Okul günlerimiz, gençlik yıllarındaki anılarımız ...

Merhaba, yazılarımı paylaşabilirsiniz, sonuçta paylaşmak için yazıldılar... Ancak lütfen emeğe saygı gösterin, isimsiz kullanılmalarına müsade etmeyin.

İlginize teşekkür ederim.


Veysel ustanın mutfağı - Eylül 2012

 
İzninizle, bugün size, "yerel lezzetler" köşesinde, Veysel ustanın (Veysel Yağcı'nın) mutfağını tanıtmak istiyorum. Veysel ustanın lokantası Bursa'nın Keles ilçesinde. Kime sorsanız gösterir. Tipik bir "esnaf lokantası". "Bunda ne var; her yerde esnaf lokantası var" dediğinizi duyar gibi oluyorum. İşin sırrı ise burada!
 
 
Lokantanın aşçılığını Halit üstlenmiş. Halit usta, kısa bir süre önce Club Magic Life tatil köyünün aşçısıymış. Memleket hasretine dayanamamış; Keles'e yerleşmiş. Dükkan sahibi Veysel Yağcı'nın titizliği ile Halit ustanın el becerisi birleşince, ortaya muazzam tatlar çıkması kaçınılmaz olmuş. Bir fotoğraf çerçevesinde bu lezzetleri size anlatmamız olanaksız. Bunun bilincindeyiz. Gene de biraz fotoğraf, biraz anlatımla, hayallerinize dokunmak istiyoruz.
 
 
Bu lokantada yemeğe mutlaka bir çorba ile başlamalısınız. İşkembe çorbası var; tavuk suyu çorbası var; ezogelin çorbası var; mercimek çorbası var.... Biz ise, başlangıç olarak "kuzu yanağı" çorbası seçiyoruz. Saf kemik suyu kullanılarak yapılmış. Biliyorum, bazılarınız için düşüncesi bile çok tedirgin edici ama, çorbanın ana malzemesi kuzunun yanak etleri. En yumuşak ve en lezzetli yeri.
 
 
Sıcak yemek seçeneklerinin arasında, başta kurufasulye geliyor. Veysel usta Erzincan fasulyesi kullanıyormuş. "Özelliği nedir?" diye sorduğumuzda, "Aradan saatler geçse bile, kesinlikle mideyi rahatsız etmiyor; şişkinlik yapmıyor" diye yanıt veriyor. Yağının bir kısmını zeytinyağ olarak kullanıyormuş. Salça ise, hiç kuşkusuz bu yörenin.
 
 
Dana kavurma. Bu bölgenin danalarının etlerinden yapılıyor. Başka bir deyimle, dağlarda kekiklerle, baharatlı otlarla beslenmiş dana kullanılıyor. Lezzet vermesi için, araya çok az kuzu eti de katılıyor. Dana eti çok yağsız. Kuzu eti ile bu yağsızlık kısmen gideriliyor. Domates ve biber de yemeğe lezzet olarak eşlik ediyor.
 
 
Patlıcan musakka. Gene yörenin patlıcanları kullanılıyor. Çekirdeksiz olanlar seçiliyor.
 
 
Vejeteryanseniz zeytinyağlı bamyayı seçebilirsiniz. Mevsiminde zeytinyağlı enginar da yapılıyor. Enginar ve bamyada "karışımsız zeytinyağ" kullanılıyor (biz sızma diyoruz; onlar karışımsız diyor).
 
 
İşte bir lezzet yumağı daha: fırın köfte (İzmir köfte değil). Özel yapım köfteye patlıcan, domates, patates ekleniyor. Hepsi birden fırında, kıvamınca, pişiriliyor.
 
 
Sebzeli kebabın özelliği etinde. Biraz önce belirttiğimiz gibi, yörenin (Uludağ'ın) danalarının eti kullanılıyor.
 
 
Piliç kapama, Halit ustanın baş yapıtlarından. Kemiksiz piliç buduna, sarmısak ve çeşitli baharatlar ekleniyor. Fırına veriliyor. Sarmısaklar, fotoğrafta seçilebiliyor.
 
 
Sebzeli bulgur. Kesinlikle çok lezzetli Lokantanın en çok aranan yemeklerinden. Biz saat 15.00 gibi lokantaya uğramıştık. Veysel usta, "Beyim geç kaldınız, fotoğraf çekmek istiyorsanız 12 gibi gelmeliydiniz" diyor. Bulgur, kuru olmamalı. Kıvamı, lezzeti kadar önemli.
 
 
Şehriyeli pilav. Tane tane. Bir ustanın ustalığının pilavda olduğunu söylerler. Çok kolay gibi gözükmesine rağmen, gerçekten ustalık getektiren bir yemek.
 
 
Sıra tatlılara geldi. İşe süt tatlısı ile başlayalım. Süt tatlısında, buram buram tereyağ tadı var; süt tadı var. Veysel ustanın favorilerinden.
 
 
İsterseniz fırın sütlaç da yiyebilirsiniz. O da yöre hayvanlarının sütlerinden yapılmış.
 
 
Seçenekler arasında tel kadayıf da var. Hepsi buzdolabında sırasını bekliyor.
 
