Anılara Yolculuk dizisinin, 16cı bölümüyle yeniden karşınızdayız.
Çoğul konuşuyorum; çünkü bu sefer, iki kişi birden karşınızdayız. Hazırladığımız mesaj, ortak bir çalışmanın sonucu. Hem de ne yoğun bir çalışma ! Sizlere güzel bir keyif yaşatabilmenin kaygısıyla işe giriştik.
1523 Gülseven Sonumut ağabeyimiz, lisemizden 1959 yılında mezun olmuş. Bursa doğumlu. Şimdi, Bursa anılarını dile getiriyor. Ağabeyimize, bu katkıları için, çok teşekkür ediyorum.
İlk önce, elimdeki fotoğrafları, Gülseven ağabeyimle paylaştım. O da, anılarını bana gönderdi. Ben de, onun anlatımıyla, bu yazıyı düzenledim.
Anılara yolculuk dizisinin bu sayısı çok güzel oldu: 16, Bursa'mızın plaka numarası. Unutulmaz artık.
Biz, bu hazırlıklardan çok keyif aldık, heyecan duyduk.
Dilerim siz de keyif alırsınız.
Bu açıklamalardan sonra, hazırsanız, Bursa'daki nostaljik yolculuğumuza başlayalım.
Yazılar : Gülseven Sonumut (1959)
Düzenleme : Aydın Ataberk (1966)
Fotoğraflar : Anonim
Ben Bursa doğumluyum. 1940 yılında, Çelik Palas’ın karşındaki köşkte otururmuşuz. O zamanlar, o köşk, demir parmaklıklı bahçe duvarı olan bir köşktü. Daha sonra yolun genişletilmesi bahanesiyle 1947 senesinde ön bahçe istimlak edildi. Sanırım şimdi beyaz bir köşk ve lokanta oldu. Bursa Doğum Evi’nde doğmuşum.
Bursa Doğum Evi Altıparmak’ta Parkın girişi karşısında 3 veya 4 katlı ahşap bir köşktü. Sonra 1950’lilerde yıkılıp yerine modern bir hastahane yapıldı.
O köşkte 1941 yılı sonuna kadar oturduktan sonra ( 2ci dünya savaşı nedeniyle Bursa - Çekirge otobüslerinin çalışmama söylentisi üzerine Tophane’ye Şehadet Camii tarafına, babamın öğretmenlik yaptığı Bursa Sanat Enstitüsü’ne yakın olmak için taşınmışız) tekrar 1949 yılında o köşke taşındık.
Bursa’daki ana okullar ve ilk okullar
Bursa’da iki tane özel ana okulu ve ilk okul vardı. Birinin adı Özel Reyhan ana ve ilk okulu, diğeri Özel Yeni okul. Özel Reyhan okulunun forması açık mavi ceketti sanırım. Özel Yeni Okul’un (daha sonra İhsan Çizakça Koleji oldu) ceketleri kırmızıydı. Resmi geçitlerde kızlar beyaz etek, erkekler kısa beyaz pantolon giyerdi. Ben ve daha sonra Özhan Canaydın bu ilk okulu bitirdikten sonra Galatasaray’a yetiştiriciye imtihanla girdik.
29 Ekim ve 23 Nisan’da ilkokullar da resmi geçitlere katılırdı. Sonra sadece 23 Nisan'a katılır olmuştuk.
23 Nisan'da çocuk baloları olurdu. Bu balolar, hatırladığım kadarıyla 1949 - 1950 ve 1950 - 1951 yıllarında Haşim İşcan ilk okulunda olurdu. 1951 den sonraki yıllar çocuk balolarına ne oldu bilmiyorum.
Bursa’nın ana caddesi parke taşındandı. Haşim İşcan’ın valiliği sırasında Setbaşı köprüsünden Çekirge’ye kadar asfalt yapıldı. Bir de Beşikciler’deki Vali Konağı yapıldı.
Onların baş yazarlarını bilirdim ama şimdi hatırlayamadım.
İstanbul gazeteleri hep öğleden sonra gelirdi. Bazı günler Mudanya üzerinden, bazı günler Yalova üzerinden. Lodostan ertesi gün geldiği de olurdu.
Çelik Palas'ın Beyaz Rus bir aşçısı vardı. Sabah yemeğini ayarladıktan sonra beyaz aşçı külahıyla bahçeye çıkıp dolaşırdı. Sanırım karısı da otelin oda temizliklerinden sorumlu bir hanımdı. Ona Madam diye hitap edilirdi. Bu ailenin de liseye giden bir kızları vardı. Çelik Palas'ın bahçesinde bisiklete binerdi. 1950’li senelerde 10-15 senedir orada çalışıyordu.
