Okul günlerimiz, gençlik yıllarındaki anılarımız ...

Merhaba, yazılarımı paylaşabilirsiniz, sonuçta paylaşmak için yazıldılar... Ancak lütfen emeğe saygı gösterin, isimsiz kullanılmalarına müsade etmeyin.

İlginize teşekkür ederim.


Çocukluğumuzdaki kitaplar

Bir önceki "Anılara yolculuk" (Souvenirs d'enfance) gezimizde, okulumuzun içerisinde kısa bir tur atmış, orada yaşadığımız günleri anımsamıştık. Şimdi, çocukluk günlerinde okuduğumuz kitaplara bir göz atmak ister misiniz ? Önceki seferlerde olduğu gibi, bir zaman tünelinden geçeceğiz; yaşımızın büyümesiyle, kitapların nasıl nitelik değiştirdiğini göreceğiz, zaman, zaman 1700'lü, evet, 1700'lü yıllara kadar geçmişe gideceğiz. Hazırsanız, biz de (ben ve özgün fotoğraflar da) hazırız, birlikte yolculuğumuza başlayalım ...
Kitap bizim her şeyimizdi !


Le Petit Prince, Saint Exupery

Evet, "Kitap bizim her şeyimizdi !" Kitap, bizim arkadaşımızdı, sırdaşımızdı, öğretmenimizdi, armağanımızdı, dostumuzdu, hayallerimizdi, kıymetlimizdi, servetimizdi, zenginliğimizdi ! Biz, kitapsız olmazdık. Biz, kitapla büyüdük. Biz çok kitap okuduk.
Ortaköy'deki ilk okulumuzda, hep birlikte, bir sınıf dergisine abone olmuştuk. Pazartesi günleri, Türkçe öğretmenimiz, sınıfa bir koliyle girer, kolinin paketini kürsüde açar, içinden çıkan haftalık dergileri, teker, teker hepimize dağıtırdı. O dergileri heyecanla beklerdik. Dağıtıldığı hafta, o derginin içindeki konular işlenirdi. Derginin adı neydi ? Hiç hatırlamıyorum. Hatırlayanınız var mı ? Hadi, biz adına 4cü Sınıf Dergisi diyelim. Derginin son sayfasında, arka kapağında, bir çizgi serüven olurdu. İki çocuğun (Cin ile Can'ın), mermi şeklindeki bir uçan araca binip, yer altındaki labirent gibi tünellerde bir şeyler kovaladıklarını hatırlıyorum. O sayfa renkli olurdu. Macera yarım kaldığı için, "arkası yarın" dizilerinde olduğu gibi, gelecek dergiye kadar, neler olacağını gerçekten merak ederdik. Derginin içinde, şimdi okullarda okutulduğunu sanmadığım "kış hazırlıkları, turşu yapıyoruz, ..." gibi bölümler vardı. Babam, yıl sonunda, bu dergileri ciltletmişti. Sonra, o ciltler, kayboldu.



Yanımızda, çantamızda, evimizde, daima kolay okunabilen ince kitaplar bulunurdu. Bu kitaplarda sıra numarası bulunurdu. Bunları numaralarına göre biriktirmek, bize özel bir zevk ve eğlence verirdi. Küçük sınıflarda, okuduğumuz kitaplar, yanlış hatırlamıyorsam, daha çok kare şeklindeydi. Karton kapaklı olurlardı. Onları çok severdim. İlk okulun sonlarına yaklaştığımızda, kitapların da boyu büyümüştü. A4 formatına erişmişlerdi. Çoğunlukla samanlı kağıda basılırlardı. Derslerden artan zamanlarda, bu kitapları okumaktan zevk alırdık. 5ci sınıfta, derslerimiz çok ağırdı (!). Kitap okumaya zamanımız az olurdu. Ne var ki, zamanımız ne kadar az olursa olsun, o zamanların bir numaralı dergisi, Doğan Kardeş dergilerini okumaya her zaman vaktimiz vardı.


1950

İlk okulun birinci sınıfının yarısından itibaren fransızcayı sökmüştük. Nasıl olmasın ki ? Daha "anne" demeden, "maman" demeyi öğrenmiştik. Büyüklerimiz bize fransızca kitaplar da alırlardı. Bunun için, genellikle Tünel'deki Hachette kitabevine giderlerdi. Fransızca kitaplar, biraz daha renkli olurdu. İlk okul 1ci sınıf ders kitabım "Panpan et Zizi", hala kütüphanemde durur. Bir de "Mon Premier Larousse"u çok severdim. Mon Premier Larousse, kalındı, sert kapaklıydı, kapağı cilalıydı, içindeki resmiler çok güzeldi. Mon Premier Larousse'um, sonradan kayboldu ama, yaklaşık 15 yıl kadar önce, aynısını görünce, hiç düşünmeden aldım. Şimdi, özenle koruyorum.



Robinson Crusoé, Hachette

Robinson Crusoé'nin ilk baskısı, 1719, Londra


Dünya'dan Ay'a seyahat, Jules Vernes


Voyages extraordinaires, Jules Verne Aya seyahat, Jules Vernes

İşte Jules Vernes ! Siz deyin Denizler Altında 20.000 Fersah, 80 günde Devr-i Alem, ben diyeyim Esrarlı Ada, Dünyanın Merkezine Yolculuk, Jules Verne'nin bütün kitaplarını satın almış, yutarcasına okumuş, kütüphanemize koymuştuk. Sonra da birbirimize sormuştuk. Bu yazılanlar olabilir mi acaba ? 1950'li yıllarda, değil aya gitmeyi, füze ile uzaya çıkmayı bile hayal edemezdik.