 
Mervey Izgara'nın hizmetleri yalnız lokantası ile sınırlı kalmıyor. Yakın bölgelerdeki her türlü etkinliğe araçları ile hizmet verebiliyor. Örneğin 23 Eylül pazar günü Gelemiç köyünde yapılan köy düğününde de konuklara yemek ikram etmiş.
 
 
Keles ilçesinden Bursa'ya doğru dönerken Baraklı köyünden geçiyoruz. Hava çok güzel. Güneşli. Yol kenarında bir grup köylü kadının çalıştığını görüyoruz. Selam verip, yanlarına yaklaşıyoruz. Ne yaptıklarını soruyoruz.
 
 
Ayşe bacı, daha önceden vişne reçeli yapmış. Taneli olduğu için, eşi ekmek batırmakta zorlanmış. Şimdi, vişne reçelini kevgirden geçiriyor. Tanelerini ve vişne kabuklarını ayırıyor. "Vişne marmelatı" yapıyor.
 
 
İşi pek kolay değil. Vişne reçelini bir kevgire dökmüş. Eli ile sıkıyor; karıştırıyor. Posa yukarıda kalıyor. Marmelat aşağıya dökülüyor. Bu işlemi yaparken ise, ortalığı, nefis bir vişne reçeli kokusu sarıyor. Yardım teklif ediyoruz. İnanamıyorlar. "Yok beyim, sağol" diyorlar.
 
 
Arkadaki kuzinede ise, hakiki mürdüm eriklerinden yeni bir reçel yapılyor. Yeteri kadar şeker eklenmiş. Arada bir tahta kaşıkla karıştırılıyor. Her yerde sahipsiz mürdüm eriği ağaçları var. Kendiniz toplamak istemezseniz, yol boyundaki köylü kadınlar, kilosunu 1,5 liradan satıyorlar.
 
 
Bir başka lezzet şöleni ise, kuzinede, mürdüm eriklerine eşlik ediyor.
 
 
Vişne reçelinin kokusu inanılmaz güzel. "Al beni" diyor. Utanarak, "İstanbul'daki çocuklarımız için biraz alabilir miyiz?" diyoruz. Bize hemen iki kavanoz buluyorlar; bir kavanoz reçel, bir kavanoz marmelat dolduruyorlar. Parasını soruyoruz. "Ne bileyim ben, hiç satmadım ki" diyor. Yoldan geçen bir köylüden fikir alıyoruz. Söylediği tutarı fazlasıyla veriyoruz. Helal etmesini istiyoruz. "Afiyetle yesinler beyim" diyor.
 
 
Yol boyu, köylerde, kış hazırlıkları sürüyor. Emine bacıyı elinde sopa ile bir çuvaldaki kabuklu kurufasulyeleri döverken buluyoruz. Bu da, taneleri kabuklarından ayırmak için bir yöntemmiş. Hazır söz fasulyelerden açılmışken yeni duyduğumuz bir fasulye cinsi hakkında bilgi almak istiyoruz. "Yoğurtçu fasulyesi nedir bacım?" diyoruz. Lezzeti çok güzelmiş. Şeker fasulyesi, ak fasulye varmış. Hepsinin cinsi başkaymış.
Teşekkür edip, yolumuza devam ediyoruz.

Gelemiç köyünün güzelleri - Eylül 2012

Bir süredir dağlardan uzak kalmıştık. Doğayı çok özledik. Sonbaharın güzellikleri gözümüzde tütmeye başlamıştı. Eylül ayının ortalarında bir gün, Uludağ'da yeni yerler keşfetmek üzere yollara çıktık. Siyah küheylana atladık.
 
 
Bagajımız taşarcasına doluydu. Hem biz dostlarımız için biriktirmiştik; hem de köylere gideceğimizi duyan komşularımız, torbalar dolusu eşya getirmişti. Neler yoktu, neler! Yeni doğmuş bebek giysileri, genç çizgiler, eşofmanlar, kitaplar, ansiklopediler, tertemiz bayan bluzları, ütülü pantalonlar, spor ayakkabılar ..... Bagaj, geniş olmasına rağmen, hepsini almaya yetmedi; bir kısmını arka koltuğa istifledik.
 
 
Yolda, hiç alışık olmadığımız bir manzara ile irkildik: Doğancı barajında su kalmamıştı! İşte o zaman, ne kadar uzun zamandır yağmur yağmadığını anladık. Baraj gölünün bu hali, yürekler acısıydı.
 
 
Bugün hava oldukça serindi. Hava raporları, yağışlı havanın, sabahleyin Trakya'dan gireceğini, öğleden sonra Marmara bölgesinin doğusunda yağışlar görülebileceğini söylemişti. Daha şimdiden, yamaçlar sis altındaydı. Onca yakıcı geçen yazdan sonra, serin hava bize iyi gelmişti.
 
 
Daha çok ilerlemeden sonbaharın güzellikleri bizi karşılamaya başladı. Dalları yere sarkan bir elma ağacı sanki, eğilerek bizi selamlıyordu. Hemen durduk; yanına yaklaştık.
 
 
Amasya elmasının kırmızısı ile yaprakların yeşili o kadar güzel kaynaşmıştı ki! Elmaların hepsi, bize gülüyor gibi geldi.
 
 
Tam yanında ise elma dolu bir başka ağaç daha vardı. Bu sefer renkleri yeşildi, sarıydı.
 
 
Artık elma hasadı zamanının geldiği belliydi. Ağaçlar, bir tarlanın içinde oldukları için, elmaların hiçbirine dokunmadan ayrıldık.
 
 
Ana yoldan ayrılıp, toprak bir yola saptık. Taşların üzerinden atlayarak ilerlemeye başladık. Yol kenarında bir mürdüm eriği ağacı ile karşılaştık.
 
 
Gördüklerimiz hakiki mürdüm eriğiydi. Tam olgunlaşmışlardı. Yolun kenarındaydılar. Sahipli bir arazi değildi. Birazını yedik, birazı ile sepetlerimizi doldurduk.
 
 
İki adım ötede, bir başka yabani bitki vardı. Kuşburnuna benziyordu ama değildi. Ne olduğunu bilemedik. İleride bir bilene sorabilmek için görüntüledik.
 
 
Yolun solunda da, bir başka bitki vardı. Türkuaz rengi ve puslu görüntüsü pek hoştu.
 
 
Yola çıktıktan 60 km sonra Keles ilçesine geldik. Bugün Keles'in pazarıydı. Köy ürünlerini alabilmek için en uygun gündü. Önce Mervey Izgara'nın esnaf lokantasında karnımızı doydurduk. Kemik suyu kaynatılarak yapılmış çorbayı yudumlarken, anılarımız canlandı. Gözlerimizi kapatarak bu anın tadını çıkardık. Kuru fasulye de müthiş lezzetliydi. Bizi görünce hemen yanımıza gelip selam veren Veysel ustaya bu işin sırrını sorduk. Erzincan fasulyesiymiş. Salçası da köy salçasıymış.Tereyağ kullanmış. Yeniden görüşebilmek dileğiyle ayrıldık.
 
 
Pazarda acı biberlerin al benisi çok fazlaydı. Taptazelerdi. İnsan, alıp ısırıvermek istiyordu. Kendimizi zor tuttuk.
 
 
Beyaz fasulyelerin bu güne kadar duymadığımız bir cinsi daha varmış: yoğurtçu fasulyesi. Yoğurtçu'nun bir köy ismi olup, olmadığını sorduk. "Yok beyim" dediler "Köy ismi değil; fasulyenin cinsi; ak fasulyeden lezzet olarak çok farklıdır". Ayıklayıp, kışlık olarak saklamak üzere, kilolarca aldık.
 
 
Keles'ten ayrılıp; Gelemiç köyüne doğru yola çıktık. 15 km kadar sonra, Gelemiç, bütün şirinliği ile karşımıza çıktı.
 
 
Köyün girişinde, güler yüzlü bir tabela, bizleri "Hoş geldiniz" diyerek karşıladı.
 
 
Daha biraz ilerlemiştik ki, bir grup köylü kadının, bir fırın etrafında toplanıp, sohbet ettiğini gördük. Hemen durduk. Selam verdik. Elimizde, onlara uygun olan eşyaları verdik.
 
 
Onları sohbet ediyor sanarak aldanmışız. Fırındakilerin pişmesini bekliyorlarmış. Biz de fırından içeri bir göz attık. Arka bölümde pideler vardı. Ön bölümdeki patateslerin kokusu ise bize kadar geliyordu.
 
 
Pideler zaten pişmişti. Biraz daha kalırlarsa yanabilirlerdi. Kor haline gelmiş olan kömürler, fırının ağzında bir yükselti oluşturmuşlardı.
 
 
İlk pideyi fırından aldılar. Pek de güzel kabarmıştı. Daha dumanı üstündeydi. El yakıyordu. Patateslerin ne zaman çıkacağını sorduk. Biraz daha beklememiz gerekiyormuş.
 
 
Ne kadar cömerttir bizim insanlarımız! Ne kadar tok gönüllülerdir! Bize teşekkür etmek istiyorlardı. İlk pideyi almazsak, alınacaklardı. Verirken, gözlerindeki mutluluğu görmeliydiniz.
 
 
Fırından çıkan diğer pideler, hemen kenardaki bir rafa istiflenmeye başladı.
 
 
Pidelerden sonra, sıra köy ekmeklerine geldi. Çok düzenli çalışıyorlardı. İnanılmaz bir işbirliği vardı. Biri hamuru çıkarıyor; biri üzerini çiziyor; biri de kürekle fırına atıyordı.
 
 
Getirdiğimiz spor ayakkabılardan biri, oradaki çocuğa çok uygundu. Sevinçle bize yeni ayakkabılarını gösterdi. Gözlerinin içi gülüyordu. Biz de onun mutlu olmasından, çok mutlu olduk.
 
 
Gelemiç köyünde çok ilginç evler de vardı. Bir tanesinin balkonu tamamen yapraklarla kaplanmıştı. Güneşe karşı doğal bir perde oluşmuştu.
 
 
Gelemiç köyüne, antep fıstığı ağaçlarını görüntülemek için gelmiştik. Daha önce, bu köyde, antep fıstığı yetiştirildiğini duymuştuk. Oysa, burası bir dağ köyüydü. 1000 metreyi aşkın bir yüksekliği vardı. İnanmak zordu. Antep fıstıklarını gözlerimizle görmeliydik.
 
 
Mesut dayı, köy içindeki gezimizde bize eşlik etti. Daha doğru bir deyimle, rehberlik etti. Bizi antep fıstığı ağaçlarının bulunduğu bölgeye kadar götürdü. Aslında bu ağaçlar, çitlembik ağacıymış. Antalya'dan antep fıstığı çeltikleri getirmişler; çitlembik ağaçlarına aşılamışlar. Aşılar tutmuş. Şimdi köyde, tonlarca, evet tonlarca antep fıstığı yetişiyormuş.
 
 
Ağaçların bir bölümü ise, çitlembik yetiştirmeye devam ediyormuş. Yamaçta oldukları için yanlarına yanaşamadık. "Çitlembikten ne yapıyorsunuz?" diye sorduk. Yağını çıkartıyorlarmış. "Nasıl?" diye sorduk. "Gelin, size göstereyim" dedi.
 
 
Yağhanenin tam karşısında, samanlıklar vardı. Başka köylerde, daha önce samanlıklar görmüştük ama, bu samanlıklar başkaydı. İki katlıydı. Kerpiçten yapılmışlardı. Ahşap kalaslarla iskeleti oluşturulmuştu. Diğer samanlıklarda olduğu gibi, bu samanlıklarda da, doğal yer çekiminden yararlanılıyordu. Samanlıklar, eğimli yamaçlara yapılmışlardı. Arka taraftan yükleme yapılıyor; gerektiği zaman samanlar, alt kattaki kapıdan alınıyordu.
 
 
Henüz çitlembiklerin toplama zamanı gelmediği için yağhane çalışmıyordu. Mesut dayı bize nasıl çalıştığını "göstererek" anlattı.
 
 
Önce çitlembikler, bir el değirmeninden geçirilerek eziliyordu; kırılıyordu.
 
 
Ezilen çitlembikler, ikinci aşamada, altında ateş yakılan üstü açık bir fırında, karıştırılarak kavruluyordu.
 
 
Son aşamada ise, kavrulmuş çitlembikler, çuvallara konularak, el presinde sıkılıyordu. Alttan akan çitlembik yağları ise şişeleniyordu. Çitlembik yağı kozmetik endüstrisinin aradığı bir üründü. Kozmetik ürünlerde kullanılıyordu. Bronzlaşmaya çok yardımcı oluyordu. Gelemiç'de ise, ayrıca, sabah kahvaltısında ekmek banarak yeniyordu. Yemeklerde kullanılmazdı.
 
 
Yağhanenin önündeki meydanda ise bir taş dibek kullanılacağı günü bekliyordu. Bu dibeklerde, daha çok buğday dövülürdü.
 
 
Mesut dayıya teşekkür ettik; onu köy kahvesine kadar bıraktık; önleri çiçek dolu pencereleri arkamızda bırakarak, Gelemiç köyünden ayrıldık.
 
 
Bundan sonraki durağımız, hemen yakınlardaki Kemaliye köyüydü. Kemaliye muhtarı Ali Esen'i, Keles pazarında görüp, selamlaşmıştık. Eşinin evde salça yapmaya devam ettiğini söylemişti.
 
 
Bir yanda domatesler, biberler doğranıyor; bir yanda dizi dizi salça kazanları kaynıyordu.
 
 
Salça kazanını kendi başına kaynamaya bırakmaya gelmezdi. Hemen dibi tutardı. Zaman, zaman, kalkıp, karıştırmak gerekirdi.
 
 
Kaynayan salçanın muhteşem bir görüntüsü; olağanüstü bir kokusu; tanımlanması zor bir fokurtusu; gözleri yakan bir dumanı vardı.
 
 
İkinci kazan ise, ilgimizi çekti. Yarısı domateslerle, yarısı kırmızı biberlerle doldurulmuştu. Özel bir karışım olmalıydı. Doğrusu, tadını çok merak etmiştik. İleride yeniden uğrayıp, tadına bakmayı düşündük.
 
 
Yalnız Ali muhtarın evinde, şimdiye kadar üçyüzü aşkın salça kavanozu hazırlanmıştı. Çalışmalar daha da devam ediyordu. Bütün köy evlerinde ise, benzer şekilde, şimdi "salça" vaktiydi.
 
 
Kemaliye köyünde dolaşmaya devam ettik. Ahmet Arı, yere çömelmiş, küçük dallar parçalıyordu. Selam verdik. "Kolay gelsin" dedik. Elindeki aletin adını sorduk. Tahra da deniyormuş; tarha da.
 
 
İki adım ileride, bir başka salça kazanı kaynıyordu. Sahibinin güler yüzünden cesaret aldık. Eğilip kazana baktık. "Salça oldu mu? Ne zaman tadına bakabiliriz?" dedik. Söylemememiz gerekiyormuş. Hemen eve girip, bir kavanoz salça getirdi. Almak istemedik. Israr etti. Parasını vermek istedik. Kesinlikle almazmış. Bir daha gelişimizde elimiz boş gelmemeyi planladık. Defalarca teşekkür ettik.
 
 
Yandaki bahçede Emine nine fasulye ayıklıyormuş. Fasulyenin, biz tarlasında toplandığını sanıyorduk. Oysa Emine nine 80 yaşındaymış. Tarlaya kadar yürüyemiyormuş. Orada da eğilip, kalkamıyormuş. Komşuları, tarladaki bütün fasulye otlarını söküp getirmişler. Emine nine de, oturduğu yerden, fasulyeleri, otlarından ayıklıyormuş; daha sonra, fasulyelerin tanelerini ayıklayacakmış. Böylesine bir dayanışma ve böylesine bir çözüm oluşturma, ister istemez gözlerimizi yaşarttı. Kalıp yardım etmek isterdik ama kendi başına yetebilmek isteyeceğini biliyorduk; yoksa komşuları çoktan bu ayıklamayı bitirirlerdi.
 
 
Güzelliklerle dolu bir gün daha bitmek üzeriydi. Vazomuza koymak için, yol kenarındaki sazlardan bir kucak dolusu topladık.
 
Dostlarımıza yeniden dönebilmek dileğiyle, Gelemiç köyünün güzellerini - elmalarını, mürdüm eriklerini, acı biberlerini, yoğurtçu fasulyelerini, pidelerini, fırınlanmış patateslerini, köy ekmeklerini, antep fıstıklarını, çitlembiklerini, salçalarını ve daha bir çoklarını - arkamızda bırakarak dönüş yolculuğumuza başladık.

Google
 

Sizlerden Gelenler ;

Sevgili Aydın; ağabeyin Mehmet'in Galatasaray Lisesinden sıra arkadaşıydım. Hatırlayacağını zannediyorum. Ayrıca bir de rahmetli Rahmi Ertin ortak dostumuzdu. Damadım ile kızımın sevgili amcaları idi. Uzun yıllar sonra, Mehmet'le buluştuk. İnşallah seninle de görüşürüz. Anılara Yolculuk siten, çocukluk ve ilk gençlik yıllarımdan, hayallerimde bile unutulmuş güzellikleri yeniden yaşamamı sağladı. Eline ve o güzel yüreğine sağlık. Görüşmek dileğiyle. Sevgiler.


Altuğ İşmen, 1 Mart 2010


----------------------------------------------------


Sayın Aydın Ataberk,


Çok çok güzel olmuş ellerinize ve emeklerinize sağlık. Eski bir İhsan Çizakcalı olarak ayrıca şu anda merhum abeyimin de çizakcanın ilk öğrencilerinden olması dolayısıyla eski Bursa'yı ve okulumu, yazılarınızda tekrar yaşamış oldum. Size minnettarlığımı ve şükranlarımı sunar çalışmalarınızda başarılar dilerim.Saygılarımla


Erhan Kurtulan, Elk.Müh., 17 Aralık 2008


-------------------------------------------------------


Sevgili Aydin,



Muhtesem bir eser yaratmissin. Seni kutlarim. Beni Ekvator Gine'sindeki yamyamlarin arasinda aglatmayi basardin. Saatlerce tek tek butun belgelere baktim. Tombul yanaklarindan opuyor ve seni tekrar kutluyorum. Artik bu birikimleri koyacagimiz bir web sitemizin olmasi gerekiyor. Ben de onu organize edeyim. Senin bu muhtesem birikimlerinle cok guzel bir siteye sahip olacagiz. Yakinda www.gsl97.org aramiza katilacak.



Seni sevgiyle kucakliyorum.



Mahmut Melih Kayahan, 9 Aralık 2008


---------------------------------------------------------


Sizlere tesadufen ogrendigim Sn Aydin ATABERK tarafindan hazirlanmis bir site adresi iletiyorum. İzlemeniz tavsiye olunur, harika bir calisma olmus. Ellerine ve yuregine saglik....


Öznur Dere, 24 Eylül 2008


--------------------------------------------------------------Sevgili Aydın bey, anılara yolculuk Blogunuzu inceledim. İnanılmaz bir şey. Ne çok emek var. Ben sizden daha genç :) olduğum için eskiye ait yazı ve görüntülerin bir kısmını özel yaşantımdan hatırladım ama çoğunu da geçmişe olan özel ilgimden dolayı hatırladım. Çok duygulandım. Ne olur bu yaptıklarınızı daha çok insan duysun, sizi daha çok insan tanısın. Sizi tanıyan bir kişi olmak benim için ne şans. Sizi çok seviyorum. Saygılarımla,


Sıdıka Parlak, 24 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Aydin Bey Gunaydin ,



Ellerinize saglik, soyle bir goz atabildim henuz, ilk firsatta satir aralarinda kaybolmak isterim .



Ozellikle benim icin de sizi tanimak cok buyuk bir sans .



Saygilar, Sevgiler,



Sibel Birçiçek, 25 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Sevgili Aydın ağbey,



Bize tekrar muhteşem bir yolculuk yaptırdın güzel anılara.Ellerine sağlık ağbey bize böyle nefis güzellikler yarattığın için.


Sevgiler, saygılar



Sinan Acarel, 25 Eylül 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Kardesim Aydin,



Candan tebrikler! Iyi ki boylesine guzel sunulan ve ozlem degeri yuksek anilarini bir gunlukte topladin ve e-postalarda kaybolmamalarini sagladin.



Daha nice 5000'lere! Gerek icerik gerek sunudaki nitelik ilgiyi kendisi yaratiyor. Ne mutlu bizlere, ayni ailedeniz!



Sevgilerle,


Tuncer Ören (1955), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Aydın Bey günaydın



Sizi kutluyorum. Bu azminiz ve paylaşma isteginiz hiç eksilmesin, artsın….



Selamlar



Mustafa GEYVE, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------


GÜNAYDINLAR AYDIN ABİCİĞİM; NASILSINIZ?? "ANILARA YOLCULUKTA" DAHA 10 000'Cİ, 50 000'Cİ , 500 000'Cİ ZİYARETÇİLERE ULAŞMANIZ DİLEĞİYLE. BEN BÜTÜN KALBEMLE İNANIYORUMKİ AYDIN ABİMİN KALEMİNİN YALINLIĞI, SADELİĞİYLE ULAŞILABİLİR. YAZILARI OKURKEN DALIP BİR YERLERE GİTMEMEK İMKANSIZ.. SEVGİLER,SAYGILAR


Şükran Durgan, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------Sayin Aydin agabey



Boylesine guzel, degerli bir birikimi bir araya getirdiginiz ve bunu hazine degerindeki bir belgesellige donusturdugunuz için sizi kutlarim. Müzik dersini gösteren fotografta, sag basta yer alan muzik ogretmeni, Almanya'da muzik egitimi gormus, oglu da bir donem unlu bir fagotcu olan rahmetli Enver Haraçci hocamizdir. Karli kis gunlerinde, Ortakoy'de okulun onunden denize girer ve esasli bir sekilde yuzerdi.



Grand Cour'da hocalar maçini gosteren fotografin sag tarafinda en bastaki siyah formali adi yazilmamis ogretmen de, Galatasaray Ilkokulu yavrukurtlari baskurtu ve de 1950'li 60'li yillarda Ortakoy'de ogretmenlik yapmis olan Huseyin hoca'dir.



Saygilar, sevgiler



Turgay Tuna 102, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Aydin Kardesim,



Gercekten bir "online GS müzesi" yaratmisin, eline saglik ve tebrikler !



Ender Enön ( 94 x1962), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Çok güzel, çok sevindim.. Tebrik ederim Aydın Bey.



Çok çok daha fazla kişiye ulaşması dileğiyle. Çünkü gerçekten çok güzel bir çalışma.



Sevgi ve Saygılarımla



Gizem Ertürk, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sayın Aydın Ataberk,


Doğum yerim Bursa anılarına yaptığım gezintide, sizin de benim gibi halamın gelin gittiği konakta kurulan "Özel Yeni Okul"dan mezun olduğunuzu öğrendim. Yalnız ben 1957 mezunuyum.... Ne yazık ki daha sonra kurulan İhsan Çizakça Kolejinin kapandığını öğrendim. Merhum İhsan ve merhume Süheyla Çizakça'nın ruhları şad ve mekanları cennet olsun!Selamlarımla,


Beyza Üntuna, 28 Kasım 2008


Türkiye Cumhuriyeti, Atina-Pire Başkonsolosu


-------------------------------------------------------------



Sevgili Aydın agabey ;


Henuz sadece ıkı bolumu okudum . Ikıncı bolum ozel ılgı alanıma gıren oyuncaklardı . Gecmıse donup o yokluktakı zenginliklerimizi hatirlamak çok güzel . Bir kez daha tesekkür ederim . Bence oyuncak dostu ve oyuncak müzesinin kurucusu sevgili Sunay Akın'la temasa geçip O'nun da sitene ulaşmasini saglarsan çok mutlu olacaktir .Sevgi ile kalin


Bünyat AKIN(104-106 V.S.), 14 Şubat 2008


------------------------------


Degerli Kardeşim



Erol Günaydın ın arkasındaki ben Mehmet Ali ve yanımda Özer Berkay dan tebrikler,selamlar,sevgiler,ellerinize saglık.Özer Berkay ve ben GSLAAG den ayrıldık,resimde gördügünüz oturan GS a hizmet eden üç kardeşimize madalya ve plaket verdik.Tahminen 40 ın üstünde agabeyimiz,okul müdürümüz Meral Mercan ,kıymetlı GS lılar bu madalya ve plaketleri aldılar. Resim o tören sırasında çekildi.



Bilgisayar kullanmada cok acemiyim,ancak daha çok gencim yaşım 73 yavaş yavaş öğreneceğim...



Lütfen gslaag ye girin,orada devrelere girin,gsl55.free.fr dan hatıralara girin 2 sahife Necdet Mahfi Ayral ın kızı Jeyan hanımefendinin bana hediye ettiği üç albüm resim ve efemeraları tetkik edin.Bunlarıda dilerseniz kullanabilirsiniz.



