Eski günlerde yalnız "taş plak"lar vardı. Bunlar 78 devirliydi. Taş plaklar, en ilkel plak türüydü. Üretimlerinde ebonit maddesi kullanıldığı için halk arasında "taş plak" olarak anılırlardı. Odeon, Columbia, tanınmış şirketlerin adıydı. Taş plakların, her iki tarafında da kayıt olurdu. Aslında devrileri 78 değil, tam olarak 78, 26 idi. Özellikle gramofonlarla dinlenebiliyorlardı. Çok kırılgan oldukları için, özen ile kullanılmaları gerekiyordu. 1940'lara doğru üretimleri durduruldu. Taş plaklarda, gizemli bir ses hafızamız olmalı. Bu plaklar, dönemlerinin sosyal yapısını, kültürel ortamını, iletişim olanaklarını, insan ilişkilerini ve daha birçok şeyi bizlere aktarıyor. Sizin elinizde, hiç taş plak var mı
Orhan Boran ağabeyimiz, bir tanemizdi. Radyoda O'nu dinlemeye doyamazdık. Hele o "yuki" yok mu ? Bayılırdık ona. Orhan Boran ağabeyimiz, günün deyimiyle ilk stand-up sanatçımızdı. Orhan Boran'ın sunduğu "İpana 11 soru bilgi yarışması" bizi adeta radyo başına çivilerdi. Onun bir anektodunu hiç unutmuyorum. İzin verirseniz aktarayım. İpana 11 soru bilgi yarışmalarından birinde, yarışmacı, Orhan ağabeyin sorduğu sorulara, hiç düşünmeden doğru yanıtlar veriyormuş. Oysa, sorular da oldukça zormuş. Sıra 11ci ve son soruya gelmiş. Orhan Boran sormuş : Keops piramidinin kuzeye bakan cephesini yapan usta kimdir ? demiş. Yarışmacı duraksamış. Orhan Boran "Eyvah, galiba bilemeyecek, çok zor bir soruyla karşılaştı" diye düşünmüş. Yarışmacı, Orhan Boran'a dönerek "Gündüz vardiyasında çalışanı mı, gece vardiyasında çalışanı mı soruyorsunuz ? "demez mi !
Allah her kula bir zenahat vermiş
Meğerki bol nasip kısmet yazıla
Kimine hoş geçim ganahat vermiş
Kimine hırs vermiş doymaz az ile
Terki diyar ettim 15 yaşımda
Dolaştım bir hayli kendi başımda
Her ne iş tuttuysam felek karşımda
Nacar kaldım paylaşılmaz göz ile
Torpil yoktu kimse yardım etmedi
Küçük memur oldum maaş yetmedi
Ev geçimi hiç de düzgün gitmedi
Ceryan'ı kestiler galdık gaz ile
Tuhafiyeciliği seçtim olmadı
Terzi oldum kestim biçtim olmadı
Kumaş mağazası açtım olmadı
Hep malları güve yedi haz ile
Marangoz olduk el kaptırdık hızara
Tellal olduk kıtlık geldi pazara
Fırıncı oldum yangın çıktı kazara
Malım mülküm harap oldu koz ile
Kasap oldum bereketin adı yok
Kimi et yağsız der kimi budu yok
Aşçı oldum yemeklerin tadı yok
El alemi suya boğdum tuz ile
Berber oldum belediye kapattı
Kahvecilik yaptım sermayem battı
Meyhaneci oldum dükkan top attı
İçen kaçtı hepsi başka poz ile
Demirci oldum herkes beni haşladı
Gürültüden şikayete başladı
Çöpçü oldum mahalleli taşladı
Süpürürken evler doldu toz ile
Şoför oldum arabayı devirdim
Pilot oldum uçakları savurdum
Vatman kaptan oldum dümen çevirdim
Hiçbir gün rotam gitmedi düz ile
Müteahhit oldum tez iflas ettim
Avukat oldum hep boş dava güttüm
Gazeteci oldum çok fazla ottum
Dıhtılar mapusa bir kaç söz ile
Doktor oldum tedaviye geldiler
İlaç verdim zehirlenip öldüler
Dişçi oldum suçu bende bildiler
Zayıf giren çıktı şişman yüz ile
Üfürükçü oldum kendim çıldırdım
Müezzin oldum cemaati yıldırdım
İmam oldum yanlış namaz kıldırdım
Müftü el çektirdi işten vaaz ile
Baktım hayırsızım ortada kaldım
Vaz geçtim sanattan başka iş buldum
İnşaata girdim amele oldum
Ta üst kattan yere düştüm hız ile
Vel hasılı hiç bir işte gülmedim
Meğer kader böyleymiş bilmedim
Bir de hovardalık yapayım dedim
Yedik malı mülkü karı kız ile
Şemsi der ki münasip bir iş bulamadım
Gidip bir baltaya sap olamadım
Bağlamadan başka saz çalamadım
Akibet nafaka çıktı saz ile.