Çelik Palas'ın karşısında otururken alt tarafta bulunan Kaynarca, Eski Kaplıca ve Kara Mustafa hamamlarının yolu üzerinde olduğumuzdan, şehir içinden gelenler veya yaya gelenler önümüzden geçerlerdi. Kaynarca hamamı yalnız kadınlar hamamıydı sanırım. Kadınlar ellerinde tencereler, çocuklar boyunlarında su kabakları, ellerinde dümbelek ile sabahtan hamama giderlerdi. Bazen dümbelek çalarak giderlerdi ki bu genelde gelin hamamı içindi.
Bir de arife akşamları millet hamama giderdi. 1950 - 1951 senelerinde bayramlar yaza geldiğinden, evin önüne akşam, şerbetçi, arabasıyla gelir, hamam çıkışı içi yananlara bardağa Uludağ karı koyup şerbet yapardı. Ben de başında durup, şerbetçiye bir bardak şerbete olsa gerek, yardım ettiğimi hatırlarım.
Sinemalar
Bursa’da 50'li yılların başına kadar iki tane sinema vardı. Tayyare sineması ve Şafak sineması.
Tayyare sineması birinci vizyon filmler getirirdi. MGM’in müzikal filmlerini orada gördüğümü hatırlıyorum. 12 yaşından küçüklerin suareye gitmesi yasaktı. Bu nedenle bir keresinde babamın paltosunun içine saklanarak gittiğimi hatırlıyorum. Ama filmi sonuna kadar seyrettiğimi hiç sanmam, uyumuş olmalıyım. Yoksa cuma veya cumartesiden pazar günü için bilet alır, öyle giderdik.
Setbaşı köprüsünün sol başındaki Şafak sinemasıydı. Bu sinema çarşamba günleri saat 2 veya 3’te talebe matinesi yapardı. Salon kız öğrencilere ayrılırdı. Balkon erkek öğrencilere aitti. Sanırım ücreti de 25 kuruştu. Asma katta ise localar vardı. Genelde orada öğretmenler olurdu.
Daha sonra Halkevi binasında da bir sinema ve Ahmet Vefik Paşa tiyatrosu kuruldu. O sinema ve Şafak sineması da Zoro benzeri, 32 kısım tekmili birden macera filmleri oynatırlardı. Özellikle yazın, Galatasaray'dan geldiğimde, 1952 - 1953 yıllarında, o sinemalara çok gitmiştim.
Bursa’da garajlar
Bursa’da otobüs terminali olmadan önce, Ulucamii'nin yanında, çınar altından, Karacabey, Bandırma, Mustafa Kemal Paşa ve daha sonra İzmir’e giden otobüsler kalkardı. 2 adet otobüs firması vardı o istikamete çalışan. Biri Güzel İzmir, biri Ege seyahat.
Yeniyol’da ise Yalova, Mudanya, Karaköy ve de Ankara’ya giden otobüs firmaları vardı. Başlıcaları Koç, Moda garajı ve Yeni garaj.
Yalova’ya giderken seyahat firmasını seçebilirdiniz ama dönüşte Yalova’da otobüsler sıraya girer, dolan kalkardı.
O zamanlar, otobüsler Yalova’ya 2½ saatte giderdi. Gemlik ve Orhangazi’de 5 dakika mola verirdi. Dolmuş taksiler 5 kişi alır ve 2 saatte, şoförün delisine rastlarsan, 1 saat 45 dakikada giderlerdi.
İstanbul’la irtibat ya Mudanya’dan ya Yalova’dan olurdu. Şimdiki gibi kara yolu olanağı hiç yoktu. Bursa'lı iş adamları günü birliğine İstanbul’a gidecek olurlarsa gece 23 veya 24’teki otobüsle veya sabah 2 veya 3’te dolmuş taksiyle Yalova’ya gidip, sabah 6 vapuruna binerlerdi. Öğleden sonra 6’daki Yalova vapuruyla dönerlerdi ki Bursa’ya dönüşleri gece 22-23 olurdu.
1948 senesine kadar İzmir’e gidiş ve dönüşlerimiz Bandırma veya Balıkesir üzerinden olurdu, çünkü Bursa’dan İzmir’e direk otobüs seferleri yoktu. Bu yüzden İzmir’e gidiş bir günde, dönüşü ise bir buçuk günde olurdu.
Haftanın belli günlerinde olan Bandırma İzmir ekspres treniyle gitmek için sabah 06’da otobüse binip Bandırma’ya İstanbul’dan gelen vapurdan önce varıp, saat 12:30 gibi bilet alıp trene binerdik. Tren gece saat 23.00 - 24.00 gibi İzmir’e varırdı. Yolda giderken Apolyont (Ulubat) gölü civarındaki köprüleri geçerken, köprüler ahşap ve yük sınırı olduğundan, otobüsten erkek yolcuları indirirlerdi. Ben de kendimi erkeklerden sayıp, inip yürüyerek köprüyü geçmiştim.
Dönüş için; sabah İzmir’den binilen tren, Bandırma’ya 17.00 - 17:30 da varırdı. Bursa’ya gece otobüs olmadığından, bir gece otelde kalıp, ertesi sabah Bursa’ya hareket edilirdi.
Bursa’dan İzmir’e direk otobüsler 1949 senesinde, sabah 06.00’da kalkıp 12 ila 14 saat arasında gider oldular.
Yapı Kredi bankası ikramiye evi
Altıparmaktan gelen yolla Muradiye’den gelen yolun birleştiği yerde, Beşikler karakolu ve durağı vardı. Oraya yüz metre mesafede Altıparmak yönünde bir ev vardı. Yapı ve Kredi Bankası'nın ikramiye eviydi. Onu bir köylü, on liralık hesabıyla kazanmıştı. Ama gerçekten köylüydü; bahçede keçi veya koyun, hatta balkonunda tavuklar dolaşırdı. Çok uzun zamandır o taraflara gitmediğim için, ne oldu bilemiyorum.
Trafik kontrol ekibi
Bursa’da trafik, belediyenin kontrolündeydi. Sepetli motosikletli polis, bir sabah, bir de öğleden sonra bir kere, Çekirge'ye gider dönerdi. 1952 - 1953 yazlarında bisiklet ehliyeti almak için 18 yaş gerekiyordu. Evin önünden geçmelerini bekler, ondan sonra bisiklete binerdik.
Daha sonra, 15 yaşında, İstanbul’da Cağaloğlu’nda, Milli Talebe Birliği bahçesinde imtihana girip bisiklet üstünde sekiz yaparak ehliyet aldım.
Dağcılık Kulübü
Atatürk caddesi üzerinde, saygın bir yerdi. Yazın gün boyu bahçesinde çay, kahve, pasta yenirdi. Yaz akşamları, bahçe parmaklıkları perdeyle kapanır, içerde haftada birkaç gün, canlı müzik yapılırdı.
İskender
Herkesin sevdiği döner, Bursa’da İskender’in bir oğlunun, Atatürk caddesindeki dükkanında, diğeri de, Yıldırım’da, çarşı içindeki kardeşinin dükkanında vardı. Daha sonra cadde üzerindeki dükkanda çalışan ocakçısı, Hacıbey dönercisi adıyla, eski postahanenin karşısında, İskender’le aynı sırada dükkan açtı. O Hacıbey’e, daha sonra, İzmir Karşıyaka’da dükkanında rastladım, konuştum. O zaman başka yerde şubesi yoktu.
İlk okulda öğle yemeği tatilinde, devamlı olarak İskender’e gidip kebap yerdim. Bana öyle alışmışlardı ki ben karşıdan karşıya geçerken, dönerim hazırlanıp önüme konurdu. Hemen, hemen aylarca her gün yedim. O zamanlar (yıl 1949 - 1951) 1 porsiyon döner, 80 kuruştu. Dönerle, İskender’in karşısında bulunan şıracıdan gelen bir bardak da şıra içerdim (O zamanlar Coca Cola yoktu). O da 10 kuruştu. 10 kuruş bahşiş bırakırdım. Hepsi, 1 lira tutardı. Babamla gittiğim zaman, yağlı müşterimiz geldi diye karşılarlardı.
Rehberlik
Bursa’da oturunca, akrabalar, uzak yakın tanıdıklar, yazın kaplıcaya gitmek için, bize misafir gelirdi. Bursa’yı ziyaret etmek isterlerdi. Bursa’daki bütün camileri ve gezilecek yerlere götürmek, rehberlik yapmak bana düşerdi. O zamanlar, her camiin özelliğini, hikayesini bilirdim. Yeşil caminin içine girerken, duvardaki çiniler üzerindeki Yunan askerlerinin dipçik darbelerini gösterip anlatırdım. Saat kulesini, Osman Gazi ve Orhan Gazi türbelerini gezdirirdim.
Bayramlar
Biz 1945 - 1949 arasında, Tahtakale’de Yokuş cadde’de (Pınarbaşı’na ve Orhaneli’ne giden yolla) Üftade camiin oradan gelen yolun kesiştiği yerde bulunan su değirmeninin üzerinde oturduk. Önünde kocaman bir dut ağacı vardı. Her yaz bir karpuzcu, ağacın altında sergi kurar, orada yatıp kalkardı. Sonbahar yağmurlarına kadar. Çarşının içinde birkaç koltuk meyhanesi bulunurdu. Ramazan ayında hepsi kapalı olurdu. Arife akşamı açıldığında, bütün akşamcılar doluşur, saat 10’dan sonra sarhoş olarak önümüzden geçerlerdi.
Bursa’nın bütün çocukları, yeni elbiselerini giyip, el ele tutuşup, evin önünden geçer, Pınarbaşı’nda kurulan bayram yerine giderlerdi. Daha sonraları, sanırım Lunapark olarak, Bursa stadı yanındaki parka taşındı.
Pınarbaşı’ndaki bayram yeri çok büyüktü. Orada ata binilir, bisiklet kiralanır (iki tekerlekli, üç tekerlekli), deniz kızı, salıncaklar, atlı karınca, güç denemesi (rayda gidip sonuna kadar dayanırsa, barut patlatanlardan) gibi oyunlar vardı. Tabii halka atarak sigara almak ya da tüfekle nişan alıp, sigara kazanmak da vardı.
Bu resim 1948 - 1949 senelerinde açılmış olan Haşim İşcan ilkokulu’nun bahçesinden çifte fırınlara doğru çekilmiş. Bu okul, o zamanın en modern okuluydu.
Bu resimde Tophane, Saat kulesi, Osmangazi türbesi görülüyor.
Solda gözüken camii de, Şehadet camii olmalı.
Atatürk heykeli. Onun hemen arkasında geniş bir park. Parkın iki yanında Vilayet Konağı ve mahkeme binası vardı. O parkın üst tarafında, üç, dört metre yukarıda, bir meyille bağlanmış bir park daha vardır. Ortasında da bir havuz. Orada bisiklet kiralarlardı. Küçük, orta, büyük bisiklet kiralanırdı. Ya tur hesabı, ya da saat hesabı.
Bisiklete binmeyi orada tek başıma, o üç, dört metrelik eğimden aşağı giderken (istemeyerek) öğrendim. Fren tutmuyordu. Küçük bisiklet 24, orta 26, büyük bisiklet 28 kuruştu.
Sanırım bu köşk yıkılıp yerine yeni bina yapıldı
1950 yılında, yeni bina henüz tam bitmemişti
Atatürk meydanının son düzenlenmesi yapılmadan önceki 1930’lu yılların Bursa’sı. Heykelin karşısında, daha Halkevi binası inşa edilmemiş. İleride solda, Vilayet konağı ve Emniyet Müdürlüğü binası var. İlerde sağda görünen bina, sanırım Tayyare Sineması binası.
Bugünkü sohbetimizin sonuna geldik. Bursa'nın geçmiş günlerine, hep birlikte bir göz attık. Bizi sabır ve ilgi ile izlediğiniz için çok teşekkür ederiz.
Sağlıkla kalın, mutlu kalın, hep hoş kalın.
Aydın Ataberk (1966) & Gülseven Sonumut (1959)
4 yorum:
Sayın Aydın Ataberk,
Çok çok güzel olmuş ellerinize ve emeklerinize sağlık.
Eski bir İhsan Çizakcalı olarak ayrıca şu anda merhum abeyimin de çizakcanın ilk öğrencilerinden olması dolayısıyla eski bursayı ve okulumu yazılarınızda tekrar yaşamış oldum.
Size minnettarlığımı ve şükranlarımı sunar çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Saygılarımla
Erhan Kurtulan
Elk.Müh.
Ya Gerçekten Çok GüzeL oLmus EliniZe SağLık ÖdewiMm İçin En ayrıntıLı En güzeL biLqiLer ve En Harika ReSiMLer BuRda Çok Tesekkür EderiMm =)=)=)=)
Sayın Ataberk,
Sizin elinize, sayın Gülseven Sonumut'un ağzına sağlık. Eski Bursa'yı tam tabirle, "yaşattınız" bize. Eski Bursa'ya aşık bir Bursa'lı olarak çok mutlu oldum. Çok güzel bir post olmuş, minnettarım.
Blogunuzu ne yazık ki yeni keşfettim. Hem Bursa, Hem Galatasaray ortak paydamız sebebiyle bir kaç günde tüm diğer yazılarınızı da okuyacağımı düşünüyorum.
Sağlıcakla kalın..
Uğur Gül, Bursa
Sayın Hemşerim
Çok mutlu oldum, çok teşekkür ediyorum. Resimlerin pek çoğunu hatırlafım
Setbaşı köprüsü yanındaki sinamayı Saray Sinaması diye biliyordum 1945 doğumluyum
Yorum Gönder