İyi günlerde görüşmek dileklerimle.



M Ali Zeren, 17 Şubat 2008


----------------------------------


Aydin agabey,



Dun gslaag sitesinde, yazilarinizda gezindim. Site harika, yazilariniz enfes, onlari toplanmis ve guzel sunulmus gormek icimi isitti. Hem sitenizin hem yazilarinizin duyurularini tekrar tekrar yapmaliyiz orada. Yapacagiz zaten. Dun bunu dusundum. Ilk olanakta ben de gerekeni yapacagim. (ilk vaktim oldugunda yani, affedin beni bu nedenle)



Saygilarimla.



Gün ARUN 113, 25 Şubat 2008


-----------------------------------



Aydin Bey merhaba


Hazirladiginiz sitenin öncelikle Bursa sayfasini, daha sonra da müzik sayfalarini ve digerlerini inceledim. Paylastigimiz noktalari da gördüm. Böyle bir ise zaman ve emek harcamak, bunlara derlemek takdire sayan. Sizi kutluyor ve tüm günlerinizin bu sekilde verimli olmasini diliyorum. Selamlar.Mustafa GEYVE, 2 Mart 2008


-------------------------------


Sayin Ataberk,



Blogunuz cok hosuma gitti.



22 sene evvel biraktigim dunyanin en guzel sehri Istanbul'u bana tekrar gezdirdiniz.



tesekkur ederim



selam ve saygilarla



David Hasday



New York, 7 Mart 2008


-----------------------------------


Sayın Ataberk,



Biraz önce oğlumun haber vermesiyle sitenize baktım. Elinize sağlık, kutluyorum. Ben de, unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş güzelliklerin arayışı, duyurulması çabasındayım. Blogunuzda sergilediğiniz bilgilere, belgelere kendi genelağ yerimde yer vermek, beni, ziyaretçilerimi pek sevindirecek, mutlu edecek. Bilmem izninizi alabilir miyim?



Bu arada belirteyim, ilgilendiğim konular arasında dilimiz, müzik, yazın, sinema önde geliyor. Sinemayla ilgili bir kitabım (http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=110695 ), araştırma yazılarım, senaryolarım, öykülerim vb. var. Bir göz atabilirseniz, http://www.ilgilik.net/ size bir fikir verebilir sanıyorum.



Başarılarınızın artarak sürmesi dileğiyle selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.



İnal Karagözoğlu, 10 Mart 2008


----------------------------------



Aydın Abi,



Tesadüfen



”Anılara Yolculuk”



Bloguna takıldım.



Bir defada keşfedilemez.



Dönüp dönüp bakacağım.



Teşekkürler.



Çok yaşa emi.



Sevgiler,



A.Şeref Türkmenoğlu, 22 Mart 2008


-----------------------------


Emeklerinize saglik, cok guzel olmus. Bir IEL ve ITU mezunu olarak da ayrica gurur duydum:) Saygilarimla,



Aydin Gurel, 23 Nisan 2008


-------------------------


Merhaba Aydın Bey,



Anılarda yolculuk sayfalarında gezinirken çocukluğuma gittim 4-5 yaşlarındaydım ve ilk defa film makinası görüyordum,İstanbul'dan Niyazi Dayı gelmişti ,Seher Nenemin kireç badanalı duvarına bir bez gerildi ve sizin eşinizin ve çocuklarınızın görüntüleriydi izlediklerimiz.Babanız parmaklarımı tutar birşeyler yapar hep eksik sayardı parmaklarımı onu güleryüzlü ve kocaman bir adam olarak hatırlıyorum çocukluğumdan.



Ben kimmiyim? ben Ümit Arıcan'ın küçük kızı Safinaz'ım,her ne kadar hiç tanışmamış olsakta selamlar sevgiler...



Safinaz KAROL, 31 Ekim 2008


-------------------------------



Ağbi bu güzel sayfalarına bakmak saatlerimi aldı. Yapması kim bilir ne kadar zaman ve emek gerektirmiştir.Ailem 1965'de Bursaya taşınmıştı. Abdal Köprüsünün 5-6 ev yakınına. Heryer gibi oralar da artık tanınmaz olmuş. O yıllarda köprü sayfandaki (daha önce görmediğim) o resmine benziyordu gene az çok.Güzel günler...


Murat Kalınyaprak 109, 1 Ekim 2008


------------------------------------



Aydın Bey sitenizi ziyaret ettim ve çok mutlu oldum. Lakin kendi çocukluğunun oyuncaklarını hatırlayıp bunu konu edip bugünün kuşaklarına aktaran maalesefki çok az büyüğümüz var. Yine maalesef ki geçmişe ait belleğimiz, sanki o güzelim oyuncakların yerine geçen modern oyuncaklarla birlikte yitip gitmaktedir.Aydın Bey, ben TRT çocuk televizyonu için eski ("Dedemin Oyuncağı) oyuncaklarımızı konu eden bir programın yapımcısıyım. Televizyonumuz Ekimde yayın hayatına başlayacaktır. Hazırlayacağım programda komuğumuza oyuncakla ilgili malzemeleri hazırlayarak ya da konuğumuzun desteğiyle; onun çocukluğunda yer etmiş bir oyuncağın yapım aşaması anlatımlı olarak gerçekleştirilecektir. Bu konuda önerilerinizi paylaşmanız bizi sevindirecektir. Yapımını bildiğiniz bir oyuncak varsa ve bunu bizimle program çekimiyle paylaşırsanız çok memnun oluruz. Şimdiden desteğiniz ve oyuncaklara olan duyarlılığınız için teşekkür ederiz, saygılar sunarız.