Haftalık "Radyo" dergileri evimizden hiç eksik olmazdı. Radyodan, sanatçıların sesini dinlerdik, ama kendilerini göremezdik. "Radyo Haftası" dergisi, bu boşluğu dolduruyordu. Sanatçıların, dergilerden hafızamıza işlenen yüzleri, radyoda şarkılarını dinlerken canlanırdı. Başlangıçta 30 kuruş olan dergiye, sonradan yüklü bir zam geldi, 35 kuruş oldu. Ama, biz radyo dinleyicileri, sadık okuyuculardık. Hiç ara vermedik. Dergileri, elden ele dolaştırırdık.
Barış Manço ağabeyimizi anmadan geçebilir miyiz hiç ? Hafızam beni yanıltmıyorsa, benden bir kaç üst sınıftaydı. Timur Selçuk, Barış Manço, Müdür Ali Teoman'ın oğlu, diğer arkadaşlarıyla beraber, grup oluşturmuşlardı. Şamata gecelerinin sevilen grubuydu. Lise yıllarında iki müzik grubu kurmuştu. Birincisi, "Kafadarlar", ikincisi "Harmoniler"di. "Los Pijamos" gibi, gruplarla birlikte sahneye çıkarlardı. Aileden sanatçıydı. Annesi de Türk Sanat Müziği sanatçısıydı. Gitar çalmayı kendi kendine öğrendiği söylenirdi. Annesinden hem piyano dersleri, hem de müzik eğitimi alıyordu. Galatasaray'dan sonra Şişli Terakki Lisesine geçtiğini duyduk. Katıldığı " Les Mistigris " grubuyla birlikte Paris Olympia'da konser verdi. Dağlar Dağlar, 1969 yılında çıkardığı bir 45'liğin adıydı. Bu müzikle "Altın Plak" ödülünü aldı.
Sanat güneşimiz, bir tanemiz, canımız, ciğerimiz, Zeki Müren'imiz. Zeki Müren'i, ilk nerede dinlediğimi anlatayım. Cağaoğlu'nda oturuyorduk. Tam karşımızda MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) binası vardı. O binada, zaman zaman film gösterilir, zaman zaman tiyatro oynanırdı. Bir gün, salonun ortasındaki bir sütunun üst bölümüne, siyah-beyaz televizyon yerleştirdiler. O günlerde, kimsenin evinde televizyon yoktu. " Genç bir şarkıcı çıkmış, billur gibi sesi varmış, televizyonda şarkı söyleyecekmiş " dediler. Bütün mahalleli toplandık. Ayakta beklemeye başladık. Saat geldi. Televizyon açıldı. Hepimiz, boynu, televizyona doğru, yukarıya dönük, Zeki Müren'i dinlemeye başladık. Bir daha da ondan ayrılamadık.
