Okul günlerimiz, gençlik yıllarındaki anılarımız ...

Merhaba, yazılarımı paylaşabilirsiniz, sonuçta paylaşmak için yazıldılar... Ancak lütfen emeğe saygı gösterin, isimsiz kullanılmalarına müsade etmeyin.

İlginize teşekkür ederim.


Çocukluğumuzdaki oyuncaklar

Bir önceki "Anılara yolculuk" (Souvenirs d'enfance) gezimizde, gençlik günlerinde okuduğumuz kitaplara bir göz atmış, kitapların gelişmemize nasıl katkısı olduğunu incelemiştik. Şimdi, çocukluk günlerimizdeki oyuncakları saklandıkları sandıklardan çıkartalım mı ? Önceki seferlerde olduğu gibi, bir zaman tünelinden geçeceğiz; yaşımızın büyümesiyle, oyuncakların eğitici yönlerinin nasıl nitelik değiştirdiğini göreceğiz.
Hazırsanız, biz de (ben ve özgün fotoğraflar da) hazırız, birlikte yolculuğumuza başlayalım ...........
Okulumuz, öğretmenlerimiz, sosyal yaşantımız, kitaplarımız gibi, oyuncaklarımız da, bizim eğitmenimizdi; onlar bize fizik, kimya kurallarını öğretti, yetiştirdi, el becerilerimizi geliştirdi, yaratıcılığımızı artırdı.
Oyuncakların arasında, biz geleceğimizin dünyasını şekillendirdik !



Dönen tekerlekler ! Dönen her türlü tekerlek, biz çocukların ilgisini çok çekerdi. Yukarıdaki fotoğrafta, ağabeyimle birlikteyiz. Hangisinin ben olduğumu düşünüyorsunuz ? Tabii ki, yaya olan benim ! Birlikte Gülhane parkındayız. Ağabeyim, zamanın 3 tekerlekli bisikletinde, dimdik oturuyor. Benim elimde, yürüdükçe kanatlarını çırpan ve ses çıkartan bir kelebek var. Mekanizması fotoğrafta farkedilebiliyor. Bu resim, herhalde, 55 yıl kadar önce çekilmiş olmalı. İki düğmeli paltom (ne renkti acaba ?), bilekten bağlı pantolonumla, çok masum görünüyorum. Kanat çırpan kelebeğin arkasından çok hızlı mı koşturuyordum acaba ?




Çocukluğumuzun otomobilleri! İçine binebiliyordunuz. Ne motoru, ne pedalı vardı. Ayaklarınızla iterek yürütüyordunuz. Direksiyon ise, ön tekerlekleri yönlendiriyordu. Tamamen metalden yapılmıştı. Sonbahar günlerinde bindiğiniz zaman, ince pantolonunuz, sizi oturma yerinin soğuğundan koruyamazdı. Biraz daha ilerideki yıllarda, pedalla çalışan modelleri de geldi. Beyoğlu'ndaki Japon oyuncak mağazasının vitrinindeki "son model" arabaya imrenerek baktığımı hatırlıyorum. Akülü arabalar ? Rüyalarımızda bile yoktu.! İçine binebiliyordunuz. Ne motoru, ne pedalı vardı. Ayaklarınızla iterek yürütüyordunuz. Direksiyon ise, ön tekerlekleri yönlendiriyordu. Tamamen metalden yapılmıştı. Sonbahar günlerinde bindiğiniz zaman, ince pantolonunuz, sizi oturma yerinin soğuğundan koruyamazdı. Biraz daha ilerideki yıllarda, pedalla çalışan modelleri de geldi. Beyoğlu'ndaki Japon oyuncak mağazasının vitrinindeki "son model" arabaya imrenerek baktığımı hatırlıyorum. Akülü arabalar ? Rüyalarımızda bile yoktu.



Topaç ! Topaç oynamayan çocuk var mıdır ? Topaç ile kaytan ip, bir bütündü. Topaç, genellikle tahtadan olur, burnu aşınmasın diye, sivri bir metal çakılırdı. Topacı yerde döndürme süreniz, sizin ustalığınızı belli ederdi. Bazı arkadaşlarımız, uzmanı olmuş, topacı hiç yere eğilmeden, havadan atar hale gelmişlerdi. Günümüzde, modern topaçları görüyorum; plastikten yapılmış; içlerinde kurgulu bir mekanizma var; siz sadece tepedeki düğmeye basıyorsunuz; topaç takılı olduğu yerden kurtulup, yerde dönmeye başlıyor. Hiç bunun keyfi olur mu ? Topaç, el becerisi (déxtérité) gerektiriyordu.



Kumbara ! Aslında oyuncak değil ama, çocukluk günlerinde, mutlaka hepimizde olan kumbaralara da burada yer vermek gerekir. Bankaların armağanıydı. İş Bankası’nın kumbarası, parlak metalden olurdu. Altında, kilit mekanizması vardı. Yanılmıyorsam, anahtarı ailemizde olmazdı. Açtırmak için bankaya gitmeliydiniz. Benim hatırladığım kumbaraların para atma yeri, üstte olurdu. Kumbarayı ters çevirerek sallayıp, içindeki demir paraları geri almaya çalışmayalım diye, para atılan giriş yerinde, küçük metal parçalardan kapan olurdu. Paranın içeri girmesine izin verir, dışarı asla bırakmazdı.




