarına yaklaşıp, sevmek istiyoruz.


Hemen yardım isteği geliyor. Kağnı arabasının oku getirilirken, öküzlerin boyunduruğunu tumak gerekirmiş. Hiç çekinmeden yardımcı oluyoruz. Öküzlerin sahibi, soldaki öküze hiç dokunmamamızı tembihliyor.


Bir hareket başlıyor. Uzaktan "düğün odunları"nı taşıyan eşkler ve atlar görülüyor. Sabahtan birkaç kişi, ormandan odun kesmeye gitmiş. Odunları yüklemişler. Köy meydanına doğru hızlı adımlarla geliyorlar. Meydana ilk kim ulaşırsa, ona hediye varmış.


İki öküzün çektiği kağnı arabası da yavaş yavaş onları takip ediyor. Köy meydanına yaklaşıyor.


Gelin, evde heyecanlı. Adı Semra. Henüz 20 yaşında. Tören alanında, köy meydanında neler olduğunu bilmiyor. Evde bekliyor. Elbette yalnız değil. Küçük kardeş, durmadan haber taşıyor. Gümüş düğün telleri, mor kadife kaftanı, al yanakları var.


Köy meydanına gelince, "Düğün odunları" boşaltılıyor. Odunlar, yığın oluşturuyor. Bu odunların üçte biri gelin evine, üçte biri damat evine gidecek. Kalan üçte biri ise, köydeki yoksul birine verilecek.


Meydana toplanmış olan kadınlar, heyecanla bu sahneyi seyrediyorlar. Yarışı kimin kazandığını öğrenmeye çalışıyorlar. Gelinin küçük kardeşi de onların arasında.


Geleneksel giysili delikanlılar, koca odun yığınlarını, tüy hafifliğiyle kucaklayıp, bir çırpıda, damadın ve gelinin evine taşıyıveriyorlar. Yoksul kişinin odunları ise, bu kalabalıkta verilmiyor.


Bugün köyde bayram var. Hiç kimse evinde değil. Herkes kendine uygun bir seyir yeri bulmuş. Yüksekteki bir setin üzerindekiler, düğünü kuşbakışı seyrediyorlar.


Ve nihayet, düğün alayı, gelin evine doğru yola çıkıyor. Önde bayrak var. Davul zurna, hemen arkada. En arkada ise kağnı arabası.


Köy halkından ikisine ilginç bir ceza veriliyor. Bu eğlenceye katılmamışlar. İsteksiz bir şekilde kenarda bekledikleri farkediliyor. Birer delikanlıyı sırtlarına alarak, gelin evine kadar götürmeleri isteniyor. Bütün köy halkının, birlik olup, coşkuyu paylaşmaları gerektiğini vurgulayan bir gelenek.


Gelin evinin önünde, inanılmaz bir kalabalık birikiyor. Zaten biraz dar bir sokak. Gelin evine bayrak asılmış. Civardaki bütün pencereler, balkonlar dolu. Davul, zurna ise, hiç susmuyor. Bütün gözler, gelin evinin kapısında. Ne olacak diye merak ediyoruz.


Kağnı arabası da, yavaş, yavaş gelin evinde doğru yaklaşıyor. Gelin bunun içine binecek; damat evine gidecek. Bu törene "gelin alma" deniyor.


Gelin evinin önüne gelince, öküzlerden biri yere iki pislik bırakıyor. Birden büyük bir alkış kopuyor. Bu işaret, "Bereket" anlamına geliyormuş. Çiftin iki çocuğu olacağını belirtiyormuş.


Herkesin şaşkın bakışları arasında, düğün yöneticisi, bir kağıt yardımıyla, yerden bir parça pislik alıyor; gelinin babasının yanağına sürüyor. Herkes gülüyor. Gelinin babası mutlu. Bu geleneğin, onun evine de, bereket getireceğini biliyor.


Gelinin küçük kardeşi heyecanlı. Kapıda, bütün bu olayları izliyor. Ablası içeride. Henüz yüzünü (bizden başka) kimse görmedi. Arada bir, hülyalara dalıyor.