16 Temmuz 1969 gününü hiç unutmam. 22 yaşındaydım. Üniversitenin üçüncü sınıfının yaz tatilindeydim. Akrabalarımızın yanında, Güllük'teydik. Gece ilerlemişti. Saat 22.00 civarı olmalıydı. Hava oldukça sıcaktı. Yıldızlar pırıl pırıldı. Deniz kenarında, tahta bir iskelenin üzerine oturmuş, ayaklarımızı denize doğru sallandırmıştık.Transistorlu bir radyodan, spikerin heyecanla anlattıklarını dinliyorduk. İnsanoğlu aya ilk defa aya ayak basacaktı. Başımız gökyüzüne donuktu. Gözlerimiz aya sabitlenmişti. Neil Armonstrog, Edwin Aldrin, Michael Collins'le birlikte, Apollo 11'in içindeydik. Hiçbir şey görmüyorduk ama, olsun, gözümüzü kırpmadan aya bakıyorduk. Spiker anlatıyordu. Biz bakıyorduk. Ay örümceği, Huzur denizine indi. Nefeslerimiz tuttuk. Neil Armstrong ilk adımını attı. Tüylerimizin diken, diken olduğunu hatırlıyorum. Tarihi bir gün yaşıyorduk. Neil Armstrong, kendi için küçük, insanlık için büyük bir adım atmıştı. Bütün bu süre içerisinde, okuduğum kitaplar hiç aklımdan çıkmıyordu. Jules Verne'nin hayali gerçek olmuştu !


Les misérables, Victor Hugo (1802-1885), kitabın ilk baskısı

 Les Misérables ! Ne büyük eser ! Her bir satırı, inanılmaz güzellikte sözcüklerle dolu, adeta oya gibi işlenmiş. Kitabı okuduğumuzda, daha Jean Gabin'li film çevrilmemişti. Film, lise sonlara doğru geldiğinde, hemen Atlas sinemasına koştuk. Romanı bir kere daha yaşadık. Cosette için ağladık. Jean Valjean'ın büyüklüğünü takdir ettik. Javert'e, hem roman boyu, hem film boyu kızdık, köpürdük. Javert, Jean Valjean'ın daha merhametli olduğunu, yıkılmaz sandığı kendi adalet prensiplerinin darmadağan olduğunu görüp, kendini azgın Seine nehrinin sularına atarak intihar edince, rahatladık. Sefiller, gerçekten, okul yıllarında okuduğumuz, hem anlatımı, hem de konusu en güzel eserlerden biriydi.


Les pionniers de l'espérance, 1947 Mandrake

Yaşantımız, bir bölümde, edebi eserlerle devam ederken, diğer bölümde de, çizgi romanlarla renkleniyordu. Neler yoktu, o çizgi romanlar arasında ! Pekos Bill, şimdi, çok gerilerde kaldı. Vak vak Amca, Üç Küçük Domuzcuklar ve diğerleri daha ilk günlerden yaşantımıza girmişti.
Bir açıdan, ağabeyimle ben, çok şanslıydık. Cağaloğlu'ndaki evimizin tam karşısında bir gazete bayii vardı. Doktor olan babam, hastalandığı zaman, o bayiiyi tedavi etmişti. Ücret almamıştı. Bayii de bu iyiliğe karşılık vermek istiyordu. Babam, her cumartesi günü, bayiideki çizgi romanların hepsini ödünç alır, bize getirirdi. Sayfaları "yırtmadan" okumamızı isterdi. Okuduktan sonra, dergileri iade edecektik. O zamanlar, fasiküllerin arası açılmamış olurdu. Fasikülleri yırtmadan itina ile açınca, bir gazete sayfası büyüklüğüne gelirdi. Bazı sayfalar ters, bazıları baş aşağı olurdu. Sayfa numaralarını takip ederek, bütün dergileri okurduk. Akşama doğru, babam, dergileri geri götürür, teşekkür ederdi. Ağabeyimle ben, dergi cennetinde büyüdük.


Superman; Clark Kent

Daha ilk sayısının, ilk sayfasından itibaren, Superman, hayallerimizi süslemişti. Asıl adının Kal-el olduğunu, halkın arasında kalın siyah gözlüklü gazeteci Clark Kent olarak dolaştığını biliyorduk. Biz biliyorduk ama, sevgilisi Lois Lane bilmiyordu. Superman çok iyi bir insandı. Herkese yardım ediyordu. Çoğu zaman da, dünyayı büyük felaketlerden kurtarıyordu. Düşmanları onun gücünü ancak bir şekilde durdurabilirlerdi: kriptonit taşı. Buna karşın Superman’in (dolayısıyla bizlerin) büyük güçleri vardı. Çizgi romanı okurken, biz de onun gibi, cisimlerin içini, dışını görebilir, uzak cisimlere zoom yapıp yaklaştırabilir, atom küçüklüğündeki cisimleri görebilir, gereğinde gözlerimizden yakıcı ışınlar çıkartabilir, karanlıktaki nesneleri görebilir, dünyanın herhangi bir yerindeki sesi işitebilir, bütün hayvan ve insan konuşmalarını karnımızdan taklit edebilir, istediğimiz zaman başkalarını hipnotize edebilir, fiziksel bütün zorluklara rahatlıkla dayanabilir, 100 ton ağırlığındaki bir yükü kolaylıkla kaldırabilir, flash gibi inanılmaz hızla hareket edebilir, güneşteki solar enerjiyi emebilir, zehir ve hastalıklardan hiç etkilenmezdik. Çizgi romanı okuduğumuz kısacık bir süre için bile olsa, bizim yaşımızdaki bir çocuk için, bundan daha güzel ne olabilir ki !