Kurşun askerler ! O günlerde, kurşun askerlerimizle oynamayı pek severdik. Kurşun, bugün, hem kimyevi sakıncaları, hem de yüksek maliyetleri nedeniyle oyuncaklarda kullanılmıyor. Bizim ise kurşun askerlerimiz vardı. Kurşun askerler tek renk olurdu. Renkleri parlaktı. Mor gibi, yeşil gibi renkleri olabilirdi. Figürlerin çizgileri çok net değildi. Bir sakıncaları da, tüfek, kılıç gibi aksamlarının, kurşunun yumuşak olması nedeniyle, eğrilebilmeleriydi. Bir çok kurşun askeriniz olduğunda, onları belli bir düzene göre dizmesi, savaştırması, yastıklardan dağ yapılması, kutuların, kitapların kale gibi kullanılması oyununuzu renklendirirdi.



Plastik figürler yaşantımıza çok sonra girdi. Burada sizlerle bir anımı paylaşmak istiyorum. İlk okuldaydık. Ortaköy'deydik. Seneyi anımsamıyorum. 4cü sınıfta olmuş olalım. Bir arkadaşımın annesi, oğluna, yurt dışından, bir tane küçük plastik dalgıç-adam (scaphandre) getirmişti. O oyuncağı görünce, adeta şok geçirdim. Yüzünün kıvrımları, dalgıç elbisesinin ayrıntıları o kadar netti ki ! Kaşı, gözü, burnu vardı. Adeta, canlı minik bir insandı. O güne kadar, bu kadar ince işçilik görmemiştim. Arkadaşımla beraber (kimdi acaba ?) dalgıç-adam'ın beline ince bir ip bağladık; kenardaki parmaklıklardan, dalgıç-adam'ımızı boğazın sularına sallandırdık. Bu dalgıç-adam beni öylesine etkilemiş olmalı ki, bugün bile, yüzünün ciddi ifadesi, gözlerimin önünde.



İşte sizi saatlerce oyalayabilecek bir oyuncak: Mızıka ! Mızıka'ya oyuncak mı diyelim ? Haydi öyle olsun. Çalmasını ister bilelim, ister bilmeyelim, hepimizin bir mızıkası vardı. Kimse, kimsenin mızıkasını çalmazdı. Herkes, kendi mızıkasını çalardı. Cebinizde taşırken, kirlenmesin, tozlanmasın diye, mızıkalar, kutusuna konurdu. Benim, müzik bilgim oldukça zayıftır (yoktur diyemedim). Mızıka ile çok güzel melodiler çalan arkadaşlarıma imrenirdim. Mızıkalar, büyüklerin size alabileceği ya da arkadaşınıza doğum gününde verebileceğiniz en güzel hediyelerden biriydi. Mızıkanın biraz ileri boyutu, akordeondu. Ben akordeon melodilerini oldum olası severdim. Bir akordeonumun olmasını Çok istedim. Büyüklerim almadılar. Nedenini sordum. Müzikle uğraşanların, çok duygusal yetiştiklerini söylediler.
  


Biz çocukları, hayal dünyasına götüren diğer bir oyuncak: Kaleidoskop (caleidoscope). Basit, ucuz, pratik, kolay kullanımlı ama, harika bir oyuncak. Yuvarlak bir tüpün, bir tarafından bakıyorsunuz. Diğer tarafını ışığa doğru çeviriyorsunuz. Orada, (herhalde) iki cam arasında, küçük, şekilli, renkli kağıt parçalar var. Tüp boyunca da, üçgen şeklinde (prizmatik) aynalar var. Siz, kaleidoskopu çevirdikçe, hepsi birbirinden güzel, hepsi birbirinden değişik, binlerce şekil çıkıyor. Seçenekler, neredeyse sonsuz. Kaleidoskopa saatlerce bakmaya doyamazdık.



İşte harika bir oyuncak daha. Hepinizin oynadığına, kendim kadar eminim. Hem de bize fizik kurallarını, oynayarak öğreten bir oyuncak. Buharlı gemi. Nasıl çalıştığını bir kere daha hatırlayalım. Tenekeden yapılmış bir gövdesi var. Üstteki güvertenin altında, su doldurabileceğiniz bir depo bulunuyor. O depoya, öndeki delikten (genellikle şırıngayla) su dolduruyorsunuz. Su deposundan çıkan iki küçük boru, tabanından dolaşarak, geminin arka tarafına gidiyor. Gemiyi çalıştırmak için bir araca daha ihtiyacınız var (fotoğrafta görülmüyor) : şamdan tipinde küçük bir mum. Önce, su deposunu dolduruyorsunuz; sonra mumu yakıp, geminin içine, su deposunun altına doğru sürüyorsunuz; gemiyi, banyo küvetine (ya da su dolu bir leğene) yavaşça bırakıyorsunuz; arkada (olmuş olması gereken) dümeni de istediğiniz yöne doğru kıvırıyorsunuz. Depodaki su ısındıkça buharlaşıyor; iki ince borudan dışarı çıkarak, geminin suda hareket etmesini sağlıyor. Bir yandan da "pıt, pıt, pıt" diye ses çıkarıyor. Şimdi soruyorum size; bu düzenek, günümüzdeki feribot sistemi değil de nedir ?