Hep sana hep seni hep bizi yazıyorum
Ne zaman bir kadeh alsam elime
Hep sana hep seni hep bizi içiyorum
Her gece kederdeyim
Durmadan içiyorum
Sevda ektim kalbime
Yalnızlık biçiyorum
-kemanlar ve zeki abi-
Her gece kederdeyim
Durmadan içiyorum
Sevda ektim kalbime
Yalnızlık biçiyorum
Ne zaman iki satır yazmaya kalksam
Hep sana hep seni hep bizi yazıyorum
Ne zaman bir kadeh alsam elime
Hep sana hep seni hep bizi içiyorum
Her gece kederdeyim
Durmadan içiyorum
Sevda ektim kalbime
Yalnızlık biçiyorum
Elveda elveda elveda deyip bir gün
Viran edip gönlümü
Ayrılıp gidişinin
Bu gece yıldönümü
Bugün de sensiz içtim
Bu akşam sensiz hiçtim
Bu gece her damlayı
İki kadehe biçtim
Ayrılık öyle zor ki
Kimsesiz kalan bilir
Gözyaşı ne demektir
Her gün ağlayan bilir
Her gece kederdeyim
Durmadan içiyorum
Sevda ektim kalbime
Yalnızlık biçiyorum
Yokluğunla baş başa
Kendimden kendimden kendimden geçiyorum
Şerefe deyip şimdi
Bin kahır bin kahır bin kahır içiyorum
Birazdan gözlerimden
Geçersin ılık ılık
Nice yıllar sevgilim
Mutlu olsun mutlu olsun mutlu olsun ayrılık
Sevincim kederim sen
Gözlerim ellerim sen
Benim ne suçum var ki
Sen benim kaderimsen
Karıştırmış kaderim
Şu gönlümün harcını
Yaş döküp ödüyorum
Ben bahtımın borcunu
Dertliyim efkarlıyım
Gönlüm yine tasada
Unutmak istiyorum
Kendimi bu masada
Her şey yalnız senin için üzme kendini
Belki bugün belki yarın anlayacaksın
Çok sevdiğimi, ağlayacaksın
Ayrılık mı çıktı falda
Sen bir yanda ben bir yanda
Öyle bir aşk bu zamanda
Ah belki bugün belki yarın anlayacaksın
Çok sevdiğimi, ağlayacaksın
Rüzgar gibi geçti yıllar
Tutunacak dal kalmadı
Bir an mutlu olmak için
Çekilmedik dert kalmadı
Senle dolu özlemlerim
Dilimdedir sitemlerim
Düşman çıktı sevenlerim
Sığınacak dost kalmadı
Sarılacak dost kalmadı
Bekleyişle özleyişle
Ömrüm geldi geçti böyle
Göz yaşlarım döndü sele
Ağlamadık gün kalmadı
Yaşanacak gün kalmadı
Bir yalanmış tüm gerçekler
O ümitler o dilekler
Boyun büktü hep çiçekler
Koklanacak gül kalmadı
Bir an mutlu olmak için
Yürünmedik yol kalmadı
Yaşanacak gün kalmadı
Her gece kederdeyim
Durmadan içiyorum
Sevda ektim kalbime
Yalnızlık biçiyorum
Alnıma dökülen beyaz saçlarımı
Okşayıp dizinde yine tara ne olur
Mazide kaybolan hatıraları
Unutma yeniden ara ne olur
Kalbin sızlayacak baksan bir bana
Yine ilk günkü gibi gülümse bana
Dedim ki gelecek dosta düşmana
Yüzümü çıkarma kara ne olur
Çıkacaksın diye köşe başından
Bekle bekle beklemekten usandım artık
Çilemin gemisi gelmiş demirli
Yükle yükle yüklemekten usandım artık
Dünyayı durdurdum bakarsın diye
Fallara bakardım çıkarsın diye
Yolların sonunda sen varsın diye
Ekle ekle eklemekten usandım artık
İçimde bir ümit var geleceksin diyorum
Belki çok uzaktasın bunu da biliyorum
Kader kelepçesini elime vurdu felek
Geleceğim demiştin ben hala bekliyorum
Ben hala bekliyorum
Bir şiir yazdım sana
Bir şarkı yaptım sana
Mutlu günüm her şeyim ah beni anlasana
Masaların üstüne ismini kazıyorum
Bu kahir mektubunu bin kere yazıyorum
-tekrar-
Her gece kederdeyim
Durmadan içiyorum
Sevda ektim kalbime
Yalnızlık biçiyorum
Ne zaman iki satır azmaya kalksam
Hep sana hep seni hep bizi yazıyorum
Ne zaman bir kadeh alsam elime
Hep sana hep seni hep bizi içiyorum.
Gecelerden bir gece, bezginiz
Üstelik, adamakıllı sarhoşuz, ellerin ellerimde...