Davy Crockett sur la piste brulée, 1970

Davy Crockett'in maceralarıyla Amerika'ya kadar uzandık, kızılderililerle tanıştık. Biz, Amerika'yı ilk önce, çizgi romanlardan öğrendik. Onların kültürleri bizimkinden oldukça farklıydı. Kızılderililer, genelde mert insanlardı. Az ve öz konuşurlardı. Biz de onlar gibi, sağ elimizi havaya kaldırıp "Hugh" derdik. Soluk benizliler, onlara karşı çok acımasız olurdu. Durmadan hücum ederlerdi. O zaman da, kızılderililer çaresiz kalır, savaş baltalarını topraktan çıkartırlardı. Teneffüste ya da yaz tatilinde oynadığımız oyunların bazılarında, onları taklit eder, elimizi ağzımızın üzerinde titreterek "oyaooo" gibi sesler çıkarır, bulursak, ince dal ve iplerle ok ve yay yapar, kızılderili olurduk. Bazen de, sağ elimizin başparmağını kaldırır, işaret ve orta parmağımızı birleştirerek uzatır, diğer iki parmağımızı katlar, elimizle tabanca yapar, "cuvvv" "cuvvv" diyerek, Ranger'ler gibi ateş ederdik.


Spirou et Fantasio

Spirou ve Fantasio, bizi bilmediğimiz (aslında belki de dünyada olmayan) ülkelere götürürlerdi. Marsuplami'nin gerçek olup olmadığını bilmiyorduk, ama çok sevimli bir hayvandı. Keşke, bizim evde de olsaydı. Yılbaşı hediyesi olarak, büyüklerim bana, Spirou cildi (Album Spirou) aldıklarında çok mutlu olurdum. Hiç acele etmeden, her resmin, her hareketin, her sözcüğün, her karenin tadını çıkara, çıkara okurdum. Bitince, bir kere daha okurdum. Çizgi romanlar bize, bilmediğimiz bir şeyi daha öğretmişti. Her hareketin, günlük hayatta farkında olmadığımız bir sesi olurdu. Bir taş "dong" diye düşer, bir kurşun "ziiiiiing" diye gider, suya düşen taş "splashhhh" diye ses çıkarır, ayağınız bir yere takıldığı zaman "waoooooohhhh" diye bağırır, yıkanırken sabun elinizden "zwiiipp" diye kayar, telefon "driiiiiiinnng" diye çalardı. Bugün ben, sevindiğim zaman, hemen "yipppuuuuuuuuuuu !" derim.







İşte muhteşem üçlü: Red Kit (Lucky Luke), Tenten (Tintin) ve Asterix. Bence, bu seriler, çizgi roman klasiği olmalı. Her birinin, fransızca baskılarının, bütün ciltlerini almıştık. Bu ciltler, mutlaka sert kapaklı olmalıydı. Günümüzde, aynı kitapların ince karton kapaklılarını görünce, aynı keyfi almayacağımızı düşünüyorum. Hangi seriyi daha çok severdik ? Hiç böyle soru olur mu ? Hepsinin yeri ayrıydı. Hepsi eşitti. Hepsi lezzetliydi.
Biraz daha derin düşünecek olursak, bu kitaplar, biraz da bizim rehberimizdi; davranış bilimleri öğretmenlerimizdi. Ne Red Kit, ne Tenten, ne Asterix hiç yalan söylemezlerdi, her an yardıma hazırlardı, sigara içmezlerdi, korku akıllarından bile geçmezdi, cesaretleri bize örnek olurdu. Red Kit'in atı Düldül, Dalton'ların köpeği Rintintin, bize hayvanları sevdirmişti. Asterix ve Hopdediks arasındaki bağlılık, bize arkadaşlığı öğretmişti. Capitaine Haddock'un Mille Millions de Milles Sabords, Bande de Bachi-Bouzouks, Accapareurs, Amphitryon, Anacoluthe, Analphabète, Antropophage, Antropopiètique, Arlequin, Astronaute d'eau douce, Aztèques, Bande de brutes, Bande de canaques, Bande d'ectoplasmes de tonnere de Brest, Bande de zapotèques, Bougre de petit cornichon, Bougre d'olibrus, Cercopithèque, Cyrano à 4 pattes, Ectoplasme, Jus de réglisse, Marins d'eau douce, Moules à gaufres, Olibrus, Tchouck-tchouck-nougat, Tonnere de Brest, Zoulous .... küfürleri, fazla anlamasak da, bizleri çok güldürürdü. Çok sevimliydi, sempatikti.
Tenten ile birlikte, dünyanın bütün ülkelerini dolaştık; Tibet'e, Amerika'ya, Kongo'ya, firavunların diyarı Mısır'a, Japonya'ya, Kara ada'ya, Sahra çöllerine, Azteklerin ülkesine, hatta Ay'a bile gittik. Le trésor du Rachkmam le Rouge'da, Profesor Tournesol'un tek kişilik denizaltısına binip, okyanusların altında dolaştık.
Bu üçlünün (Tenten, Asterix, Red Kit) benim için değerini bilen kızım, geçtiğimiz günlerde, bu çizgi romanların, fransızca DVD'lerini armağan etti. Tüm seriyi, sakin bir ortamda, kulaklıkla dinlemek, bana çok ama çok keyif verdi.