İşte, her biri, kolleksiyon parçası niteliği taşıyan metal oyuncaklarımız. Hepsi özenle yapılmıştı. Otomobillerde, kamyonlarda, itfaiyelerde, bütün ayrıntılar bulunurdu. Tankların, lastikten paletleri olurdu. Bu oyuncaklarda, şoför koltuğu, oturma koltukları bulunur ama, hiç oturan insan olmazdı. Birçok aksamları hareketliydi. Direksiyonu çevirebilirdiniz, kapılarını açıp kapatabilirdiniz, bazılarında motor bölmesine bile bakabilirdiniz. Halının üzerine yere yatıp, bir elinizle, otobüsü gözlerinize doğru yürüttüğünüzde (kendinize doğru çektiğinizde), otobüs, neredeyse, gerçek boyutuna ulaşır, sahici olurdu. İşte, her biri, kolleksiyon parçası niteliği taşıyan metal oyuncaklarımız. Hepsi özenle yapılmıştı. Otomobillerde, kamyonlarda, itfaiyelerde, bütün ayrıntılar bulunurdu. Tankların, lastikten paletleri olurdu. Bu oyuncaklarda, şoför koltuğu, oturma koltukları bulunur ama, hiç oturan insan olmazdı. Birçok aksamları hareketliydi. Direksiyonu çevirebilirdiniz, kapılarını açıp kapatabilirdiniz, bazılarında motor bölmesine bile bakabilirdiniz. Halının üzerine yere yatıp, bir elinizle, otobüsü gözlerinize doğru yürüttüğünüzde (kendinize doğru çektiğinizde), otobüs, neredeyse, gerçek boyutuna ulaşır, sahici olurdu.



Bilya ya da misket (çocukluk dilimizle cicoz) oynamayanımız var mı ? Bilya, en sevdiğimiz oyuncaklardandı. Artık ona oyuncak diyebilir miyiz bilmiyorum, oyun arkadaşımızdı diyelim. Ortaköy'de, şimdi Üniversite binasının bulunduğu terasta, bir kum havuzumuz vardı. Hem o kum havuzunda, hem de onu çevreleyen toprak sahada, bilya ile çeşitli oyunlar oynardık. Bilya maçlarında, yenilen oyuncunun bilyası "yutulurdu".

Ana binanın zemin katında, yemekhanelerin karşısında, ön bölüme yakın bir yerde, "oyun odamız" vardı (oyuncak demiyorum). Orada, satranç ve damanın yanında, el ve zihin becerileri isteyen çeşitli oyunlar bulunurdu. Ben, demir bir bilyayı, deliklere düşürmeden, kavisli bir çizgi üzerinde yürüten oyunu çok severdim. Yaklaşık 10 cm yüksekliğindeki tahta bir kutunun üzerinde, yandaki iki ayrı döndürgeç ile, düz bir zemin, üç eksende eğilir, üzerindeki metal bilya hareket ettirilirdi. Başka ne oyunlar vardı, fazla anımsamıyorum. Oyun odasını hatırlayanlarınız var mı ?



Sanatsal ve kolleksiyon değerleri tartışılmayacak oyuncaklarımızın yanında, bir de harcıalem (günlük) oyuncaklarımız vardı. Bu oyuncaklarda, tüm ayrıntılar bulunmazdı. Genellikle, birleştirilmiş bir-iki metal (teneke) parçadan oluşurlardı. Parçaların birleşme yerlerinde, küçük kulakçıklar olur, bu kulakçıklar, parçalar birleştikten sonra, ters yöne doğru kıvrılırlardı. Bazen de, bu kulakçıklar, sağa sola kaymamaları için bir rondelanın içinden geçerlerdi. Teneke otomobillerin, tekerlekleri bile metalden olurdu. Motorları, aynaları, farları olmazdı. Bütün ayrıntılar, üzerlerindeki resimle sağlanırdı. Onları, yere ya da masaya sürterek oynardınız. Bu oyuncakların, kendilerine has kokuları olurdu. Boyaları mı kokardı acaba ? Ben en çok, teneke motorsikletimi severdim. Rengi kırmızıydı. Üzerindeki sürücünün özel rüzgar gözlükleri vardı. Devrilmemesi için, yanlarında da, iki küçük desteği vardı.





Oyuncakların kendi kadar, oyuncak kitapları, katalogları, hatta kutuları da ilgimizi çekerdi. Kutuları elimizden bırakmazdık. Üzerlerinde, o serinin diğer modelleri, kataloglarda, o markanın diğer oyuncakları olurdu. Hepsine ayrı, ayrı bakardık. Zaman, zaman, elimize Quelle gibi, 5-6 cm kalınlığında mektupla satış katalogları geçerse, doğrudan oyuncak sayfalarını çevirirdik. Oyuncak kutularının bir işlevi de, o oyuncağın, nasıl yapılacağına, nasıl oynanacağına dair ipuçları içermesiydi. Oyuncak katalogları, oyuncak kadar hoşa giden bir hediyeydi.











Oyuncak tren hepimizin hayaliydi, en sevdiği oyuncağıydı. Bugün büyüklerin, model tren kulüpleri kurduğunu biliyoruz. Trenler, ne kadar gerçeklerine benzerlerse, oynaması o kadar keyifli olurdu. Raylar, gerçek raylara benzerdi. Rayların arasında, taş döşenmiş gibi bir görüntü olurdu. Tren, mutlaka tünelden geçmeliydi. Tünelden geçmeyen tren, tren sayılmazdı. Eğer tüneliniz yoksa, sert kapaklı bir kitabı açarak, rayların üzerine koyar, tünel yapardınız. Trenlerde, hem yolcu vagonu, hem de yük vagonu olurdu. Yük vagonlarına, oyuncaklardan birini, örneğin bir tahta parçasını yükler, trenin onu taşımasını seyrederdik. Marklin, en iyi oyuncak tren markasıydı. Oynamasak bilse, güzel bir lokomotifi elimize alıp, saatlerce, saatlerce, saatlerce incelerdik, seyrederdik.



LEGO yaşantımıza girmeden çok önce, biz Meccano ile oynardık. Çocuklar, Meccano ile kendi dünyalarını yaratırdı. Meccano bir oyuncak markası olmasına rağmen, biz onu, mekanik olarak birleştirilen oyuncaklar olarak tanırdık. Kutunun içinden, birleştirilecek metal parçalar ve bir kılavuz kitap çıkardı. Gerisi size kalmıştı. Mekanik mühendisliğinin temelleri belki de Meccano oyuncaklarıyla atılmıştı. Yaptığınız her araç, mekanik olarak çalışabilirdi. Vinçlerle, küçük ağırlıkları kaldırabilirdiniz.



Majorette, belkide hepimizin ezbere bildiği bir oyuncak otomobil markası. Otomobillerin bir de boyutları olurdu. En küçükleri 1/63 boyutuydu. 1/58, 1/32, 1/24 diye devam ederdi. Arabalarla oynarken, motor sesi, viraj alma sesi, fren sesi, korna sesi, bazen de çarpışma sesi çıkarmak adettendi. Otomobilleri, gerçekten çarpıştırmazdık. Oyuncaklar, kolay alınmıyordu. Kıymetini bilmek lazımdı. Oynadıktan sonra kaldırırken de, atılmazdı. Usulca yerleştirilirdi.



İşte deneysel oyuncaklardan biri daha : Mors alfabesi (Morse code). İki kişilik bir oyundu. Aradaki kabloyu açarak, iki arkadaş, uzak köşelere otururduk. Önümüzdeki göstergede, A'nın bir kısa-bir uzun, M'nin iki uzun olduğunu görürdük. Birimiz, uçan dairenin içinde, diğerimiz, uzay üssünde olurduk. Mors alfabesiyle konuşurduk. Mikroskop başta olmak üzere, daha birçok deneysel, oyuncak vardı. Bütün bu oyuncakların, gelişmemize büyük katkısı olduğunu sanıyorum.



Siz hiç model uçak yaptınız mı ? Harika bir şeydir ! Biz yaptık. Bir kutu içerisinden, uzun, ince, çıtalar çıkar. Bir de plan vardır. Plana 1/1 ölçüsünde uyarak, çıtaları keser, Uhu ya da benzeri bir yapışkanla birleştirir, kurumasını beklersiniz. Yavaş, yavaş, gövde ve kanatlar ortaya çıkar. Sabırlı olmak gerekir. Bir günde bitmeyebilir. Gövdenin kuyruk kısmındaki, soru işareti şeklindeki çengele, uzun bir lastiği takarsınız. Burun kısmında, tahta pervanenin arkasında da, aynı kancadan vardır. Lastiğin diğer ucunu da, pervanenin arkasındaki kancaya takarsınız. Sonra, kanatları, gövdeye geçirir, hepsinin üzerini, ince kağıtla kaplarsınız. Artık model uçağınız hazırdır. Şimdi, size, açık bir alana çıkmak kalır. Hemen ekleyelim, gövdenin altında, dönen tekerleklerin takıldığı bir tel (ayaklar), kuyruk kısmında ise, tekerleği olmayan, ucu kıvrık bir tel bulunur, kızak görevi görür. Açık alanda, uçağı bir elinizde tutarken, diğer elinizle, pervaneyi döndürürsünüz. Böylece, arkasındaki lastik kurulmuş olur. Lastik, iyice gerilince, uçağınız uçmaya hazırdır. Elinizi havaya iyice kaldırır, uçağı hafifçe iterek bırakırsınız. Kurulmuş lastiğin boşalmasıyla, pervane dönmeye başlar. Bütün aksamı, plana uygun bir şekilde yaptıysanız, uçağınız havada süzülür. Yere inerken düşme ve bir taraflarını kırma olasılığı çoktur. Olsun, siz bir araç yaratmış, ona hayat vermiş, canlı olduğunu da görmüşsününüzdür. Keyfinize diyecek yoktur. Kendinizi Leonardo da Vinci gibi hissedersiniz.
Pervaneli model uçak, en yararlı oyuncaklardan biriydi.



Çocukluğumuzda, mobilya, mutfak eşyası ve benzeri oyuncakların büyük bir bölümü, asıllarının minyatürü gibiydi. Neredeyse, aynı malzemeden yapılırdı. Fincan ve tabaklarımız porselendendi. Tencere, tava, çaydanlık, kahve cezvemiz de bakırdandı. Kuzine, neredeyse, gerçeği gibiydi. Mobilyalarımız ise, gerçek tahtadandı. Onlarla oynaması çok keyifli olurdu. Şimdi, neredeyse, bu oyuncakların hepsi, plastik ya da polyesterden yapılıyor. Aynı keyfi veriyor mu, bilmiyorum.