Engin Yıldız, 21 Eylül 2008


---------------------------------


Aydın bey günaydın,



sitenize meraktan hemen buradan bir göz attım. detaylı olarak evden bakacağız tabii. ellerinize ve yüreğinize sağlık diyorum. eski bursa ve istanbul resimleri çok ilgimi çekti. anlatımlarınızı da okuyacağım . tekrar teşekkürler. saygılarımızla,



Cenk Özçelik, 13 Şubat 2008 çarşamba


-------------------------------


Aydin Bey supersiniz !!!! tebrikler.



Ayşe Siner, 13 Şubat 2008 çarşamba


--------------------------------


Cok guzel. Super bir ani derlemesi. Size cok tesekkurler.Sanki o gunleri yasamis gibi hissettim. Sonsuz sevgi ve saygilarimla



Ali Rıza Tuğluk, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------


Harika bir site tebrikler tebrikler Aydın beyciğim cok yararlı ve enteresan. Bu sitenizinden faydalanabilecek ve memnunlukla takip edecek dostlar var acaba onlara da izninizle adresinizi iletebilirmiyim ?



Sevgiler ve tüm bu güzel şeylerin devamını getirmeniz dileyiğle



Fügen Evren, 13 Şubat 2008 Çarşamba


------------------------------------


Sevgili Aydın Ağabey;



Çok güzel bir site olmuş.Ellerinize sağlık ve teşekkürler. Saygılar.



Ahmet Dikencik, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------



Aydın Beycigim ,



bir ara sakin bir zamanda fırsat bulup okumak o güzel anlatımız esliginde kahvemi yudumlarken sizinle beraber gecmiste yolculuk yapmak isterim. Simdiden elinize, yureginize ve super hafızanıza saglık. Sevgilerimle



Özlem Şenkoyuncu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Sevgili Aydın beyciğim merhaba.



Anılara yolculuk'ta İstanbul'un o eski günlerini sanki yeniden yaşıyormuş gibi keyif aldım. Biliyorsun ben GS lı değilim. 1970 Maçka mezunuyum. O yıllarda İstanbul bir başkaydı.



Geçen sene Sirkeci'deki Orient ekspres'te yaptığımız Eski dostlar yemeğine Yenikapıdan Sirkeciye yürüyerek gelmiştik.Bu yürüyüşten büyük keyif almıştım. Eski günleri ya'dederek beraberce yürümüş ve eski günleri anımsamıştık.



Anılara yolculuk için teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.



Harun Masatoğlu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------------


Aydin bey,



henuz tamamini okuyamadim ama okudugum bolumler ve fotograflar cok guzeldi.Elinize saglik. Selamlar



Sevgül Alper, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Ellerine saglik çok guzel olmus



Ali Meriçboyu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


---------------------------------



Ben de Aydın abimiz nerelere kayboldu diyordum. meğer yoğun bir çalışma içindeymiş. Blog'unuzu inceledim, çok beğendim. Yorum bile yazdım. Hayırlı olsun blogunuz.



Çok güzel olmuş. Ellerinize, emeğinize sağlık. Ben de sizden gelen mailleri güzelce derleyip, bir directory açıp saklamaya çalışıyordum. Ama böylesi çok daha güzel oldu ve size çok yakıştı. Sevgiler,



Yelda Dürüşken, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------



Merhaba Aydin bey,



Dun sayfaniza hizli bir bakis attim, simdi biraz daha bakacagim. Cok guzel olmus ellerinize saglik



Oldukca emek harcamissiniz. Harika gorunuyor



Sevil İnci Cankurt, 15 Şubat 2008 Cuma


---------------------------



Nefis bir arşiv..paylaştığınız için teşekkürler..Saygılar..



Ayfer Çırak, 15 Şubat 2008 Cuma


----------------------------------



Sevgili Ataberklerimiz Bu kadar güzel resimleri bulmak eskiyi bizlere yaşatmak breh breh (Bu aferin demektir.)Ben torunlarla Erim babamla meşgul olduğu için of günümde temiz bir nefes oldu.Her ikinizide öpüyoruz ilk fırsatta buluşmak dileğiyle. Nur. Erim dede(artık amca değil.)



Nursal Tarhan, 15 Şubat 2008 Cuma


------------------------------


Ozenle hazirlanmis bir blog...Teknik olarak kusursuz..Her sayfasini dikkatle okumak gerek...Hazirlayanin eline saglik...



Yorumkar, 12 Şubat 2008


--------------------------------------


Aydın Ataberk'in eseri, beni de çok etkiledi.


Ahmet Kuzucu, 26 Subat 2008 salı