Düğünün hiç acelesi yok. Düğün evinin önünde, davul zurna durmadan çalıyor. Teraslar, balkonlar dolu. Bazıları yıkılacak diye endişeleniyoruz.


Önce, gençler oyun oynuyorlar. Sonra, sıra dedelere geliyor. 80 - 90 yaşındaki dedeler bir oynuyorlar ki, sormayın. Civar köylerin muhtarları da bu coşkuya katılıyorlar. Son olarak da küçük çocuklar, meydanda dönmeye başlıyorlar.


Bir fırsatını bulup, damadın babası ile bir fotoğraf çektiriyoruz. Ramazan Vuran, oğluna da Ramazan adını vermiş. Belli ki, torunun adı da Ramazan olacak. Geleneksel giysiler içerisinde çok yakışıklı.


Dışarıda, davul, zurna ile oyunlar oynanırken, gelin evinde ise, başka bir heyecan yaşanıyor. Oda süslenmiş. Çeyizler serilmiş. Bu köyde, kına bu sırada" yakılıyor". Kız evi, naz evi. Gelin, damattan, 5 arsa istemiş. Ondan sonra "Evet" demiş. Gelinin ağlaması bereket sayılıyor. Gelinin annesi de ağlayıncaya kadar, dışarıda zurna sesi kesilmiyor. Gelin annesi, ağlayacaksa, şimdi ağlamalıymış. Sonra ağlamak olmazmış. Gelin, annesinin ve basının elini öpüyor. Baba, gelinin beline bir kuşak bağlıyor. Kız, artık evden gitmeye hazır.


Gelin kapıda görününce, dışarıda bekleyenlerden büyük bir alkış kopuyor. Babası, geline eşlik ediyor. Gelinin yüzü örtülü. Hemen arkasından gelen bir teyze, etrafa şekerler savuruyor. Bu şekerlerin, uğur ve bereket getireceğine inanılıyor.


Gelin, küçük kardeşi ile birlikte, kağnı arabasına bindiriliyor. Kilim kapatılıyor. Artık düğün alayı, damat evine doğru yola çıkabilir.


Geleneksel giysili gençler, düğün alayının önündeki yerlerini alıyorlar.


Diğer bir grup genç, ceviz ağacından yapılmış bir sandığı ve yastıkları, yorganları taşıyor. Sandık, çeyiz sandığı. Gelinin eşyaları, onun içinde.


Önde bayrak, arkada davul ve zurna, çeyizler, konuklar ve en arkada gelini taşıyan kağnı arabası, damat evine doğru yola çıkıyor.


Damat evine gelince, babası gelinin elinden tutarak indiriyor. Damada teslim ediyor.


Gelin ve damat, el ele, artık birlikte yaşacakları evlerinin yolunu tutuyorlar. Damat çok şık. Takım elbiseli. Kravatlı. Bu görünümü, köy evinin basamakları ile tezat teşgil ediyor. Onlar eve girerken, dışarıda, eğlence, bütün şiddetiyle devam ediyor.


Biz de gelin ve damadın peşinden eve giriyoruz. İzin alıp, fotoğraflarını çekiyoruz. Damadın heyecanı yüzünden okunuyor. O da çok genç.


Dışarıda, alışık olmadığımız bir tören başlıyor. Bir yemeni, bayrak gibi, bir sopaya gerilmiş. Buna "dürü" deniyor. Bir meşale, dürüye eşlik ediyor. Birlikte damadın akrabalarının evlerini dolaşıyorlar. Yazma'ya paralar takılıyor. Dileyen başka armağanlar da veriyor.


Eğlenceler, bütün gece devam ediyor. Ne demişler, onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevete! Gökten üç elma daha düştü; kimin ne muradı varsa, onun başına!

5 yorum:

Haluk Öndoğan dedi ki...

Merhaba;

Elinize, gözünüze sağlık Aydın ağabey. Geçen gün büyük olay olarak canlı seyrettiğimiz William&Kate düğününden daha içten, güzel, doğal, mütevazi (daha birçok tamlama ekleyebiliriz) bir düğün.

Haluk Öndoğan, 2 Mayıs 2011

Aykut Altın dedi ki...

Üstad muhteşem bir paylaşım, ellerinize gözlerinize sağlık...
Aykut Altın 115, 2 Mayıs 2011

Pelin Atılgan Çobanoğlu dedi ki...

"ben de keske orda olsaydim " dedirtiyorsunuz abicim...:)

Sevgilerimle

Pelin Atilgan Cobanoglu 116,
2 Mayıs 2011

Mustafa Geyve dedi ki...

Günaydın Aydın Bey'ciğim

Ülkemize ve kültürümüze bağlı bir köyümüzün düğününü bize yaşattığın için çokkkkkk teşekkürler ...........
Mustafa Geyve, 3 Mayıs 2011

Şükran Durgan dedi ki...

Aydın Abiciğim; uzun zaman olmuştu köy düğününe eşlik etmeli çok teşekkür ederim.(dileğim kastamonuda böyle bir düğünle evlenmek :) iyi günler
Şükran Durgan, 3 Mayıs 2011

Google
 

Sizlerden Gelenler ;

Sevgili Aydın; ağabeyin Mehmet'in Galatasaray Lisesinden sıra arkadaşıydım. Hatırlayacağını zannediyorum. Ayrıca bir de rahmetli Rahmi Ertin ortak dostumuzdu. Damadım ile kızımın sevgili amcaları idi. Uzun yıllar sonra, Mehmet'le buluştuk. İnşallah seninle de görüşürüz. Anılara Yolculuk siten, çocukluk ve ilk gençlik yıllarımdan, hayallerimde bile unutulmuş güzellikleri yeniden yaşamamı sağladı. Eline ve o güzel yüreğine sağlık. Görüşmek dileğiyle. Sevgiler.


Altuğ İşmen, 1 Mart 2010


----------------------------------------------------


Sayın Aydın Ataberk,


Çok çok güzel olmuş ellerinize ve emeklerinize sağlık. Eski bir İhsan Çizakcalı olarak ayrıca şu anda merhum abeyimin de çizakcanın ilk öğrencilerinden olması dolayısıyla eski Bursa'yı ve okulumu, yazılarınızda tekrar yaşamış oldum. Size minnettarlığımı ve şükranlarımı sunar çalışmalarınızda başarılar dilerim.Saygılarımla


Erhan Kurtulan, Elk.Müh., 17 Aralık 2008


-------------------------------------------------------


Sevgili Aydin,



Muhtesem bir eser yaratmissin. Seni kutlarim. Beni Ekvator Gine'sindeki yamyamlarin arasinda aglatmayi basardin. Saatlerce tek tek butun belgelere baktim. Tombul yanaklarindan opuyor ve seni tekrar kutluyorum. Artik bu birikimleri koyacagimiz bir web sitemizin olmasi gerekiyor. Ben de onu organize edeyim. Senin bu muhtesem birikimlerinle cok guzel bir siteye sahip olacagiz. Yakinda www.gsl97.org aramiza katilacak.



Seni sevgiyle kucakliyorum.



Mahmut Melih Kayahan, 9 Aralık 2008


---------------------------------------------------------


Sizlere tesadufen ogrendigim Sn Aydin ATABERK tarafindan hazirlanmis bir site adresi iletiyorum. İzlemeniz tavsiye olunur, harika bir calisma olmus. Ellerine ve yuregine saglik....


Öznur Dere, 24 Eylül 2008


--------------------------------------------------------------Sevgili Aydın bey, anılara yolculuk Blogunuzu inceledim. İnanılmaz bir şey. Ne çok emek var. Ben sizden daha genç :) olduğum için eskiye ait yazı ve görüntülerin bir kısmını özel yaşantımdan hatırladım ama çoğunu da geçmişe olan özel ilgimden dolayı hatırladım. Çok duygulandım. Ne olur bu yaptıklarınızı daha çok insan duysun, sizi daha çok insan tanısın. Sizi tanıyan bir kişi olmak benim için ne şans. Sizi çok seviyorum. Saygılarımla,


Sıdıka Parlak, 24 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Aydin Bey Gunaydin ,



Ellerinize saglik, soyle bir goz atabildim henuz, ilk firsatta satir aralarinda kaybolmak isterim .



Ozellikle benim icin de sizi tanimak cok buyuk bir sans .



Saygilar, Sevgiler,



Sibel Birçiçek, 25 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Sevgili Aydın ağbey,



Bize tekrar muhteşem bir yolculuk yaptırdın güzel anılara.Ellerine sağlık ağbey bize böyle nefis güzellikler yarattığın için.


Sevgiler, saygılar



Sinan Acarel, 25 Eylül 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Kardesim Aydin,



Candan tebrikler! Iyi ki boylesine guzel sunulan ve ozlem degeri yuksek anilarini bir gunlukte topladin ve e-postalarda kaybolmamalarini sagladin.



Daha nice 5000'lere! Gerek icerik gerek sunudaki nitelik ilgiyi kendisi yaratiyor. Ne mutlu bizlere, ayni ailedeniz!



Sevgilerle,


Tuncer Ören (1955), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Aydın Bey günaydın



Sizi kutluyorum. Bu azminiz ve paylaşma isteginiz hiç eksilmesin, artsın….



Selamlar



Mustafa GEYVE, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------


GÜNAYDINLAR AYDIN ABİCİĞİM; NASILSINIZ?? "ANILARA YOLCULUKTA" DAHA 10 000'Cİ, 50 000'Cİ , 500 000'Cİ ZİYARETÇİLERE ULAŞMANIZ DİLEĞİYLE. BEN BÜTÜN KALBEMLE İNANIYORUMKİ AYDIN ABİMİN KALEMİNİN YALINLIĞI, SADELİĞİYLE ULAŞILABİLİR. YAZILARI OKURKEN DALIP BİR YERLERE GİTMEMEK İMKANSIZ.. SEVGİLER,SAYGILAR


Şükran Durgan, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------Sayin Aydin agabey



Boylesine guzel, degerli bir birikimi bir araya getirdiginiz ve bunu hazine degerindeki bir belgesellige donusturdugunuz için sizi kutlarim. Müzik dersini gösteren fotografta, sag basta yer alan muzik ogretmeni, Almanya'da muzik egitimi gormus, oglu da bir donem unlu bir fagotcu olan rahmetli Enver Haraçci hocamizdir. Karli kis gunlerinde, Ortakoy'de okulun onunden denize girer ve esasli bir sekilde yuzerdi.



Grand Cour'da hocalar maçini gosteren fotografin sag tarafinda en bastaki siyah formali adi yazilmamis ogretmen de, Galatasaray Ilkokulu yavrukurtlari baskurtu ve de 1950'li 60'li yillarda Ortakoy'de ogretmenlik yapmis olan Huseyin hoca'dir.



Saygilar, sevgiler



Turgay Tuna 102, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Aydin Kardesim,



Gercekten bir "online GS müzesi" yaratmisin, eline saglik ve tebrikler !



Ender Enön ( 94 x1962), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Çok güzel, çok sevindim.. Tebrik ederim Aydın Bey.



Çok çok daha fazla kişiye ulaşması dileğiyle. Çünkü gerçekten çok güzel bir çalışma.



Sevgi ve Saygılarımla



Gizem Ertürk, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sayın Aydın Ataberk,


Doğum yerim Bursa anılarına yaptığım gezintide, sizin de benim gibi halamın gelin gittiği konakta kurulan "Özel Yeni Okul"dan mezun olduğunuzu öğrendim. Yalnız ben 1957 mezunuyum.... Ne yazık ki daha sonra kurulan İhsan Çizakça Kolejinin kapandığını öğrendim. Merhum İhsan ve merhume Süheyla Çizakça'nın ruhları şad ve mekanları cennet olsun!Selamlarımla,


Beyza Üntuna, 28 Kasım 2008


Türkiye Cumhuriyeti, Atina-Pire Başkonsolosu


-------------------------------------------------------------



Sevgili Aydın agabey ;


Henuz sadece ıkı bolumu okudum . Ikıncı bolum ozel ılgı alanıma gıren oyuncaklardı . Gecmıse donup o yokluktakı zenginliklerimizi hatirlamak çok güzel . Bir kez daha tesekkür ederim . Bence oyuncak dostu ve oyuncak müzesinin kurucusu sevgili Sunay Akın'la temasa geçip O'nun da sitene ulaşmasini saglarsan çok mutlu olacaktir .Sevgi ile kalin


Bünyat AKIN(104-106 V.S.), 14 Şubat 2008


------------------------------


Degerli Kardeşim



Erol Günaydın ın arkasındaki ben Mehmet Ali ve yanımda Özer Berkay dan tebrikler,selamlar,sevgiler,ellerinize saglık.Özer Berkay ve ben GSLAAG den ayrıldık,resimde gördügünüz oturan GS a hizmet eden üç kardeşimize madalya ve plaket verdik.Tahminen 40 ın üstünde agabeyimiz,okul müdürümüz Meral Mercan ,kıymetlı GS lılar bu madalya ve plaketleri aldılar. Resim o tören sırasında çekildi.



Bilgisayar kullanmada cok acemiyim,ancak daha çok gencim yaşım 73 yavaş yavaş öğreneceğim...



Lütfen gslaag ye girin,orada devrelere girin,gsl55.free.fr dan hatıralara girin 2 sahife Necdet Mahfi Ayral ın kızı Jeyan hanımefendinin bana hediye ettiği üç albüm resim ve efemeraları tetkik edin.Bunlarıda dilerseniz kullanabilirsiniz.



İyi günlerde görüşmek dileklerimle.



M Ali Zeren, 17 Şubat 2008


----------------------------------


Aydin agabey,



Dun gslaag sitesinde, yazilarinizda gezindim. Site harika, yazilariniz enfes, onlari toplanmis ve guzel sunulmus gormek icimi isitti. Hem sitenizin hem yazilarinizin duyurularini tekrar tekrar yapmaliyiz orada. Yapacagiz zaten. Dun bunu dusundum. Ilk olanakta ben de gerekeni yapacagim. (ilk vaktim oldugunda yani, affedin beni bu nedenle)



Saygilarimla.



Gün ARUN 113, 25 Şubat 2008


-----------------------------------



Aydin Bey merhaba


Hazirladiginiz sitenin öncelikle Bursa sayfasini, daha sonra da müzik sayfalarini ve digerlerini inceledim. Paylastigimiz noktalari da gördüm. Böyle bir ise zaman ve emek harcamak, bunlara derlemek takdire sayan. Sizi kutluyor ve tüm günlerinizin bu sekilde verimli olmasini diliyorum. Selamlar.Mustafa GEYVE, 2 Mart 2008


-------------------------------


Sayin Ataberk,



Blogunuz cok hosuma gitti.



22 sene evvel biraktigim dunyanin en guzel sehri Istanbul'u bana tekrar gezdirdiniz.



tesekkur ederim



selam ve saygilarla



David Hasday



New York, 7 Mart 2008


-----------------------------------


Sayın Ataberk,



Biraz önce oğlumun haber vermesiyle sitenize baktım. Elinize sağlık, kutluyorum. Ben de, unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş güzelliklerin arayışı, duyurulması çabasındayım. Blogunuzda sergilediğiniz bilgilere, belgelere kendi genelağ yerimde yer vermek, beni, ziyaretçilerimi pek sevindirecek, mutlu edecek. Bilmem izninizi alabilir miyim?



Bu arada belirteyim, ilgilendiğim konular arasında dilimiz, müzik, yazın, sinema önde geliyor. Sinemayla ilgili bir kitabım (http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=110695 ), araştırma yazılarım, senaryolarım, öykülerim vb. var. Bir göz atabilirseniz, http://www.ilgilik.net/ size bir fikir verebilir sanıyorum.