 

Bu fotoğrafı, bizi izleyen "ablalarımız", eşlerimiz için özel olarak ekledim. Onları da hiçbir zaman unutmadığımızı göstermek istedim. Oyuncak ayılarla genelde, kız olsun, erkek olsun, bütün çocuklar oynardı. Pek de şirin olurlardı. Günümüzde, gençler, el çantalarının kenarına maskot hayvanlar asıyorlar. Eski günlere özlem mi dersiniz ?




Okulumuz, öğretmenlerimiz, sosyal yaşantımız, kitaplarımız gibi, oyuncaklarımız da, bizi eğitti, fizik kurallarını öğretti, yetiştirdi, el becerilerimizi geliştirdi, yaratıcılığımızı artırdı.

Oyuncakların arasında, biz geleceğimizin dünyasını şekillendirdik!

Dilerim, içinizdeki çocuk hiç yaşlanmasın !

* * * * * * * * *
Bugünkü sohbetimizin de sonuna geldik. Bugün, çocukluğumuzdaki oyuncaklara bir göz attık. Oynadığımız bütün oyuncaklara bakabildik mi ? Böyle bir iddiamız yoktu. Amacımız, sadece çocukluk yaşantımızdan bir kesit sunmaktı. Daha 3 boyutlu wiew master'e bile bakamadık. Tahta küplerin, oyun hamurlarının, renkli boyama kalemlerinin yanına bile yaklaşamadık. Buna ne vaktimiz yeterdi, ne de kısacık bir mesajdaki yerimiz. Biz, burada sizlerle yalnız biraz sohbet etmek istedik.



1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Aydın agabey ;
Henuz sadece ıkı bolumu okudum . Ikıncı bolum ozel ılgı alanıma gıren oyuncaklardı . Gecmıse donup o yokluktakı zenginliklerimizi hatirlamak çok güzel . Bir kez daha tesekkür ederim . Bence oyuncak dostu ve oyuncak müzesinin kurucusu sevgili Sunay Akın'la temasa geçip O'nun da sitene ulaşmasini saglarsan çok mutlu olacaktir .
Sevgi ile kalin
Bünyat AKIN
(104-106 V.S.)

Google
 

Sizlerden Gelenler ;

Sevgili Aydın; ağabeyin Mehmet'in Galatasaray Lisesinden sıra arkadaşıydım. Hatırlayacağını zannediyorum. Ayrıca bir de rahmetli Rahmi Ertin ortak dostumuzdu. Damadım ile kızımın sevgili amcaları idi. Uzun yıllar sonra, Mehmet'le buluştuk. İnşallah seninle de görüşürüz. Anılara Yolculuk siten, çocukluk ve ilk gençlik yıllarımdan, hayallerimde bile unutulmuş güzellikleri yeniden yaşamamı sağladı. Eline ve o güzel yüreğine sağlık. Görüşmek dileğiyle. Sevgiler.


Altuğ İşmen, 1 Mart 2010


----------------------------------------------------


Sayın Aydın Ataberk,


Çok çok güzel olmuş ellerinize ve emeklerinize sağlık. Eski bir İhsan Çizakcalı olarak ayrıca şu anda merhum abeyimin de çizakcanın ilk öğrencilerinden olması dolayısıyla eski Bursa'yı ve okulumu, yazılarınızda tekrar yaşamış oldum. Size minnettarlığımı ve şükranlarımı sunar çalışmalarınızda başarılar dilerim.Saygılarımla


Erhan Kurtulan, Elk.Müh., 17 Aralık 2008


-------------------------------------------------------


Sevgili Aydin,



Muhtesem bir eser yaratmissin. Seni kutlarim. Beni Ekvator Gine'sindeki yamyamlarin arasinda aglatmayi basardin. Saatlerce tek tek butun belgelere baktim. Tombul yanaklarindan opuyor ve seni tekrar kutluyorum. Artik bu birikimleri koyacagimiz bir web sitemizin olmasi gerekiyor. Ben de onu organize edeyim. Senin bu muhtesem birikimlerinle cok guzel bir siteye sahip olacagiz. Yakinda www.gsl97.org aramiza katilacak.



Seni sevgiyle kucakliyorum.



Mahmut Melih Kayahan, 9 Aralık 2008


---------------------------------------------------------


Sizlere tesadufen ogrendigim Sn Aydin ATABERK tarafindan hazirlanmis bir site adresi iletiyorum. İzlemeniz tavsiye olunur, harika bir calisma olmus. Ellerine ve yuregine saglik....


Öznur Dere, 24 Eylül 2008


--------------------------------------------------------------Sevgili Aydın bey, anılara yolculuk Blogunuzu inceledim. İnanılmaz bir şey. Ne çok emek var. Ben sizden daha genç :) olduğum için eskiye ait yazı ve görüntülerin bir kısmını özel yaşantımdan hatırladım ama çoğunu da geçmişe olan özel ilgimden dolayı hatırladım. Çok duygulandım. Ne olur bu yaptıklarınızı daha çok insan duysun, sizi daha çok insan tanısın. Sizi tanıyan bir kişi olmak benim için ne şans. Sizi çok seviyorum. Saygılarımla,


Sıdıka Parlak, 24 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Aydin Bey Gunaydin ,



Ellerinize saglik, soyle bir goz atabildim henuz, ilk firsatta satir aralarinda kaybolmak isterim .