Tom Miks

 Tom Miks ve Teksas, elimizden düşürmediğimiz çizgi romanlardı. Buna karşın, az önce, yukarıda incelediğimiz çizgi romanlardan farklı karakterleri vardı. Her şeyden önce, Tom Miks ve Teksas, siyah beyazdı. Tenten ya da Red Kit gibi, hiç renkli olmamışlardı. Günün birinde, Tom Miks renkli olarak yayınlansaydı, herhalde çok şaşırırdık. Tom Miks ve Teksas'ı Türkçe okurduk. Fransızca hiç yayınlanmamışlardı. Bir diğer özellikleri ise, öğretmenlerimizin, Tom Miks ve Teksas'tan pek hoşlanmamasıydı. Nedendir bilinmez, bizi Tom Miks ve Teksas okurken görmek istemezlerdi. Oysa, onlar da bizim kahramanımızdı. Hangimiz Çelik Blek kadar atik olmak istemezdik ? Çilli arkadaşı Rodi, şirin mi şirindi. Tom Miks de her şeyin üstesinden gelirdi ama Konyakçı ve Doktor Sallaso olmasaydı, bazı zorlukların altından nasıl kalkabileceğini düşünürdük. O günlerde, bu dergiler, haftalık olarak yayınlanırdı. Daha sonra, ciltli olarak da satılmaya başlandı. Haftalık dergilerin bir özelliği de "tam macera" olmamalarıydı. Başka bir deyimle, son sayfanın son karesi, bizi hep heyecan içinde bırakırdı. O günlerde okuduğum bir derginin son sayfasında, Tom Miks, kızılderililer tarafından büyülenmiş, hipnotize olmuş bir şekilde, soğuk ve karlı bir günde, bir kayalıkta ilerliyordu ...... Bugün bile, o maceranın devamını merak ederim. Zaman, zaman sahaflarda rastladığım eski Tom Miks sayılarının ilk sayfalarına bakar, Tom Miks'i bıraktığım yerde bulmayı umar, karlı kayalıklarda ilerleyen sahnelerin devamını ararım.


Moby Dick, Hachette

Uzak denizlerde, ıssız adalarda, fırtınalı sularda geçen serüvenler bizi her zaman heyecanlandırırdı. Moby Dick de bunlardan biriydi. Moby Dick ile sonunu bilemediğimiz bir yolculuğa çıkmıştık. Essex gemisiyle önce, İspanya'ya, sonra Batı Afrika kıyılarına yöneldik. Rota değiştirip Güney Amerika'ya yelken açtık. Balina avlayarak, tehlikeli Ateş adasını ve Horn burnunu geçtik. Büyük okyanusa açıldık. Galapagos adalarına ulaştık. Kaptan George Pollard'ın intikam savaşında, biz, okyanusların beyaz devi Moby Dick'ten yanaydık. Moby Dick, bir macera romanından öte, felsefi anlamlar taşıyordu. Felsefeyi, insan ruhundaki fırtınaları, biraz da Moby Dick romanından öğrendik.


Dedektif Nik ve uşak Desmond

Arsen Lupin ile, Dedektif Nik (orijinal adıyla Rip Kirby, ilk adıyla Nat Pinkerton) ile, Agatha Christie ile, Sherlock Holmes ile hepimiz hafiye kesilmiştik. Artık, en küçük ip uçlarını değerlendirmesini biliyorduk. Bir polisiye romanı daha okumadan, katilin, hizmetçi olacağından şüpheleniyorduk. Bu romanlar bize "sceptique" (şüpheci) olmayı öğretti. Flash Gordon (Baytekin), Jungle Jim, Secret Agent X-9 diğer kahramanlarımızdı. Sinemalarda Sean Connery, James Bond 007 karakteri olarak karşımıza çıkmadan çok önce, biz polisiye maceralarının inceliklerini bilir olmuştuk.


Encylopedie Visuelle des Animaux

Büyük boy, kalın, kuşe kağıtlı, renkli ansiklopediler, çok pahalı olurdu. Harçlıklarımız onları almaya yetmezdi. Buna karşın, Beyoğlu binamızın ikinci katındaki kütüphanede bir çoğu bulunurdu. Öğle paydoslarındaki kısa sürede, onları seçer, sessiz ve sakin kütüphane ortamında, incelerdik. Kütüphane, akşam etüdlerinde de açık olurdu, ama o saatlerde, genelde, kütüphanede ders çalışır ya da sarı müsvedde defterindeki notlarımızı, temiz deftere aktarırdık. Encylopédie des Animaux, Encylopédie de l'Univers, Encylopédie des Plantes, Encylopédie de l'Afrique, Encylopédie des Reptiles ve benzeri kitaplar, çok ilgimizi çekerdi.
Beyoğlu'nun bize sunduğu bir olanak daha vardı. Zemin katta, yemekhanelere yakın bir bölümde, bugün öğretmen yemekhanesi olarak kullanılan bölümün sol tarafında, Okuma Odası oluşturulmuştu. Orada, bütün fransızca çizgi roman ciltleri bulunurdu. Şimdi, isimlerini hatırlamakta zorlandığım yüzlerce çizgi kahraman orada bizi beklerdi. Orada, onlarla birlikte vakit geçirmek çok büyük keyifti.