Başarılarınızın artarak sürmesi dileğiyle selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.



İnal Karagözoğlu, 10 Mart 2008


----------------------------------



Aydın Abi,



Tesadüfen



”Anılara Yolculuk”



Bloguna takıldım.



Bir defada keşfedilemez.



Dönüp dönüp bakacağım.



Teşekkürler.



Çok yaşa emi.



Sevgiler,



A.Şeref Türkmenoğlu, 22 Mart 2008


-----------------------------


Emeklerinize saglik, cok guzel olmus. Bir IEL ve ITU mezunu olarak da ayrica gurur duydum:) Saygilarimla,



Aydin Gurel, 23 Nisan 2008


-------------------------


Merhaba Aydın Bey,



Anılarda yolculuk sayfalarında gezinirken çocukluğuma gittim 4-5 yaşlarındaydım ve ilk defa film makinası görüyordum,İstanbul'dan Niyazi Dayı gelmişti ,Seher Nenemin kireç badanalı duvarına bir bez gerildi ve sizin eşinizin ve çocuklarınızın görüntüleriydi izlediklerimiz.Babanız parmaklarımı tutar birşeyler yapar hep eksik sayardı parmaklarımı onu güleryüzlü ve kocaman bir adam olarak hatırlıyorum çocukluğumdan.



Ben kimmiyim? ben Ümit Arıcan'ın küçük kızı Safinaz'ım,her ne kadar hiç tanışmamış olsakta selamlar sevgiler...



Safinaz KAROL, 31 Ekim 2008


-------------------------------



Ağbi bu güzel sayfalarına bakmak saatlerimi aldı. Yapması kim bilir ne kadar zaman ve emek gerektirmiştir.Ailem 1965'de Bursaya taşınmıştı. Abdal Köprüsünün 5-6 ev yakınına. Heryer gibi oralar da artık tanınmaz olmuş. O yıllarda köprü sayfandaki (daha önce görmediğim) o resmine benziyordu gene az çok.Güzel günler...


Murat Kalınyaprak 109, 1 Ekim 2008


------------------------------------



Aydın Bey sitenizi ziyaret ettim ve çok mutlu oldum. Lakin kendi çocukluğunun oyuncaklarını hatırlayıp bunu konu edip bugünün kuşaklarına aktaran maalesefki çok az büyüğümüz var. Yine maalesef ki geçmişe ait belleğimiz, sanki o güzelim oyuncakların yerine geçen modern oyuncaklarla birlikte yitip gitmaktedir.Aydın Bey, ben TRT çocuk televizyonu için eski ("Dedemin Oyuncağı) oyuncaklarımızı konu eden bir programın yapımcısıyım. Televizyonumuz Ekimde yayın hayatına başlayacaktır. Hazırlayacağım programda komuğumuza oyuncakla ilgili malzemeleri hazırlayarak ya da konuğumuzun desteğiyle; onun çocukluğunda yer etmiş bir oyuncağın yapım aşaması anlatımlı olarak gerçekleştirilecektir. Bu konuda önerilerinizi paylaşmanız bizi sevindirecektir. Yapımını bildiğiniz bir oyuncak varsa ve bunu bizimle program çekimiyle paylaşırsanız çok memnun oluruz. Şimdiden desteğiniz ve oyuncaklara olan duyarlılığınız için teşekkür ederiz, saygılar sunarız.


Engin Yıldız, 21 Eylül 2008


---------------------------------


Aydın bey günaydın,



sitenize meraktan hemen buradan bir göz attım. detaylı olarak evden bakacağız tabii. ellerinize ve yüreğinize sağlık diyorum. eski bursa ve istanbul resimleri çok ilgimi çekti. anlatımlarınızı da okuyacağım . tekrar teşekkürler. saygılarımızla,



Cenk Özçelik, 13 Şubat 2008 çarşamba


-------------------------------


Aydin Bey supersiniz !!!! tebrikler.