Ozellikle benim icin de sizi tanimak cok buyuk bir sans .



Saygilar, Sevgiler,



Sibel Birçiçek, 25 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Sevgili Aydın ağbey,



Bize tekrar muhteşem bir yolculuk yaptırdın güzel anılara.Ellerine sağlık ağbey bize böyle nefis güzellikler yarattığın için.


Sevgiler, saygılar



Sinan Acarel, 25 Eylül 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Kardesim Aydin,



Candan tebrikler! Iyi ki boylesine guzel sunulan ve ozlem degeri yuksek anilarini bir gunlukte topladin ve e-postalarda kaybolmamalarini sagladin.



Daha nice 5000'lere! Gerek icerik gerek sunudaki nitelik ilgiyi kendisi yaratiyor. Ne mutlu bizlere, ayni ailedeniz!



Sevgilerle,


Tuncer Ören (1955), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Aydın Bey günaydın



Sizi kutluyorum. Bu azminiz ve paylaşma isteginiz hiç eksilmesin, artsın….



Selamlar



Mustafa GEYVE, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------


GÜNAYDINLAR AYDIN ABİCİĞİM; NASILSINIZ?? "ANILARA YOLCULUKTA" DAHA 10 000'Cİ, 50 000'Cİ , 500 000'Cİ ZİYARETÇİLERE ULAŞMANIZ DİLEĞİYLE. BEN BÜTÜN KALBEMLE İNANIYORUMKİ AYDIN ABİMİN KALEMİNİN YALINLIĞI, SADELİĞİYLE ULAŞILABİLİR. YAZILARI OKURKEN DALIP BİR YERLERE GİTMEMEK İMKANSIZ.. SEVGİLER,SAYGILAR


Şükran Durgan, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------Sayin Aydin agabey



Boylesine guzel, degerli bir birikimi bir araya getirdiginiz ve bunu hazine degerindeki bir belgesellige donusturdugunuz için sizi kutlarim. Müzik dersini gösteren fotografta, sag basta yer alan muzik ogretmeni, Almanya'da muzik egitimi gormus, oglu da bir donem unlu bir fagotcu olan rahmetli Enver Haraçci hocamizdir. Karli kis gunlerinde, Ortakoy'de okulun onunden denize girer ve esasli bir sekilde yuzerdi.



Grand Cour'da hocalar maçini gosteren fotografin sag tarafinda en bastaki siyah formali adi yazilmamis ogretmen de, Galatasaray Ilkokulu yavrukurtlari baskurtu ve de 1950'li 60'li yillarda Ortakoy'de ogretmenlik yapmis olan Huseyin hoca'dir.



Saygilar, sevgiler



Turgay Tuna 102, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Aydin Kardesim,



Gercekten bir "online GS müzesi" yaratmisin, eline saglik ve tebrikler !



Ender Enön ( 94 x1962), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Çok güzel, çok sevindim.. Tebrik ederim Aydın Bey.



Çok çok daha fazla kişiye ulaşması dileğiyle. Çünkü gerçekten çok güzel bir çalışma.



Sevgi ve Saygılarımla



Gizem Ertürk, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sayın Aydın Ataberk,


Doğum yerim Bursa anılarına yaptığım gezintide, sizin de benim gibi halamın gelin gittiği konakta kurulan "Özel Yeni Okul"dan mezun olduğunuzu öğrendim. Yalnız ben 1957 mezunuyum.... Ne yazık ki daha sonra kurulan İhsan Çizakça Kolejinin kapandığını öğrendim. Merhum İhsan ve merhume Süheyla Çizakça'nın ruhları şad ve mekanları cennet olsun!Selamlarımla,


Beyza Üntuna, 28 Kasım 2008


Türkiye Cumhuriyeti, Atina-Pire Başkonsolosu


-------------------------------------------------------------



Sevgili Aydın agabey ;


Henuz sadece ıkı bolumu okudum . Ikıncı bolum ozel ılgı alanıma gıren oyuncaklardı . Gecmıse donup o yokluktakı zenginliklerimizi hatirlamak çok güzel . Bir kez daha tesekkür ederim . Bence oyuncak dostu ve oyuncak müzesinin kurucusu sevgili Sunay Akın'la temasa geçip O'nun da sitene ulaşmasini saglarsan çok mutlu olacaktir .Sevgi ile kalin


Bünyat AKIN(104-106 V.S.), 14 Şubat 2008


------------------------------


Degerli Kardeşim



Erol Günaydın ın arkasındaki ben Mehmet Ali ve yanımda Özer Berkay dan tebrikler,selamlar,sevgiler,ellerinize saglık.Özer Berkay ve ben GSLAAG den ayrıldık,resimde gördügünüz oturan GS a hizmet eden üç kardeşimize madalya ve plaket verdik.Tahminen 40 ın üstünde agabeyimiz,okul müdürümüz Meral Mercan ,kıymetlı GS lılar bu madalya ve plaketleri aldılar. Resim o tören sırasında çekildi.



Bilgisayar kullanmada cok acemiyim,ancak daha çok gencim yaşım 73 yavaş yavaş öğreneceğim...



Lütfen gslaag ye girin,orada devrelere girin,gsl55.free.fr dan hatıralara girin 2 sahife Necdet Mahfi Ayral ın kızı Jeyan hanımefendinin bana hediye ettiği üç albüm resim ve efemeraları tetkik edin.Bunlarıda dilerseniz kullanabilirsiniz.



İyi günlerde görüşmek dileklerimle.



M Ali Zeren, 17 Şubat 2008


----------------------------------


Aydin agabey,



Dun gslaag sitesinde, yazilarinizda gezindim. Site harika, yazilariniz enfes, onlari toplanmis ve guzel sunulmus gormek icimi isitti. Hem sitenizin hem yazilarinizin duyurularini tekrar tekrar yapmaliyiz orada. Yapacagiz zaten. Dun bunu dusundum. Ilk olanakta ben de gerekeni yapacagim. (ilk vaktim oldugunda yani, affedin beni bu nedenle)



Saygilarimla.



Gün ARUN 113, 25 Şubat 2008


-----------------------------------



Aydin Bey merhaba


Hazirladiginiz sitenin öncelikle Bursa sayfasini, daha sonra da müzik sayfalarini ve digerlerini inceledim. Paylastigimiz noktalari da gördüm. Böyle bir ise zaman ve emek harcamak, bunlara derlemek takdire sayan. Sizi kutluyor ve tüm günlerinizin bu sekilde verimli olmasini diliyorum. Selamlar.Mustafa GEYVE, 2 Mart 2008


-------------------------------


Sayin Ataberk,



Blogunuz cok hosuma gitti.



22 sene evvel biraktigim dunyanin en guzel sehri Istanbul'u bana tekrar gezdirdiniz.



tesekkur ederim



selam ve saygilarla



David Hasday



New York, 7 Mart 2008


-----------------------------------


Sayın Ataberk,



Biraz önce oğlumun haber vermesiyle sitenize baktım. Elinize sağlık, kutluyorum. Ben de, unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş güzelliklerin arayışı, duyurulması çabasındayım. Blogunuzda sergilediğiniz bilgilere, belgelere kendi genelağ yerimde yer vermek, beni, ziyaretçilerimi pek sevindirecek, mutlu edecek. Bilmem izninizi alabilir miyim?



Bu arada belirteyim, ilgilendiğim konular arasında dilimiz, müzik, yazın, sinema önde geliyor. Sinemayla ilgili bir kitabım (http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=110695 ), araştırma yazılarım, senaryolarım, öykülerim vb. var. Bir göz atabilirseniz, http://www.ilgilik.net/ size bir fikir verebilir sanıyorum.



Başarılarınızın artarak sürmesi dileğiyle selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.



İnal Karagözoğlu, 10 Mart 2008


----------------------------------



Aydın Abi,



Tesadüfen



”Anılara Yolculuk”



Bloguna takıldım.



Bir defada keşfedilemez.



Dönüp dönüp bakacağım.



Teşekkürler.



Çok yaşa emi.



Sevgiler,



A.Şeref Türkmenoğlu, 22 Mart 2008


-----------------------------


Emeklerinize saglik, cok guzel olmus. Bir IEL ve ITU mezunu olarak da ayrica gurur duydum:) Saygilarimla,



Aydin Gurel, 23 Nisan 2008


-------------------------


Merhaba Aydın Bey,



Anılarda yolculuk sayfalarında gezinirken çocukluğuma gittim 4-5 yaşlarındaydım ve ilk defa film makinası görüyordum,İstanbul'dan Niyazi Dayı gelmişti ,Seher Nenemin kireç badanalı duvarına bir bez gerildi ve sizin eşinizin ve çocuklarınızın görüntüleriydi izlediklerimiz.Babanız parmaklarımı tutar birşeyler yapar hep eksik sayardı parmaklarımı onu güleryüzlü ve kocaman bir adam olarak hatırlıyorum çocukluğumdan.



Ben kimmiyim? ben Ümit Arıcan'ın küçük kızı Safinaz'ım,her ne kadar hiç tanışmamış olsakta selamlar sevgiler...



Safinaz KAROL, 31 Ekim 2008


-------------------------------



Ağbi bu güzel sayfalarına bakmak saatlerimi aldı. Yapması kim bilir ne kadar zaman ve emek gerektirmiştir.Ailem 1965'de Bursaya taşınmıştı. Abdal Köprüsünün 5-6 ev yakınına. Heryer gibi oralar da artık tanınmaz olmuş. O yıllarda köprü sayfandaki (daha önce görmediğim) o resmine benziyordu gene az çok.Güzel günler...