İspanyol meyhanesinde bir kadın, çığlık çığlığa şarkı söylüyor
Belli yıkılmış bir kadın, hayli çirkin, hayli geçkin, ağlamaklı
Zayıf, incecik elli, incecik elli, kalın dudaklı
Sesi bir tokat gibi patlıyor kulaklarımızda
Yüzümüz al al oluyor, içimiz hüzün dolu, kahır dolu, Gözlerimiz kanlı
Yeter, yeter... Öleceksek ölelim
Haydi vur kendini şaraba, kedere ve aşka vur
Daha içelim hey...
İspanyol meyhanesinde bir gece
Seninle, seninle baş başayız
Üstelik, sarhoşuz adamakıllı, daha içelim, daha içelim...
İspanyol meyhanesinde öldüğümüzü kimse bilmesin
Hey garson, bütün hesaplar benden bu gece, sen de iç, sen de iç
Kapat kapıları, kapat, kapat, yabancı girmesin
İspanyol meyhanesinde öldüğümüzü kimse bilmesin
Ölelim, ölelim artık, bitsin bu delicesine koşu, bitsin bu koşu
Yeter, yeter... Öleceksek ölelim
Haydi vur kendini şaraba, kedere ve aşka vur
Daha içelim hey
Yıldırım Gürses'in gerçekten de sesi pek gürdü. Cüsse olarak da oldukça heybetliydi. Yenikapı'daki Gar Gazinosu'nda şahsen dinlemiştim. "Son Mektup" şarkısını söylüyordu. Çok uzun bir podyum, sahneden başlayarak, neredeyse, orta sıralara kadar uzuyordu. Yıldırım Gürses, şarkısını söyleye söyleye, bu podyumun üzerinde, başka bir deyimle, halkın arasında dolaşırdı. Orkestrası, sahneden kıpırdayamazdı. Bazen baş kemancısı yürürken ona eşlik ederdi. Yıldırım Gürses'in Bursa doğumlu olduğunu biliyor muydunuz ? Yıldırım Gürses, biz lisenin sonlarındayken, 1965 yılında, Hürriyet gazetesinin düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasına katıldı. Orkestrası ona eşlik ediyordu. "Gençliğe Veda" şarkısını seslendirdi ve birinci oldu. Sanatçımızı 2000 yılının Kasım ayında kaybettik.
Bin can feda bir tek dostuma
Her köşesi cennetim ezilir yanar içim
Bir başkadır benim memleketim
Lay Lay...
Anadolum bir yanda yiğit yaşar koynunda
Aşıklar destan yazar dağlarda
Kuzusuna kurduna Yunus'una Emrah'a
Bütün alem kurban benim yurduma
Lay Lay...
Mecnun'a Leyla'sına erişilmez sırrına
Sen dost ararsan koş Mevlana'ya
Yeniden doğdum dersin derya olur gidersin
Bir başkadır benim memleketim
Lay Lay...
Gözü pek yanık bağrı türkü söyler çobanı
Zengin fakir hepsi de sevdalı
Ben gönlümü eylerim gerisi Allah kerim
Bir başkadır benim memleketim
Havasına suyuna taşına toprağına
Bin can feda bir tek dostuma
Her köşesi cennetim ezilir yanar içim
Bir başkadır benim memleketim
Lay Lay...
Anadolum bir yanda yiğit yaşar koynunda
Aşıklar destan yazar dağlarda
Kuzusuna kurduna Yunus'una Emrah'a
Bütün alem kurban benim yurduma
Lay Lay...
Mecnun'a Leyla'sına erişilmez sırrına
Sen dost ararsan koş Mevlana'ya
Yeniden doğdum dersin derya olur gidersin
Bir başkadır benim memleketim
Lay Lay...
Gözü pek yanık bağrı türkü söyler çobanı
Zengin fakir hepsi de sevdalı
Ben gönlümü eylerim gerisi Allah kerim
Bir başkadır benim memleketim
Bugün, gençliğimizdeki yerli müziklerin arasında dolaştık. Bütün müziklere bakabildik mi ? Böyle bir iddiamız yoktu. Amacımız, sadece eski günlerdeki yaşantımızdan bir kesit sunmaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder