Okul günlerimiz, gençlik yıllarındaki anılarımız ...

Merhaba, yazılarımı paylaşabilirsiniz, sonuçta paylaşmak için yazıldılar... Ancak lütfen emeğe saygı gösterin, isimsiz kullanılmalarına müsade etmeyin.

İlginize teşekkür ederim.


Gökyüzünde "Babalar günü" - Haziran 2009



20 Haziran 2009 cumartesi günü (21 Haziran pazar gününden bir gün önce), benim için unutulmaz bir "Babalar günü"ydü.


-Oğlum Aydıncan'ın ortakları arasında bulunduğu, kızım İpek'in Pazarlama, Basın ve Hakla İlişkiler sorumluluğunu üstlendiği "Gökyüzünde Yemek" ( www.gokyuzundeyemek.com ), yaklaşık bir yıl önce, Türkiye'de hizmet vermeye başlamıştı. 28 Mayıs 2008'de, Ortaköy meydanındaki prömiyerleri çok ses getirmiş, çeşitli ulusal televizyon kanalları canlı yayın yapmıştı.


-2009 yılında da sezonu, 3 Haziran günü, Kuruçeşme'de, bir otomobil firmasının yeni model tanıtımı ile açmıştı. Ne var ki, biz anne ve baba olarak, henüz yemek platformuna adım atmamış, gökyüzüne "havalanmamıştık" !


-Çocuklarımız, 21 Haziran cumartesi günü, İstanbul'a gelmemizi rica ettiler. "Babalar günü"nü, değişik bir şekilde kutlamak istiyorlardı. Bizi, Polonezköy'ün ve Riva'nın biraz ilerisindeki Reşadiye köyünde bekliyorlardı. Gökyüzünde yemek platformunu ve onu 65 metreye kadar kaldıran devasa vinci, buraya getirmişlerdi. Reşadiye köyü, İstanbul'un, bölgedeki yüksek tepelerinden birindeydi. 450 metre olduğu söyleniyordu. Platform, vinçle, 65 metreye yükseltilince, engin bir manzaranın tadına doyum olmayacaktı.


-O gün çok sıcak bir gündü. Gündüz yakıcı bir güneş vardı. Organizasyon, akşam serinliği için düşünülmüştü. Eşimle birlikte, saat 18.00 gibi, Reşadiye köyünün geniş alanına geldik. Çocuklar, bizi platformun başında bekliyordu. Güvenlik nedeniyle, etrafı tel örgü ile çevrili bir basket sahasının içine konuşlandırılmıştı. Kırmızı halılar bile unutulmamıştı. Platformun uzun kenarlarında, sekizer kişilik, dar kenarlarında üçer kişilik koltuk vardı. Koltuk dediğimize bakmayın; bunlar, gerçek Formula 1 yarış arabalarının koltuklarıydı. Ortadaki iki kayar tezgahın arkasından da yiyecek, içecek servisi yapılıyordu.


-Biraz heyecan, fazlasıyla gurur içerisinde, etraftakilerin meraklı bakışları arasında, koltuklarımıza kurulduk; arkamıza yaslandık.



-İki emniyet kayışı, bacaklarımızın arasından geçerek, koltuğun sırtındaki bir delikten arka tarafa geçiyor; orada, karşılığı ile kilitleniyordu. Bir üçüncü kayış da, bel çevremizden dolanıyordu. Arkadaki kayışlarin tamamı, koltuğun arkası büyüklüğündeki bir deri parça ile örtülüyor; her şeyin güvenli olduğunu belirten yeşil bir işaret veriyordu. Platform, oturan kişilerin koltuklarının tamamı yeşil işaret olmadan havalanmıyordu. İlk deneme havalanışımızda yalnızdik. Platform dengesinin sağlanması için, karşı tarafa da iki kişi oturtulmuştu.



Vinç, platformu kaldırdıkça, esen rüzgar, saçlarımızı havalandırmaya başladı. Ormanların, ağaçlarin üzerinde uçuyorduk. Gözümüz alabildiğine uzaklara gidiyordu.


-Tahminlerimizin aksine, hiç heyecanlanmadık. İlk defa binmemize rağmen, sanki, hergün yaptığımız bir davranıştı. Buna karşın, çok eğleniyorduk.


-Evler, oyuncak eve dönüşmüştü. Minik yollar, minik, otomobiller, minik havuzlar,.... Birden Gülliver'in öyküsünde olduğumuzu sandık.


-Evet, "Gökyüzünde Yemek", mutlaka denenmesi gereken bir olaydı. "Yemek" o kadar önemli değildi; bu olayın aksesuarıydı. İnsanların bu duyguyu yaşamasi gerekiyordu. Doğduğumuzdan beri hep yerdeydik. Seyahatlerde uçağa bindiğimiz zaman ise, her tarafımız kapalıydı. Oysa burada ? Burada, etrafımız açıktı. Kendinizi çok özgür hissediyordunuz. Kuşlar gibi hafifliyordunuz. Neredeyse içinizden, kanatlarınızı açıp uçmak geliyordu. Anlatılamaz, ancak yaşanırdı.


-Aşağıda, bir de "canlı yayın" yapan televizyon aracı vardı. Sürekli çekim yapıyordu.


-Gün olarak, 21 Haziran tarihinin seçilmiş olmasının bir nedeni daha vardı. O gün, Reşadiye köyünün Geleneksel, 5ci Kiraz Festivali yapılıyordu. Platform ve vinç, festival alanının yakınındaydı. Festivalin protokolu, gün batımından sonra, "Gökyüzünde Yemek" ile geziye davetliydiler.


-Akşam serinliği çökerken, festival eğlenceleri başladı. Biz, herşeyi kuş bakışı seyrediyorduk. Kalabalık gittikçe çoğalmaya, çoğaldıkça coşmaya başladı.



-Bir ara, ayakkabımı da görüntülemişim. Herşey o kadar inanılmaz boyuttaydı ki ! Küçüklük, büyüklük kavramı birbirine karışıyordu.


-Reşadiye köyünde, "Kiraz Festivali" olanca hızıyla yaşanıyordu. Aşağıya indiğimizde, bize de sepetler içerisinde kiraz ikram ettiler. Daha, "henüz" toplanmıştı. Sepetler de, bugün için özel olarak hazırlanmıştı.



-Gelecek konuklar için de, hazırlıklar ilerlemişti. Günün konseptine uygun olarak, herkese, sepet içerisinde kiraz ikram edilecekti. Platformun ortasında hareket eden görevlimiz (host'umuz), paraşüt tipli bir güvenlik kemeri giymişti. Bu kemer de, hareket edebilmesini sağlayabilecek şekilde, yeterli uzunlukta, bir başka kayışla, platforma bağlıydı.


-Gün batımını, hiçbir engelle karşılaşmadan, yukarıdan seyredebilmek için, tekrar havalandık. Gün içerisinde, ne kadar inip çıktığımızı tam olarak hatırlayamıyoruz. Gün ışınları yavaş yavaş azalıyordu.



Ve beklenen an geldi; güneş batmaya başladı. Seyri, doyumsuz bir manzaraydı. Bizi de alıp uzaklara götürüyordu. Duygu seli yaratıyor, insanı şairleştiriyordu.



Festival alanındaki spotlar, eğlencenin gece boyunca devam edeceğini bildirir gibiydi. Onlar bile, bizden aşağıdaydı.



Konuklar geldiler. Birkaç İstanbul milletvekili, kaymakam, Belediye yetkilileri, Reşadiye muhtarı, Kalkındırma Derneği Başkanı, tanınmış iş adamları ve basın mensupları, heyecan içerisinde, platformdaki yerlerini aldılar.



-Konuklara, köyün yerli kirazları ve istedikleri içecekler ikram edildi.



-Festivalin sunucusu da, mikrofonuyla birlikte platformdaydı. Sunumuna oradan devam etti. Göz ucuyla, aşağıyı takibediyor, herkese, gökyüzünden laf yetiştiriyordu. Mikrofon, elden ele uzanarak, muhtara kadar gitti. Muhtarın itirafı hem aşağıdakileri, hem yukarıdakileri çok güldürdü: "Ben yerdeyken düzgün konuşamıyorum; şimdi yukarıda nasıl konuşacağım ?". Reşadiye muhtarı, bu söylemiyle "Halkına 65 metre yukarıdan seslenen ilk muhtar" ünvanını kazandı !



Konukları bir sürpriz bekliyordu. Hava iyice karardığında "havai fişek gösterisi" başladı. Işık kümelerinin bazısı, platform hizasına çıkmadan patlıyor, bazısı, yukarıdan yıldız yağmuru gibi akıyordu.


-İnanılmaz bir an yaşanıyordu. Fotoğraf makinası olanlar, hemen deklanşörlere bastı. Olmayanlar, bu şölenin tadını yudumluyor; hafızalarına yerleştiriyordu.


-Yükseklerde, dakikaların, saatlerin nasıl geçtiği hissedilmemiş, zaman akıp gitmişti. Gündüzün yakıcı sıcağı, yerini oldukça serin bir havaya bırakmıştı.

Platform, yavaş, yavaş alçaldı. Yumuşak bir şekilde yere kondu.

Güzel bir gün daha sona ermiş; "Unutulmaz bir babalar günü" anılarda yerini almaya başlamıştı.



Çilek mevsimi geldi - Haziran 2009


Siz hiç tarlasından çilek yediniz mi ? Biz tam bir yıl önce yemiştik. O tadı hiç unutamamıştık. Tekrar yemek için can atıyorduk.
 


Seferiışıklar köyü muhtarı Hakkı Uygur'dan haber geldiğinde çok sevindik: Uludağ'a çilek mevsimi gelmişti ! Muhtar, iki tarlayı bize ayırmıştı; dokunmuyordu. Bizi bekliyordu. Yolumuzu gözlüyordu.



13 Haziran 2009 cumartesi sabahı, yola koyulduk. Pırıl, pırıl bir hava vardı. Yaklaşık 1 saat süren yolculuktan sonra, uzaktan Seferiışıklar köyü, güler yüzünü gösterdi. 1000 metrelerdeydik.



Muhtar bizi, köyde değil, yayladaki tarlasında (Sarıgül çiftliğinde) bekliyordu. Daha birkaç kilometre yolumuz vardı. Zorlu bir tırmanışa başladık. Asfalt yol yok olmuştu. Zaman, zaman, akan derelerden atlamak zorunda kalıyorduk.



Tırmandık, tırmandık, tırmandık. Tahminen 1400 metrelere geldik. Arabamız, artık yola yalnız devam etmemizi istiyordu. Akşama buluşmak üzere ondan ayrıldık.



Çilek tarlasına vardığımızda, herkesin, sabahın erken saatlerinden beri, toplamaya başladığını gördük. Zor bir çalışmaydı. Neredeyse emekliyorlardı. Topladıkları çilekleri, inanılmaz ucuz bir fiyatla aracıya sattıklarını öğrenince yüreğimiz burkuldu.



Ellerindeki küçük kovaları dolduruyorlar, sonra, biraz ilerideki sepete boşaltıyorlardı. Arada bir tadına bakmıyorlardı.



Topladıkları çilekler, sepetin içinde, tablo gibiydi. O kadar "al beni"leri vardı ki ! Seyretmeye bile doyum olmuyordu.



Oysa biz şehirden gelmiştik ! Çilekleri tarlasında görmeyeli çok uuuuuuzun zaman olmuştu. Onları usulca, okşamaya, sevmeye başladık. Nazikçe tutuyorduk.



O kadar güzel kokuyorlardı ki ! Dayanamadık, yemeye başladık. İşte o zaman, inanılmaz bir tatla karşılaştık. Ağzımız, bir lezzet şölenine tanık oluyordu.



Birden, yalnız olmadığımızı farkettik. Cin Ali de oradaydı. Bizim gibi, oturmuş, keyifli keyifli yiyordu. Cin Ali ile geçen sene tanışmıştık. Ona "Çak Ali" selamını öğretmiştik.



Önceleri, Cin Ali'nin ruj sürdüğünü sandık. Sonra gülmeye başladık. Bizi güler görünce, o da gülmeye başladı. Yediği çilekler, dudağını, yanağını ruj gibi boyamıştı. Cin Ali'nin yanaklarından sağlık fışkırıyordu.



Biz Cin Ali ile sohbet ederken, saatler ilerlemiş, sepetler dolmaya başlamıştı. Yaprakların gölgesinden kurtulan çilekler, yakıcı güneş ışınlarının altında pırıl pırıl parlıyordu.



Muhtarın eşi de bir tabak çilek toplamıştı. Bizi masaya davet etti. Kırmadık. Yanına oturduk. İsmini sorduk. "Şehriye" imiş. Bir kere daha sorduk. Gene Şehriye dedi. Her halde, Nüfus memuru bir yanlışlık yapmıştı. Babası adını "Şehri" koymak istemişti. "...ye" ilavesi ise Nüfus memurundan gelivermişti.



Artık öğle saati gelmişti. Herkesin karnı iyice açıkmıştı. Yemek hazırlığı için kollar sıvandı. Muhtar, mangal için gereken ateşi yakmakla işe başladı.



Salata için, tarladan domates, salatalık ve sivri biber toplandı. Dağdan akan buz gibi pınar suyu ile yıkandı.



Toplanan taze soğanlar ve kıvırcık salatalar, teker teker ayıklandı, temizlendi.



Bu işler için, yayla evindeki raflardan gereken kap, kacak alındı.



Köy ekmeği ince dilimler halinde kesildi; odun ile iyice ısınmış olan kuzinenin üzerine itina ile dizildi.



Artık iyice korlaşmış olan ateşin üzerine, köy tavuklarından hazırlanan dilimler yerleştirildi.



Böyle bir ortamda boş durmak olmazdı. Bizim de birşeyler yapmamız, yardım etmemiz gerekiyordu. Bir elimizle, kızarmakta olan patatesleri alt-üst ederken, bir elimizle de ocakta kaynayan kurufasulyeyi karıştırmaya başladık. Gözümüzle de, kırmızı tenceredeki tarhana çorbasını takip ediyorduk.



Sonunda, herşey tamamlandı. Birlikte sofraya oturduk. Büyükler dışarıdaki masada, küçükler, içerideki yer masasındaydı. Menüyü mü merak ediyorsunuz ? Hemen sayalım: Naneli tarhana çorbası, tereyağlı kurufasulye, kuzinede fırınlanmış bütün patates, tarladan toplanan malzemelerle yapılan çoban salata, ızgara köy tavuğu, cızbız köfte, kuzinenin üzerinde ısıtılmış köy ekmeği, taze soğan, Uludağ'dan gelen buz gibi pınar suyu ... tavşan kanı çay ve bol dostluk !



"Aydın amca, gel bizi çek" diye bir ses geldi. İçeriden bizi çağırıyorlardı. Gittik. Çocuklar, tavukları iki elleriyle tutmuşlar, büyük bir iştah ile çekiştiriyorlardı. "Aydın amca, bizi çek, şehirli çocuklara göster. Aralarında, iştahsız olanlar varsa, buraya bizim yanımıza, yaylaya gelsinler". Çocukları kırmadık. Fotoğraflarını çektik.



Bu insanlara çok kanımız kaynamıştı. Güler yüzlüydüler. Samimiydiler. Dosttular. Candandılar. Funda'yı, Fadime'yi, Şehriye'yi, Feride'yi birlikte görüntüledik.



Hakkı dayı, elinde bir sepetle, bize doğru geliyordu. "Bu sizin" dedi. "Göz hakkı"mızmış. "Diş kiramız"mış. Kendi elleriyle, en güzel çilekleri toplamış.



Hiç istemiyorduk ama, ayrılma vakti gelmişti. Daha fazla kalırsak, onları işlerinden alıkoyacaktık. Hepsi ile ayrı ayrı vedalaştık. Onlar da, bizleri yola kadar geçirdiler. Arabamız, geldiğimiz yolu bulmaya çalışıyordu.



Dönüşte, yolumuzun üzerinde köye uğradık. Bizim fotoğraf çektiğimizi gören köylüler de bizim fotoğrafımızı çekiyordu.



Şansımız varmış; o gün köyde, ekmek fırınlarının yanma günüymüş. Çok tok olmamıza rağmen, mis gibi taze ekmek kokusunu izleyerek, fırının yerini kolayca buluverdik. Bizi hiç tanımıyorlardı. Güler yüzle karşıladılar. Fırından çıkan sımsıcak ekmeklerden verdiler. Almamazlık edemezdik.

Dönüş yoluna başladık. İçimizden biri, ince bir espri yaptı: "Olur da yolda başımıza bir iş gelirse, hiç değilse çileğe tok olarak öldüler derler" dedi !

Şimdiden "köyümüzü", dost olduğumuz köylülerimizi özlemiş, gelecek ziyaretimizi iple çekmeye başlamıştık.





Google
 

Sizlerden Gelenler ;

Sevgili Aydın; ağabeyin Mehmet'in Galatasaray Lisesinden sıra arkadaşıydım. Hatırlayacağını zannediyorum. Ayrıca bir de rahmetli Rahmi Ertin ortak dostumuzdu. Damadım ile kızımın sevgili amcaları idi. Uzun yıllar sonra, Mehmet'le buluştuk. İnşallah seninle de görüşürüz. Anılara Yolculuk siten, çocukluk ve ilk gençlik yıllarımdan, hayallerimde bile unutulmuş güzellikleri yeniden yaşamamı sağladı. Eline ve o güzel yüreğine sağlık. Görüşmek dileğiyle. Sevgiler.


Altuğ İşmen, 1 Mart 2010


----------------------------------------------------


Sayın Aydın Ataberk,


Çok çok güzel olmuş ellerinize ve emeklerinize sağlık. Eski bir İhsan Çizakcalı olarak ayrıca şu anda merhum abeyimin de çizakcanın ilk öğrencilerinden olması dolayısıyla eski Bursa'yı ve okulumu, yazılarınızda tekrar yaşamış oldum. Size minnettarlığımı ve şükranlarımı sunar çalışmalarınızda başarılar dilerim.Saygılarımla


Erhan Kurtulan, Elk.Müh., 17 Aralık 2008


-------------------------------------------------------


Sevgili Aydin,



Muhtesem bir eser yaratmissin. Seni kutlarim. Beni Ekvator Gine'sindeki yamyamlarin arasinda aglatmayi basardin. Saatlerce tek tek butun belgelere baktim. Tombul yanaklarindan opuyor ve seni tekrar kutluyorum. Artik bu birikimleri koyacagimiz bir web sitemizin olmasi gerekiyor. Ben de onu organize edeyim. Senin bu muhtesem birikimlerinle cok guzel bir siteye sahip olacagiz. Yakinda www.gsl97.org aramiza katilacak.



Seni sevgiyle kucakliyorum.



Mahmut Melih Kayahan, 9 Aralık 2008


---------------------------------------------------------


Sizlere tesadufen ogrendigim Sn Aydin ATABERK tarafindan hazirlanmis bir site adresi iletiyorum. İzlemeniz tavsiye olunur, harika bir calisma olmus. Ellerine ve yuregine saglik....


Öznur Dere, 24 Eylül 2008


--------------------------------------------------------------Sevgili Aydın bey, anılara yolculuk Blogunuzu inceledim. İnanılmaz bir şey. Ne çok emek var. Ben sizden daha genç :) olduğum için eskiye ait yazı ve görüntülerin bir kısmını özel yaşantımdan hatırladım ama çoğunu da geçmişe olan özel ilgimden dolayı hatırladım. Çok duygulandım. Ne olur bu yaptıklarınızı daha çok insan duysun, sizi daha çok insan tanısın. Sizi tanıyan bir kişi olmak benim için ne şans. Sizi çok seviyorum. Saygılarımla,


Sıdıka Parlak, 24 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Aydin Bey Gunaydin ,



Ellerinize saglik, soyle bir goz atabildim henuz, ilk firsatta satir aralarinda kaybolmak isterim .



Ozellikle benim icin de sizi tanimak cok buyuk bir sans .



Saygilar, Sevgiler,



Sibel Birçiçek, 25 Eylül 2008


-------------------------------------------------------------Sevgili Aydın ağbey,



Bize tekrar muhteşem bir yolculuk yaptırdın güzel anılara.Ellerine sağlık ağbey bize böyle nefis güzellikler yarattığın için.


Sevgiler, saygılar



Sinan Acarel, 25 Eylül 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Kardesim Aydin,



Candan tebrikler! Iyi ki boylesine guzel sunulan ve ozlem degeri yuksek anilarini bir gunlukte topladin ve e-postalarda kaybolmamalarini sagladin.



Daha nice 5000'lere! Gerek icerik gerek sunudaki nitelik ilgiyi kendisi yaratiyor. Ne mutlu bizlere, ayni ailedeniz!



Sevgilerle,


Tuncer Ören (1955), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Aydın Bey günaydın



Sizi kutluyorum. Bu azminiz ve paylaşma isteginiz hiç eksilmesin, artsın….



Selamlar



Mustafa GEYVE, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------


GÜNAYDINLAR AYDIN ABİCİĞİM; NASILSINIZ?? "ANILARA YOLCULUKTA" DAHA 10 000'Cİ, 50 000'Cİ , 500 000'Cİ ZİYARETÇİLERE ULAŞMANIZ DİLEĞİYLE. BEN BÜTÜN KALBEMLE İNANIYORUMKİ AYDIN ABİMİN KALEMİNİN YALINLIĞI, SADELİĞİYLE ULAŞILABİLİR. YAZILARI OKURKEN DALIP BİR YERLERE GİTMEMEK İMKANSIZ.. SEVGİLER,SAYGILAR


Şükran Durgan, 26 Kasım 2008


---------------------------------------------------------------Sayin Aydin agabey



Boylesine guzel, degerli bir birikimi bir araya getirdiginiz ve bunu hazine degerindeki bir belgesellige donusturdugunuz için sizi kutlarim. Müzik dersini gösteren fotografta, sag basta yer alan muzik ogretmeni, Almanya'da muzik egitimi gormus, oglu da bir donem unlu bir fagotcu olan rahmetli Enver Haraçci hocamizdir. Karli kis gunlerinde, Ortakoy'de okulun onunden denize girer ve esasli bir sekilde yuzerdi.



Grand Cour'da hocalar maçini gosteren fotografin sag tarafinda en bastaki siyah formali adi yazilmamis ogretmen de, Galatasaray Ilkokulu yavrukurtlari baskurtu ve de 1950'li 60'li yillarda Ortakoy'de ogretmenlik yapmis olan Huseyin hoca'dir.



Saygilar, sevgiler



Turgay Tuna 102, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sevgili Aydin Kardesim,



Gercekten bir "online GS müzesi" yaratmisin, eline saglik ve tebrikler !



Ender Enön ( 94 x1962), 26 Kasım 2008


-------------------------------------------------------------Çok güzel, çok sevindim.. Tebrik ederim Aydın Bey.



Çok çok daha fazla kişiye ulaşması dileğiyle. Çünkü gerçekten çok güzel bir çalışma.



Sevgi ve Saygılarımla



Gizem Ertürk, 26 Kasım 2008


------------------------------------------------------------Sayın Aydın Ataberk,


Doğum yerim Bursa anılarına yaptığım gezintide, sizin de benim gibi halamın gelin gittiği konakta kurulan "Özel Yeni Okul"dan mezun olduğunuzu öğrendim. Yalnız ben 1957 mezunuyum.... Ne yazık ki daha sonra kurulan İhsan Çizakça Kolejinin kapandığını öğrendim. Merhum İhsan ve merhume Süheyla Çizakça'nın ruhları şad ve mekanları cennet olsun!Selamlarımla,


Beyza Üntuna, 28 Kasım 2008


Türkiye Cumhuriyeti, Atina-Pire Başkonsolosu


-------------------------------------------------------------



Sevgili Aydın agabey ;


Henuz sadece ıkı bolumu okudum . Ikıncı bolum ozel ılgı alanıma gıren oyuncaklardı . Gecmıse donup o yokluktakı zenginliklerimizi hatirlamak çok güzel . Bir kez daha tesekkür ederim . Bence oyuncak dostu ve oyuncak müzesinin kurucusu sevgili Sunay Akın'la temasa geçip O'nun da sitene ulaşmasini saglarsan çok mutlu olacaktir .Sevgi ile kalin


Bünyat AKIN(104-106 V.S.), 14 Şubat 2008


------------------------------


Degerli Kardeşim



Erol Günaydın ın arkasındaki ben Mehmet Ali ve yanımda Özer Berkay dan tebrikler,selamlar,sevgiler,ellerinize saglık.Özer Berkay ve ben GSLAAG den ayrıldık,resimde gördügünüz oturan GS a hizmet eden üç kardeşimize madalya ve plaket verdik.Tahminen 40 ın üstünde agabeyimiz,okul müdürümüz Meral Mercan ,kıymetlı GS lılar bu madalya ve plaketleri aldılar. Resim o tören sırasında çekildi.



Bilgisayar kullanmada cok acemiyim,ancak daha çok gencim yaşım 73 yavaş yavaş öğreneceğim...



Lütfen gslaag ye girin,orada devrelere girin,gsl55.free.fr dan hatıralara girin 2 sahife Necdet Mahfi Ayral ın kızı Jeyan hanımefendinin bana hediye ettiği üç albüm resim ve efemeraları tetkik edin.Bunlarıda dilerseniz kullanabilirsiniz.



İyi günlerde görüşmek dileklerimle.



M Ali Zeren, 17 Şubat 2008


----------------------------------


Aydin agabey,



Dun gslaag sitesinde, yazilarinizda gezindim. Site harika, yazilariniz enfes, onlari toplanmis ve guzel sunulmus gormek icimi isitti. Hem sitenizin hem yazilarinizin duyurularini tekrar tekrar yapmaliyiz orada. Yapacagiz zaten. Dun bunu dusundum. Ilk olanakta ben de gerekeni yapacagim. (ilk vaktim oldugunda yani, affedin beni bu nedenle)



Saygilarimla.



Gün ARUN 113, 25 Şubat 2008


-----------------------------------



Aydin Bey merhaba


Hazirladiginiz sitenin öncelikle Bursa sayfasini, daha sonra da müzik sayfalarini ve digerlerini inceledim. Paylastigimiz noktalari da gördüm. Böyle bir ise zaman ve emek harcamak, bunlara derlemek takdire sayan. Sizi kutluyor ve tüm günlerinizin bu sekilde verimli olmasini diliyorum. Selamlar.Mustafa GEYVE, 2 Mart 2008


-------------------------------


Sayin Ataberk,



Blogunuz cok hosuma gitti.



22 sene evvel biraktigim dunyanin en guzel sehri Istanbul'u bana tekrar gezdirdiniz.



tesekkur ederim



selam ve saygilarla



David Hasday



New York, 7 Mart 2008


-----------------------------------


Sayın Ataberk,



Biraz önce oğlumun haber vermesiyle sitenize baktım. Elinize sağlık, kutluyorum. Ben de, unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş güzelliklerin arayışı, duyurulması çabasındayım. Blogunuzda sergilediğiniz bilgilere, belgelere kendi genelağ yerimde yer vermek, beni, ziyaretçilerimi pek sevindirecek, mutlu edecek. Bilmem izninizi alabilir miyim?



Bu arada belirteyim, ilgilendiğim konular arasında dilimiz, müzik, yazın, sinema önde geliyor. Sinemayla ilgili bir kitabım (http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=110695 ), araştırma yazılarım, senaryolarım, öykülerim vb. var. Bir göz atabilirseniz, http://www.ilgilik.net/ size bir fikir verebilir sanıyorum.



Başarılarınızın artarak sürmesi dileğiyle selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.



İnal Karagözoğlu, 10 Mart 2008


----------------------------------



Aydın Abi,



Tesadüfen



”Anılara Yolculuk”



Bloguna takıldım.



Bir defada keşfedilemez.



Dönüp dönüp bakacağım.



Teşekkürler.



Çok yaşa emi.



Sevgiler,



A.Şeref Türkmenoğlu, 22 Mart 2008


-----------------------------


Emeklerinize saglik, cok guzel olmus. Bir IEL ve ITU mezunu olarak da ayrica gurur duydum:) Saygilarimla,



Aydin Gurel, 23 Nisan 2008


-------------------------


Merhaba Aydın Bey,



Anılarda yolculuk sayfalarında gezinirken çocukluğuma gittim 4-5 yaşlarındaydım ve ilk defa film makinası görüyordum,İstanbul'dan Niyazi Dayı gelmişti ,Seher Nenemin kireç badanalı duvarına bir bez gerildi ve sizin eşinizin ve çocuklarınızın görüntüleriydi izlediklerimiz.Babanız parmaklarımı tutar birşeyler yapar hep eksik sayardı parmaklarımı onu güleryüzlü ve kocaman bir adam olarak hatırlıyorum çocukluğumdan.



Ben kimmiyim? ben Ümit Arıcan'ın küçük kızı Safinaz'ım,her ne kadar hiç tanışmamış olsakta selamlar sevgiler...



Safinaz KAROL, 31 Ekim 2008


-------------------------------



Ağbi bu güzel sayfalarına bakmak saatlerimi aldı. Yapması kim bilir ne kadar zaman ve emek gerektirmiştir.Ailem 1965'de Bursaya taşınmıştı. Abdal Köprüsünün 5-6 ev yakınına. Heryer gibi oralar da artık tanınmaz olmuş. O yıllarda köprü sayfandaki (daha önce görmediğim) o resmine benziyordu gene az çok.Güzel günler...


Murat Kalınyaprak 109, 1 Ekim 2008


------------------------------------



Aydın Bey sitenizi ziyaret ettim ve çok mutlu oldum. Lakin kendi çocukluğunun oyuncaklarını hatırlayıp bunu konu edip bugünün kuşaklarına aktaran maalesefki çok az büyüğümüz var. Yine maalesef ki geçmişe ait belleğimiz, sanki o güzelim oyuncakların yerine geçen modern oyuncaklarla birlikte yitip gitmaktedir.Aydın Bey, ben TRT çocuk televizyonu için eski ("Dedemin Oyuncağı) oyuncaklarımızı konu eden bir programın yapımcısıyım. Televizyonumuz Ekimde yayın hayatına başlayacaktır. Hazırlayacağım programda komuğumuza oyuncakla ilgili malzemeleri hazırlayarak ya da konuğumuzun desteğiyle; onun çocukluğunda yer etmiş bir oyuncağın yapım aşaması anlatımlı olarak gerçekleştirilecektir. Bu konuda önerilerinizi paylaşmanız bizi sevindirecektir. Yapımını bildiğiniz bir oyuncak varsa ve bunu bizimle program çekimiyle paylaşırsanız çok memnun oluruz. Şimdiden desteğiniz ve oyuncaklara olan duyarlılığınız için teşekkür ederiz, saygılar sunarız.