Murat Kalınyaprak 109, 1 Ekim 2008


------------------------------------



Aydın Bey sitenizi ziyaret ettim ve çok mutlu oldum. Lakin kendi çocukluğunun oyuncaklarını hatırlayıp bunu konu edip bugünün kuşaklarına aktaran maalesefki çok az büyüğümüz var. Yine maalesef ki geçmişe ait belleğimiz, sanki o güzelim oyuncakların yerine geçen modern oyuncaklarla birlikte yitip gitmaktedir.Aydın Bey, ben TRT çocuk televizyonu için eski ("Dedemin Oyuncağı) oyuncaklarımızı konu eden bir programın yapımcısıyım. Televizyonumuz Ekimde yayın hayatına başlayacaktır. Hazırlayacağım programda komuğumuza oyuncakla ilgili malzemeleri hazırlayarak ya da konuğumuzun desteğiyle; onun çocukluğunda yer etmiş bir oyuncağın yapım aşaması anlatımlı olarak gerçekleştirilecektir. Bu konuda önerilerinizi paylaşmanız bizi sevindirecektir. Yapımını bildiğiniz bir oyuncak varsa ve bunu bizimle program çekimiyle paylaşırsanız çok memnun oluruz. Şimdiden desteğiniz ve oyuncaklara olan duyarlılığınız için teşekkür ederiz, saygılar sunarız.


Engin Yıldız, 21 Eylül 2008


---------------------------------


Aydın bey günaydın,



sitenize meraktan hemen buradan bir göz attım. detaylı olarak evden bakacağız tabii. ellerinize ve yüreğinize sağlık diyorum. eski bursa ve istanbul resimleri çok ilgimi çekti. anlatımlarınızı da okuyacağım . tekrar teşekkürler. saygılarımızla,



Cenk Özçelik, 13 Şubat 2008 çarşamba


-------------------------------


Aydin Bey supersiniz !!!! tebrikler.



Ayşe Siner, 13 Şubat 2008 çarşamba


--------------------------------


Cok guzel. Super bir ani derlemesi. Size cok tesekkurler.Sanki o gunleri yasamis gibi hissettim. Sonsuz sevgi ve saygilarimla



Ali Rıza Tuğluk, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------


Harika bir site tebrikler tebrikler Aydın beyciğim cok yararlı ve enteresan. Bu sitenizinden faydalanabilecek ve memnunlukla takip edecek dostlar var acaba onlara da izninizle adresinizi iletebilirmiyim ?



Sevgiler ve tüm bu güzel şeylerin devamını getirmeniz dileyiğle



Fügen Evren, 13 Şubat 2008 Çarşamba


------------------------------------


Sevgili Aydın Ağabey;



Çok güzel bir site olmuş.Ellerinize sağlık ve teşekkürler. Saygılar.



Ahmet Dikencik, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------



Aydın Beycigim ,



bir ara sakin bir zamanda fırsat bulup okumak o güzel anlatımız esliginde kahvemi yudumlarken sizinle beraber gecmiste yolculuk yapmak isterim. Simdiden elinize, yureginize ve super hafızanıza saglık. Sevgilerimle



Özlem Şenkoyuncu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Sevgili Aydın beyciğim merhaba.



Anılara yolculuk'ta İstanbul'un o eski günlerini sanki yeniden yaşıyormuş gibi keyif aldım. Biliyorsun ben GS lı değilim. 1970 Maçka mezunuyum. O yıllarda İstanbul bir başkaydı.



Geçen sene Sirkeci'deki Orient ekspres'te yaptığımız Eski dostlar yemeğine Yenikapıdan Sirkeciye yürüyerek gelmiştik.Bu yürüyüşten büyük keyif almıştım. Eski günleri ya'dederek beraberce yürümüş ve eski günleri anımsamıştık.



Anılara yolculuk için teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.



Harun Masatoğlu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------------


Aydin bey,



henuz tamamini okuyamadim ama okudugum bolumler ve fotograflar cok guzeldi.Elinize saglik. Selamlar



Sevgül Alper, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Ellerine saglik çok guzel olmus



Ali Meriçboyu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


---------------------------------



Ben de Aydın abimiz nerelere kayboldu diyordum. meğer yoğun bir çalışma içindeymiş. Blog'unuzu inceledim, çok beğendim. Yorum bile yazdım. Hayırlı olsun blogunuz.



Çok güzel olmuş. Ellerinize, emeğinize sağlık. Ben de sizden gelen mailleri güzelce derleyip, bir directory açıp saklamaya çalışıyordum. Ama böylesi çok daha güzel oldu ve size çok yakıştı. Sevgiler,



Yelda Dürüşken, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------



Merhaba Aydin bey,



Dun sayfaniza hizli bir bakis attim, simdi biraz daha bakacagim. Cok guzel olmus ellerinize saglik



Oldukca emek harcamissiniz. Harika gorunuyor



Sevil İnci Cankurt, 15 Şubat 2008 Cuma


---------------------------



Nefis bir arşiv..paylaştığınız için teşekkürler..Saygılar..



Ayfer Çırak, 15 Şubat 2008 Cuma


----------------------------------



Sevgili Ataberklerimiz Bu kadar güzel resimleri bulmak eskiyi bizlere yaşatmak breh breh (Bu aferin demektir.)Ben torunlarla Erim babamla meşgul olduğu için of günümde temiz bir nefes oldu.Her ikinizide öpüyoruz ilk fırsatta buluşmak dileğiyle. Nur. Erim dede(artık amca değil.)



Nursal Tarhan, 15 Şubat 2008 Cuma


------------------------------


Ozenle hazirlanmis bir blog...Teknik olarak kusursuz..Her sayfasini dikkatle okumak gerek...Hazirlayanin eline saglik...



Yorumkar, 12 Şubat 2008


--------------------------------------


Aydın Ataberk'in eseri, beni de çok etkiledi.


Ahmet Kuzucu, 26 Subat 2008 salı