Bütün Dünya Yıllığı, 1974

 Bütün Dünya da, en sevdiğimiz yayınlardan biriydi. Şimdi olduğu gibi, yüzlerce yayın yoktu. Olan yayınların arasında, Bütün Dünya, hemen ayrıcalığını belli ediyordu. Bütün Dünya, mini bir ansiklopedi gibiydi. İçinde güncel konular olduğu gibi, seçme yazılar, kitap özetleri, dünya milletleri üstüne bilgiler, edebiyat ve sanat armağanları, ölçüler, insan vücudu ile ilgili bilgiler, fıkralar, güzel şiirler, dünya atasözleri, öyküler ve daha niceleri bulunurdu. Ayda bir yayınlanırdı. Okuması çok keyifliydi. Her bir konu, kısa olduğu için, bizi yormazdı. Arada kaçırdığımız sayılar olsa bile, yıl sonlarında, Bütün Dünya Yıllığı yayınlanırdı. Eksiklerimizi orada tamamlardık


Yeni şiirler, Varlık Yayınları, 1952

Varlık yayınlarının hakkını hiç bir zaman ödeyemeyiz. Varlık yayınlarının, her ne kadar kağıtları üçüncü hamurdan olsa da, hiç önemli değildi, içerikleri çok derindi. Küçük boyutlu oluşları, kolay taşınmalarını, yanımızdan hiç eksik olmamalarını sağlıyordu. Öyküler, romanlar, biyografiler, derlemeler, şiirler..... hepsi Varlık yayınlarında vardı. Kolay ulaşılabilirlerdi. Bugün bir çoğunun kütüphanelerinizde hala durmakta olduğuna eminim.
Yalnız öğretmenlerimiz değil, okulumuz, arkadaşlarımız, okulun hemen dışındaki sosyal ortam ve kitaplarımız, hep birlikte bizi yetiştirdi, hayata hazırladı. Biz, bugün biz isek, bunda bütün unsurların payı vardı.
Kitap, bizim arkadaşımızdı, sırdaşımızdı, öğretmenimizdi, armağanımızdı, dostumuzdu, hayallerimizdi, kıymetlimizdi, servetimizdi, zenginliğimizdi ! Biz, kitapsız olmazdık.
Kitap bizim her şeyimizdi !
* * * * * * * *
Bugün, çocukluğumuzdaki kitaplara bir göz attık. Okuduğumuz bütün kitaplara bakabildik mi ? Ne gezer ? Amacımız, zaten bir listeleme yapmak da değildi, sadece yaşamdan bir kesit sunmaktı. Daha La Fontaine'in Fables'larına bile değinmedik. Dostovievski'nin Karamazov Kardeşler'inin, Aziz Nesin'in Yaşar ne Yaşar ne Yaşamaz'ının yanına bile yaklaşamadık. Buna ne vaktimiz yeterdi, ne de kısacık bir mesajdaki yerimiz. Tom Miks, Asterix, Tenten hakkında hazırlanmış, uzun ve değerli antolojiler olduğunu biliyoruz. Biz, burada sizlerle yalnız biraz sohbet etmek istedik.
Kitapların, bizi derinden etkilediği inkar edilmez bir gerçekti. Hangimiz, Ömer Seyfettin'in Pembe İncili Kaftan öyküsündeki Muhsin Çelebi gibi davranmadık ki ? İşyerimizi dışarıda temsil ederken, cebimizden cömertçe paralar harcayıp, sonra onları harcırahta göstermenin ayıp olacağını düşünmedik mi ?





Hiç yorum yok:

Google
 

Sizlerden Gelenler ;

Sevgili Aydın; ağabeyin Mehmet'in Galatasaray Lisesinden sıra arkadaşıydım. Hatırlayacağını zannediyorum. Ayrıca bir de rahmetli Rahmi Ertin ortak dostumuzdu. Damadım ile kızımın sevgili amcaları idi. Uzun yıllar sonra, Mehmet'le buluştuk. İnşallah seninle de görüşürüz. Anılara Yolculuk siten, çocukluk ve ilk gençlik yıllarımdan, hayallerimde bile unutulmuş güzellikleri yeniden yaşamamı sağladı. Eline ve o güzel yüreğine sağlık. Görüşmek dileğiyle. Sevgiler.


Altuğ İşmen, 1 Mart 2010


----------------------------------------------------


Sayın Aydın Ataberk,


Çok çok güzel olmuş ellerinize ve emeklerinize sağlık. Eski bir İhsan Çizakcalı olarak ayrıca şu anda merhum abeyimin de çizakcanın ilk öğrencilerinden olması dolayısıyla eski Bursa'yı ve okulumu, yazılarınızda tekrar yaşamış oldum. Size minnettarlığımı ve şükranlarımı sunar çalışmalarınızda başarılar dilerim.Saygılarımla


Erhan Kurtulan, Elk.Müh., 17 Aralık 2008


-------------------------------------------------------


Sevgili Aydin,



Muhtesem bir eser yaratmissin. Seni kutlarim. Beni Ekvator Gine'sindeki yamyamlarin arasinda aglatmayi basardin. Saatlerce tek tek butun belgelere baktim. Tombul yanaklarindan opuyor ve seni tekrar kutluyorum. Artik bu birikimleri koyacagimiz bir web sitemizin olmasi gerekiyor. Ben de onu organize edeyim. Senin bu muhtesem birikimlerinle cok guzel bir siteye sahip olacagiz. Yakinda www.gsl97.org aramiza katilacak.



Seni sevgiyle kucakliyorum.



Mahmut Melih Kayahan, 9 Aralık 2008


---------------------------------------------------------


Sizlere tesadufen ogrendigim Sn Aydin ATABERK tarafindan hazirlanmis bir site adresi iletiyorum. İzlemeniz tavsiye olunur, harika bir calisma olmus. Ellerine ve yuregine saglik....


Öznur Dere, 24 Eylül 2008


--------------------------------------------------------------Sevgili Aydın bey, anılara yolculuk Blogunuzu inceledim. İnanılmaz bir şey. Ne çok emek var. Ben sizden daha genç :) olduğum için eskiye ait yazı ve görüntülerin bir kısmını özel yaşantımdan hatırladım ama çoğunu da geçmişe olan özel ilgimden dolayı hatırladım. Çok duygulandım. Ne olur bu yaptıklarınızı daha çok insan duysun, sizi daha çok insan tanısın. Sizi tanıyan bir kişi olmak benim için ne şans. Sizi çok seviyorum. Saygılarımla,


Sıdıka Parlak, 24 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Aydin Bey Gunaydin ,



Ellerinize saglik, soyle bir goz atabildim henuz, ilk firsatta satir aralarinda kaybolmak isterim .



Ozellikle benim icin de sizi tanimak cok buyuk bir sans .



Saygilar, Sevgiler,



Sibel Birçiçek, 25 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Sevgili Aydın ağbey,



Bize tekrar muhteşem bir yolculuk yaptırdın güzel anılara.Ellerine sağlık ağbey bize böyle nefis güzellikler yarattığın için.


Sevgiler, saygılar



Sinan Acarel, 25 Eylül 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Kardesim Aydin,



Candan tebrikler! Iyi ki boylesine guzel sunulan ve ozlem degeri yuksek anilarini bir gunlukte topladin ve e-postalarda kaybolmamalarini sagladin.



Daha nice 5000'lere! Gerek icerik gerek sunudaki nitelik ilgiyi kendisi yaratiyor. Ne mutlu bizlere, ayni ailedeniz!



Sevgilerle,


Tuncer Ören (1955), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Aydın Bey günaydın



Sizi kutluyorum. Bu azminiz ve paylaşma isteginiz hiç eksilmesin, artsın….



Selamlar



Mustafa GEYVE, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------


GÜNAYDINLAR AYDIN ABİCİĞİM; NASILSINIZ?? "ANILARA YOLCULUKTA" DAHA 10 000'Cİ, 50 000'Cİ , 500 000'Cİ ZİYARETÇİLERE ULAŞMANIZ DİLEĞİYLE. BEN BÜTÜN KALBEMLE İNANIYORUMKİ AYDIN ABİMİN KALEMİNİN YALINLIĞI, SADELİĞİYLE ULAŞILABİLİR. YAZILARI OKURKEN DALIP BİR YERLERE GİTMEMEK İMKANSIZ.. SEVGİLER,SAYGILAR


Şükran Durgan, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------Sayin Aydin agabey



Boylesine guzel, degerli bir birikimi bir araya getirdiginiz ve bunu hazine degerindeki bir belgesellige donusturdugunuz için sizi kutlarim. Müzik dersini gösteren fotografta, sag basta yer alan muzik ogretmeni, Almanya'da muzik egitimi gormus, oglu da bir donem unlu bir fagotcu olan rahmetli Enver Haraçci hocamizdir. Karli kis gunlerinde, Ortakoy'de okulun onunden denize girer ve esasli bir sekilde yuzerdi.



Grand Cour'da hocalar maçini gosteren fotografin sag tarafinda en bastaki siyah formali adi yazilmamis ogretmen de, Galatasaray Ilkokulu yavrukurtlari baskurtu ve de 1950'li 60'li yillarda Ortakoy'de ogretmenlik yapmis olan Huseyin hoca'dir.



Saygilar, sevgiler



Turgay Tuna 102, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Aydin Kardesim,



Gercekten bir "online GS müzesi" yaratmisin, eline saglik ve tebrikler !



Ender Enön ( 94 x1962), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Çok güzel, çok sevindim.. Tebrik ederim Aydın Bey.



Çok çok daha fazla kişiye ulaşması dileğiyle. Çünkü gerçekten çok güzel bir çalışma.



Sevgi ve Saygılarımla



Gizem Ertürk, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sayın Aydın Ataberk,


Doğum yerim Bursa anılarına yaptığım gezintide, sizin de benim gibi halamın gelin gittiği konakta kurulan "Özel Yeni Okul"dan mezun olduğunuzu öğrendim. Yalnız ben 1957 mezunuyum.... Ne yazık ki daha sonra kurulan İhsan Çizakça Kolejinin kapandığını öğrendim. Merhum İhsan ve merhume Süheyla Çizakça'nın ruhları şad ve mekanları cennet olsun!Selamlarımla,


Beyza Üntuna, 28 Kasım 2008


Türkiye Cumhuriyeti, Atina-Pire Başkonsolosu


-------------------------------------------------------------



Sevgili Aydın agabey ;


Henuz sadece ıkı bolumu okudum . Ikıncı bolum ozel ılgı alanıma gıren oyuncaklardı . Gecmıse donup o yokluktakı zenginliklerimizi hatirlamak çok güzel . Bir kez daha tesekkür ederim . Bence oyuncak dostu ve oyuncak müzesinin kurucusu sevgili Sunay Akın'la temasa geçip O'nun da sitene ulaşmasini saglarsan çok mutlu olacaktir .Sevgi ile kalin


Bünyat AKIN(104-106 V.S.), 14 Şubat 2008


------------------------------


Degerli Kardeşim



Erol Günaydın ın arkasındaki ben Mehmet Ali ve yanımda Özer Berkay dan tebrikler,selamlar,sevgiler,ellerinize saglık.Özer Berkay ve ben GSLAAG den ayrıldık,resimde gördügünüz oturan GS a hizmet eden üç kardeşimize madalya ve plaket verdik.Tahminen 40 ın üstünde agabeyimiz,okul müdürümüz Meral Mercan ,kıymetlı GS lılar bu madalya ve plaketleri aldılar. Resim o tören sırasında çekildi.



Bilgisayar kullanmada cok acemiyim,ancak daha çok gencim yaşım 73 yavaş yavaş öğreneceğim...



Lütfen gslaag ye girin,orada devrelere girin,gsl55.free.fr dan hatıralara girin 2 sahife Necdet Mahfi Ayral ın kızı Jeyan hanımefendinin bana hediye ettiği üç albüm resim ve efemeraları tetkik edin.Bunlarıda dilerseniz kullanabilirsiniz.



İyi günlerde görüşmek dileklerimle.



M Ali Zeren, 17 Şubat 2008


----------------------------------


Aydin agabey,



Dun gslaag sitesinde, yazilarinizda gezindim. Site harika, yazilariniz enfes, onlari toplanmis ve guzel sunulmus gormek icimi isitti. Hem sitenizin hem yazilarinizin duyurularini tekrar tekrar yapmaliyiz orada. Yapacagiz zaten. Dun bunu dusundum. Ilk olanakta ben de gerekeni yapacagim. (ilk vaktim oldugunda yani, affedin beni bu nedenle)



Saygilarimla.



Gün ARUN 113, 25 Şubat 2008


-----------------------------------



Aydin Bey merhaba


Hazirladiginiz sitenin öncelikle Bursa sayfasini, daha sonra da müzik sayfalarini ve digerlerini inceledim. Paylastigimiz noktalari da gördüm. Böyle bir ise zaman ve emek harcamak, bunlara derlemek takdire sayan. Sizi kutluyor ve tüm günlerinizin bu sekilde verimli olmasini diliyorum. Selamlar.Mustafa GEYVE, 2 Mart 2008


-------------------------------


Sayin Ataberk,



Blogunuz cok hosuma gitti.



22 sene evvel biraktigim dunyanin en guzel sehri Istanbul'u bana tekrar gezdirdiniz.



tesekkur ederim



selam ve saygilarla



David Hasday



New York, 7 Mart 2008


-----------------------------------


Sayın Ataberk,



Biraz önce oğlumun haber vermesiyle sitenize baktım. Elinize sağlık, kutluyorum. Ben de, unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş güzelliklerin arayışı, duyurulması çabasındayım. Blogunuzda sergilediğiniz bilgilere, belgelere kendi genelağ yerimde yer vermek, beni, ziyaretçilerimi pek sevindirecek, mutlu edecek. Bilmem izninizi alabilir miyim?



Bu arada belirteyim, ilgilendiğim konular arasında dilimiz, müzik, yazın, sinema önde geliyor. Sinemayla ilgili bir kitabım (http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=110695 ), araştırma yazılarım, senaryolarım, öykülerim vb. var. Bir göz atabilirseniz, http://www.ilgilik.net/ size bir fikir verebilir sanıyorum.



Başarılarınızın artarak sürmesi dileğiyle selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.



İnal Karagözoğlu, 10 Mart 2008


----------------------------------



Aydın Abi,



Tesadüfen



”Anılara Yolculuk”



Bloguna takıldım.



Bir defada keşfedilemez.



Dönüp dönüp bakacağım.



Teşekkürler.



Çok yaşa emi.



Sevgiler,



A.Şeref Türkmenoğlu, 22 Mart 2008


-----------------------------


Emeklerinize saglik, cok guzel olmus. Bir IEL ve ITU mezunu olarak da ayrica gurur duydum:) Saygilarimla,



Aydin Gurel, 23 Nisan 2008


-------------------------


Merhaba Aydın Bey,



Anılarda yolculuk sayfalarında gezinirken çocukluğuma gittim 4-5 yaşlarındaydım ve ilk defa film makinası görüyordum,İstanbul'dan Niyazi Dayı gelmişti ,Seher Nenemin kireç badanalı duvarına bir bez gerildi ve sizin eşinizin ve çocuklarınızın görüntüleriydi izlediklerimiz.Babanız parmaklarımı tutar birşeyler yapar hep eksik sayardı parmaklarımı onu güleryüzlü ve kocaman bir adam olarak hatırlıyorum çocukluğumdan.



Ben kimmiyim? ben Ümit Arıcan'ın küçük kızı Safinaz'ım,her ne kadar hiç tanışmamış olsakta selamlar sevgiler...



Safinaz KAROL, 31 Ekim 2008


-------------------------------



Ağbi bu güzel sayfalarına bakmak saatlerimi aldı. Yapması kim bilir ne kadar zaman ve emek gerektirmiştir.Ailem 1965'de Bursaya taşınmıştı. Abdal Köprüsünün 5-6 ev yakınına. Heryer gibi oralar da artık tanınmaz olmuş. O yıllarda köprü sayfandaki (daha önce görmediğim) o resmine benziyordu gene az çok.Güzel günler...


Murat Kalınyaprak 109, 1 Ekim 2008


------------------------------------



Aydın Bey sitenizi ziyaret ettim ve çok mutlu oldum. Lakin kendi çocukluğunun oyuncaklarını hatırlayıp bunu konu edip bugünün kuşaklarına aktaran maalesefki çok az büyüğümüz var. Yine maalesef ki geçmişe ait belleğimiz, sanki o güzelim oyuncakların yerine geçen modern oyuncaklarla birlikte yitip gitmaktedir.Aydın Bey, ben TRT çocuk televizyonu için eski ("Dedemin Oyuncağı) oyuncaklarımızı konu eden bir programın yapımcısıyım. Televizyonumuz Ekimde yayın hayatına başlayacaktır. Hazırlayacağım programda komuğumuza oyuncakla ilgili malzemeleri hazırlayarak ya da konuğumuzun desteğiyle; onun çocukluğunda yer etmiş bir oyuncağın yapım aşaması anlatımlı olarak gerçekleştirilecektir. Bu konuda önerilerinizi paylaşmanız bizi sevindirecektir. Yapımını bildiğiniz bir oyuncak varsa ve bunu bizimle program çekimiyle paylaşırsanız çok memnun oluruz. Şimdiden desteğiniz ve oyuncaklara olan duyarlılığınız için teşekkür ederiz, saygılar sunarız.


Engin Yıldız, 21 Eylül 2008


---------------------------------


Aydın bey günaydın,



sitenize meraktan hemen buradan bir göz attım. detaylı olarak evden bakacağız tabii. ellerinize ve yüreğinize sağlık diyorum. eski bursa ve istanbul resimleri çok ilgimi çekti. anlatımlarınızı da okuyacağım . tekrar teşekkürler. saygılarımızla,



Cenk Özçelik, 13 Şubat 2008 çarşamba


-------------------------------


Aydin Bey supersiniz !!!! tebrikler.



Ayşe Siner, 13 Şubat 2008 çarşamba


--------------------------------


Cok guzel. Super bir ani derlemesi. Size cok tesekkurler.Sanki o gunleri yasamis gibi hissettim. Sonsuz sevgi ve saygilarimla



Ali Rıza Tuğluk, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------


Harika bir site tebrikler tebrikler Aydın beyciğim cok yararlı ve enteresan. Bu sitenizinden faydalanabilecek ve memnunlukla takip edecek dostlar var acaba onlara da izninizle adresinizi iletebilirmiyim ?



Sevgiler ve tüm bu güzel şeylerin devamını getirmeniz dileyiğle



Fügen Evren, 13 Şubat 2008 Çarşamba


------------------------------------


Sevgili Aydın Ağabey;



Çok güzel bir site olmuş.Ellerinize sağlık ve teşekkürler. Saygılar.



Ahmet Dikencik, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------



Aydın Beycigim ,



bir ara sakin bir zamanda fırsat bulup okumak o güzel anlatımız esliginde kahvemi yudumlarken sizinle beraber gecmiste yolculuk yapmak isterim. Simdiden elinize, yureginize ve super hafızanıza saglık. Sevgilerimle



Özlem Şenkoyuncu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Sevgili Aydın beyciğim merhaba.



Anılara yolculuk'ta İstanbul'un o eski günlerini sanki yeniden yaşıyormuş gibi keyif aldım. Biliyorsun ben GS lı değilim. 1970 Maçka mezunuyum. O yıllarda İstanbul bir başkaydı.



Geçen sene Sirkeci'deki Orient ekspres'te yaptığımız Eski dostlar yemeğine Yenikapıdan Sirkeciye yürüyerek gelmiştik.Bu yürüyüşten büyük keyif almıştım. Eski günleri ya'dederek beraberce yürümüş ve eski günleri anımsamıştık.



Anılara yolculuk için teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.



Harun Masatoğlu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------------


Aydin bey,



henuz tamamini okuyamadim ama okudugum bolumler ve fotograflar cok guzeldi.Elinize saglik. Selamlar



Sevgül Alper, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Ellerine saglik çok guzel olmus



Ali Meriçboyu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


---------------------------------



Ben de Aydın abimiz nerelere kayboldu diyordum. meğer yoğun bir çalışma içindeymiş. Blog'unuzu inceledim, çok beğendim. Yorum bile yazdım. Hayırlı olsun blogunuz.



Çok güzel olmuş. Ellerinize, emeğinize sağlık. Ben de sizden gelen mailleri güzelce derleyip, bir directory açıp saklamaya çalışıyordum. Ama böylesi çok daha güzel oldu ve size çok yakıştı. Sevgiler,



Yelda Dürüşken, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------



Merhaba Aydin bey,



Dun sayfaniza hizli bir bakis attim, simdi biraz daha bakacagim. Cok guzel olmus ellerinize saglik



Oldukca emek harcamissiniz. Harika gorunuyor



Sevil İnci Cankurt, 15 Şubat 2008 Cuma


---------------------------



Nefis bir arşiv..paylaştığınız için teşekkürler..Saygılar..



Ayfer Çırak, 15 Şubat 2008 Cuma


----------------------------------



Sevgili Ataberklerimiz Bu kadar güzel resimleri bulmak eskiyi bizlere yaşatmak breh breh (Bu aferin demektir.)Ben torunlarla Erim babamla meşgul olduğu için of günümde temiz bir nefes oldu.Her ikinizide öpüyoruz ilk fırsatta buluşmak dileğiyle. Nur. Erim dede(artık amca değil.)



Nursal Tarhan, 15 Şubat 2008 Cuma


------------------------------


Ozenle hazirlanmis bir blog...Teknik olarak kusursuz..Her sayfasini dikkatle okumak gerek...Hazirlayanin eline saglik...



Yorumkar, 12 Şubat 2008


--------------------------------------


Aydın Ataberk'in eseri, beni de çok etkiledi.


Ahmet Kuzucu, 26 Subat 2008 salı