Ayşe Siner, 13 Şubat 2008 çarşamba


--------------------------------


Cok guzel. Super bir ani derlemesi. Size cok tesekkurler.Sanki o gunleri yasamis gibi hissettim. Sonsuz sevgi ve saygilarimla



Ali Rıza Tuğluk, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------


Harika bir site tebrikler tebrikler Aydın beyciğim cok yararlı ve enteresan. Bu sitenizinden faydalanabilecek ve memnunlukla takip edecek dostlar var acaba onlara da izninizle adresinizi iletebilirmiyim ?



Sevgiler ve tüm bu güzel şeylerin devamını getirmeniz dileyiğle



Fügen Evren, 13 Şubat 2008 Çarşamba


------------------------------------


Sevgili Aydın Ağabey;



Çok güzel bir site olmuş.Ellerinize sağlık ve teşekkürler. Saygılar.



Ahmet Dikencik, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------



Aydın Beycigim ,



bir ara sakin bir zamanda fırsat bulup okumak o güzel anlatımız esliginde kahvemi yudumlarken sizinle beraber gecmiste yolculuk yapmak isterim. Simdiden elinize, yureginize ve super hafızanıza saglık. Sevgilerimle



Özlem Şenkoyuncu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Sevgili Aydın beyciğim merhaba.



Anılara yolculuk'ta İstanbul'un o eski günlerini sanki yeniden yaşıyormuş gibi keyif aldım. Biliyorsun ben GS lı değilim. 1970 Maçka mezunuyum. O yıllarda İstanbul bir başkaydı.



Geçen sene Sirkeci'deki Orient ekspres'te yaptığımız Eski dostlar yemeğine Yenikapıdan Sirkeciye yürüyerek gelmiştik.Bu yürüyüşten büyük keyif almıştım. Eski günleri ya'dederek beraberce yürümüş ve eski günleri anımsamıştık.



Anılara yolculuk için teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.



Harun Masatoğlu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------------


Aydin bey,



henuz tamamini okuyamadim ama okudugum bolumler ve fotograflar cok guzeldi.Elinize saglik. Selamlar



Sevgül Alper, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Ellerine saglik çok guzel olmus



Ali Meriçboyu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


---------------------------------



Ben de Aydın abimiz nerelere kayboldu diyordum. meğer yoğun bir çalışma içindeymiş. Blog'unuzu inceledim, çok beğendim. Yorum bile yazdım. Hayırlı olsun blogunuz.



Çok güzel olmuş. Ellerinize, emeğinize sağlık. Ben de sizden gelen mailleri güzelce derleyip, bir directory açıp saklamaya çalışıyordum. Ama böylesi çok daha güzel oldu ve size çok yakıştı. Sevgiler,



Yelda Dürüşken, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------



Merhaba Aydin bey,



Dun sayfaniza hizli bir bakis attim, simdi biraz daha bakacagim. Cok guzel olmus ellerinize saglik



Oldukca emek harcamissiniz. Harika gorunuyor



Sevil İnci Cankurt, 15 Şubat 2008 Cuma


---------------------------



Nefis bir arşiv..paylaştığınız için teşekkürler..Saygılar..



Ayfer Çırak, 15 Şubat 2008 Cuma


----------------------------------



Sevgili Ataberklerimiz Bu kadar güzel resimleri bulmak eskiyi bizlere yaşatmak breh breh (Bu aferin demektir.)Ben torunlarla Erim babamla meşgul olduğu için of günümde temiz bir nefes oldu.Her ikinizide öpüyoruz ilk fırsatta buluşmak dileğiyle. Nur. Erim dede(artık amca değil.)



Nursal Tarhan, 15 Şubat 2008 Cuma


------------------------------


Ozenle hazirlanmis bir blog...Teknik olarak kusursuz..Her sayfasini dikkatle okumak gerek...Hazirlayanin eline saglik...



Yorumkar, 12 Şubat 2008


--------------------------------------


Aydın Ataberk'in eseri, beni de çok etkiledi.


Ahmet Kuzucu, 26 Subat 2008 salı