Engin Yıldız, 21 Eylül 2008


---------------------------------


Aydın bey günaydın,



sitenize meraktan hemen buradan bir göz attım. detaylı olarak evden bakacağız tabii. ellerinize ve yüreğinize sağlık diyorum. eski bursa ve istanbul resimleri çok ilgimi çekti. anlatımlarınızı da okuyacağım . tekrar teşekkürler. saygılarımızla,



Cenk Özçelik, 13 Şubat 2008 çarşamba


-------------------------------


Aydin Bey supersiniz !!!! tebrikler.



Ayşe Siner, 13 Şubat 2008 çarşamba


--------------------------------


Cok guzel. Super bir ani derlemesi. Size cok tesekkurler.Sanki o gunleri yasamis gibi hissettim. Sonsuz sevgi ve saygilarimla



Ali Rıza Tuğluk, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------


Harika bir site tebrikler tebrikler Aydın beyciğim cok yararlı ve enteresan. Bu sitenizinden faydalanabilecek ve memnunlukla takip edecek dostlar var acaba onlara da izninizle adresinizi iletebilirmiyim ?



Sevgiler ve tüm bu güzel şeylerin devamını getirmeniz dileyiğle



Fügen Evren, 13 Şubat 2008 Çarşamba


------------------------------------


Sevgili Aydın Ağabey;



Çok güzel bir site olmuş.Ellerinize sağlık ve teşekkürler. Saygılar.



Ahmet Dikencik, 13 Şubat 2008 Çarşamba


----------------------------------



Aydın Beycigim ,



bir ara sakin bir zamanda fırsat bulup okumak o güzel anlatımız esliginde kahvemi yudumlarken sizinle beraber gecmiste yolculuk yapmak isterim. Simdiden elinize, yureginize ve super hafızanıza saglık. Sevgilerimle



Özlem Şenkoyuncu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Sevgili Aydın beyciğim merhaba.



Anılara yolculuk'ta İstanbul'un o eski günlerini sanki yeniden yaşıyormuş gibi keyif aldım. Biliyorsun ben GS lı değilim. 1970 Maçka mezunuyum. O yıllarda İstanbul bir başkaydı.



Geçen sene Sirkeci'deki Orient ekspres'te yaptığımız Eski dostlar yemeğine Yenikapıdan Sirkeciye yürüyerek gelmiştik.Bu yürüyüşten büyük keyif almıştım. Eski günleri ya'dederek beraberce yürümüş ve eski günleri anımsamıştık.



Anılara yolculuk için teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.



Harun Masatoğlu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------------


Aydin bey,



henuz tamamini okuyamadim ama okudugum bolumler ve fotograflar cok guzeldi.Elinize saglik. Selamlar



Sevgül Alper, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------


Ellerine saglik çok guzel olmus



Ali Meriçboyu, 13 Şubat 2008 Çarşamba


---------------------------------



Ben de Aydın abimiz nerelere kayboldu diyordum. meğer yoğun bir çalışma içindeymiş. Blog'unuzu inceledim, çok beğendim. Yorum bile yazdım. Hayırlı olsun blogunuz.



Çok güzel olmuş. Ellerinize, emeğinize sağlık. Ben de sizden gelen mailleri güzelce derleyip, bir directory açıp saklamaya çalışıyordum. Ama böylesi çok daha güzel oldu ve size çok yakıştı. Sevgiler,



Yelda Dürüşken, 13 Şubat 2008 Çarşamba


-------------------------------



Merhaba Aydin bey,



Dun sayfaniza hizli bir bakis attim, simdi biraz daha bakacagim. Cok guzel olmus ellerinize saglik



Oldukca emek harcamissiniz. Harika gorunuyor



Sevil İnci Cankurt, 15 Şubat 2008 Cuma


---------------------------



Nefis bir arşiv..paylaştığınız için teşekkürler..Saygılar..



Ayfer Çırak, 15 Şubat 2008 Cuma


----------------------------------



Sevgili Ataberklerimiz Bu kadar güzel resimleri bulmak eskiyi bizlere yaşatmak breh breh (Bu aferin demektir.)Ben torunlarla Erim babamla meşgul olduğu için of günümde temiz bir nefes oldu.Her ikinizide öpüyoruz ilk fırsatta buluşmak dileğiyle. Nur. Erim dede(artık amca değil.)



Nursal Tarhan, 15 Şubat 2008 Cuma


------------------------------


Ozenle hazirlanmis bir blog...Teknik olarak kusursuz..Her sayfasini dikkatle okumak gerek...Hazirlayanin eline saglik...



Yorumkar, 12 Şubat 2008


--------------------------------------


Aydın Ataberk'in eseri, beni de çok etkiledi.


Ahmet Kuzucu, 26 Subat 2008 salı